Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mevzuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.. (M.Kemal Atatürk)

Üye El Kitabı

MÜDAFAA-İ HUKUK HAREKETİ PARTİSİ

ÜYENİN EL KİTABI

YÜCE TÜRK MİLLETİNE

Bugün:

1- Hayatımız ve kaderimiz, irade ve kararlarımızla katılmadığımız, yerli ve yabancı güçler tarafından yönlendirilmekte ve belirlenmektedir.

 

2- Toplumumuz sürekli olarak yapay sorunlar ve risklerle işgal edilmekte, gerçek sorunlarından uzak, ilgisiz ve duyarsız tutulmak istenmektedir.

 

3- Halkımızın geleceği ise, yılgınlıklara, belirsizliklere ve ümitsizliklere doğru hızla sürüklenmektedir.

 

4- Milli Kültürümüz, milli değerlerimiz, düşünce ve hayat tarzımız tehdit, tehlike ve baskı altında bulunmaktadır.

 

5- Yoksulluk, işsizlik, gelir dağılımı ve paylaşımındaki eşitsizlik ve adaletsizlik, bölgeler arasında nüfus, nüfus yoğunluğu, ekonomik ve sosyal alanda görülen dengesizlik; varlığımızı, gelişmemizi ve geleceğimizi olumsuz yönde etkilemektedir.

 

Bu durum, devletimizin bağımsızlığına ve etkinliğine, vatanımızın bütünlüğüne ve milli birliğimize yönelen tüm rakip ve düşmanca düşüncelere, tutum, davranış ve eylemlere uygun ortamlar ve boş alanlar hazırlamaktadır.

 

6- Toplumumuz büyük bir güven bunalımı içindedir. Özgüvenlerimiz; çözülme, dağılma ve etkinliğini yitirme sürecine girmiştir. Bu durum, halkımızın ve gerçek aydınlarımızın büyük çoğunluğunu sorunlarımıza karşı duyarsız ve tepkisiz kılmakta, her çeşit ve her yönden gelen yalan, çarpıtılmış ve saptırılmış haberlere, propagandalara ve etkin psikolojik harekât uygulamalarına açık ve savunmasız bırakmaktadır.

 

7- Devletimiz dış ve iç borç batağı içindedir. Bütçe açıkları, ödemeler dengesinin kurulmamış olması, üretim ve sermaye birikimi yetersizliği borçların hatta faizlerinin ödenmesi için tekrar, tekrar borçlanma zorunluluğunu doğurmuştur.

 

Bu durum, milli varlığımızı, egemenliğimizi, bağımsızlığımızı doğrudan tehdit etmekte, dışa bağımlılığı özendirmekte, devletimizin güç ve etkinliğini, onur ve saygınlığını tehlikeli boyutlara yönlendirmekte, “Güçlü Maliye – Güçlü Devlet” ilkesini terk etmesine, iktisadi hayatımızın ve kamu maliyesinin IMF ve yabancı güçlerin karar ve denetimi altına girmesine neden olmakta, yaşayan ve doğmamış nesillerimizi ağır ve karşılanması zor yükümlülükler altına sokmaktadır.

 

8- Toplumumuz üretmeden tüketen bir görüntü sergilemektedir. Halkımız kadını -erkeği, çiftçisi-esnafı, memuru-işçisi, işletmeleri-KOBİ’leri ile bir borçlanma isterisine tutulmuş gibidir. Kredi kartlarının, tüketim, ara malı, otomobil, konut kredilerinin alacaklıları ise, çoğunlukla özel bankaları ele geçiren yabancı sermaye sahipleri ve onların yerli işbirlikçileridir.

 

9- Güvenlik, sağlık, eğitim ve adalet gibi temel kamu hizmetleri çağdaş bilim ve teknolojiden yoksun, halkımızın ihtiyaçlarını, beklentilerini ve özlemlerini karşılamaktan uzaktır. Özel sağlık ve eğitim hizmetlerinden gereği gibi yararlanmak ise zordur, pahalıdır ve kaynak tüketicidir.

Vatanımızın bütünlüğünü korumamız, milletimizin egemenliğini, birliğini, dirliğini, huzur ve refahını, devletimizin bağımsızlığını, gücünü, onur ve saygınlığını, uluslararası düzende hakkı olan durum ve konuma gelmesini sağlamamız için bu sorunlarımızın kesin ve tam olarak kısa sürede ortadan kaldırılması gerekiyor.

 

  1. Yüzyılın beklenen bütün gelişmelerine hazırlıklı olmamız, sorunlarını göğüsleyebilmemiz, özgürlük, adalet, eşitlik ve demokrasi içinde yaşamamız, ancak ve ancak inkılâbımızın bize sağladığı tüm kazanımları koruyup, geliştirerek lâik, ileri, çağdaş, bilgi ve teknoloji üreten bir toplum düzenini yeniden kurmamıza bağlı bulunuyor.

 

Bütün bunlar için tek bir çözüm var. Tek bir yol var.

 

Bu çözüm ve yol: Yüce Milletimizin yaratıcısı ve sahibi bulunduğu egemenlik hakkını kullanarak, kendi özgür iradesi ve kararları ile kendi hayatını yönlendirecek ve kaderini belirleyecek kendi siyasi partisini kurmaktır.

 

Bu çözüm ve yol: Yüce Milletimizin güç günlerinde başvurduğu bir düşünce ve hayat tarzıdır. Buna “Müdafaa-i Hukuk” denir. Milletin siyasi hayata bütün güç ve etkinliğiyle katılması ve toplum hayatına egemen olması anlamını taşır. Bugün ülkemizin ve hayatımızın en önemli ihtiyacı da budur.

Açıklanan durum karşısında ve öngörülen çözüm ve yol doğrultusunda ilerlemek ve belirtilen ihtiyacı karşılamak, sorunlarımızı çözmek için senin öz evlâtların olan İl ve İlçe Delegeleri ve Halk Temsilcilerinin bir araya gelerek toplanmasından oluşan “Müdafaa-i Hukuk Hareketi I. Milli Kongresi”nde seçilen Kurucular Kurulu tarafından “Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisi” kurulmuştur.

 

Gücümüzün tek kaynağı ve dayanağımız sensin.

 

Yüce Allah yardımcımız olsun.

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisi hakkında

  1. Partinin var oluş amacını, bu el kitabının ve aynı zamanda Tüzüğün başlangıç kısmındaki “Yüce Türk Milletine” bildirisinde bulabilirsiniz. Aslında dikkatli okunduğunda bu bildirinin her şeyi özetlediği açıkça görülecektir.

 

  1. Parti, durup dururken kurulmamıştır. Belirli, planlı ve bilinçli bir süreçten geçerek kurulmuştur. Kurulma süreci şu şekildedir:
  • Yeniden Müdafaa-i Hukuk Hareketi Derneği çatısı altında, halkın içinden çıkan bilinçli, duyarlı, gidişe dur diyecek kadrolar bir araya getirilmiştir.
  • Bu kadrolar, beş yıllık uzun ve zahmetli çalışmalar sonucunda ülkenin ve milletin sorunları ve bu sorunların çözümleri hakkında bilgi üretimi yaparak bir “fikri yığınak” oluşturmuştur.
  • Bu kadrolar Anadolu’ya yayılmış, halk ile iç içe yaşamış ve döndüklerinde fikirlerin ve eylem planlarının gerçekçiliğini ve doğruluğunu sınamış ve teyit etmişlerdir.
  • Bu fikri yığınağı halka sunma ve yararlandırma ihtiyacı, artık bir dernek olmaktan çıkıp meşru bir siyasi parti olma gereğini doğurmuştur.
  • Bunun üzerine Anadolu’nun her yerinden gelen halk katılımı ile Ankara’da yapılan I. Milli Kongre sonucu, partileşme kararı alınmıştır.
  • Kadroların yıllardır üzerinde çalıştığı sorun tespit ve çözümleri, eylem planı ve teşkilatlanma yapısı Tüzük ve Program’da bir araya getirilmiştir.
  • 23 Nisan 2006’da da resmi olarak kurulmuştur.

 

  1. Partinin dört ana milli davası vardır. Bunlar tüm sorunların kaynağıdır ve muhakkak çözülmek zorundadır:
  • Tam bağımsızlık
  • Egemenlik
  • Cehalet
  • Yoksulluk

 

  1. Dolayısıyla Parti’nin amacı:
  • Kadrolarının yarattığı fikri yığınağı halkının hizmetine sunmak
  • Dört davanın örgütlenme mücadelesini yapmak

 

  1. Aslında bu bir parti değildir. Parti, yukarıdaki iki amaca ulaşmak için meşru bir yol, bir araçtır. Bu parti, Müdafaa-i Hukuk Hareketi’nin siyasi alanda örgütlenmesinden ibarettir. Bir başka deyişle bu, bir sınıf veya zümrenin değil, bir halk hareketinin örgütlenmesidir.

 

  1. Parti ve kadroları halkın desteği ve katılımı olmadan hiçbir amaca ulaşamayacağını bilir. Halkın desteği ve katılımını kazanmak için iki olguya inanır:
  • Halkın sorunlarını çözebileceğimizi ve beklentilerini karşılayabileceğimizi halkın bilmesini, hissetmesini, inanmasını ve güvenmesini sağlamak zorundayız
  • Bu sorunların çözümlerini uygulayabilecek yetenek, azim, inanç ve bilgiye sahip olduğumuzu bilmesini, halkın bize güvenmesini sağlamalıyız.

 

  1. Parti’nin en önemli özelliklerinden birisi Parti Tüzüğü’dür. Tüzük, Millet’e bir bildiri ile başlar. Amaç ve İlke’lerini net olarak anlatır. Kutsal Yemin’imizi içerir. Kutsal Yemin’imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Gençliği’ne Hitabesi’dir.

 

  1. Üyelerin niteliği ve üyelerin hak ve görevleri açısından, parti diğerlerinden farklılık gösterir. Teşkilatlanmanın esası, kaynağı ve temeli, üyeleridir. Özellikle kadın üyelerin sayısı ve oranı ile ilgili tüzük maddesi ilginçtir ve hiçbir partiye benzerlik göstermez, devrim niteliğindedir.

 

  1. Teşkilatlanma yapısı merkez kadroları ve çevre kadroları itibarıyla Türk Yönetim Geleneklerine bir geri dönüşü yansıtır. Halk Temsilcileri oluşumu Türkiye’de bir ilktir. Danışmanlık müessesesi, Bilim ve Teknoloji, ARGE grupları özgün oluşumlardır.

 

  1. Teşkilatlanma yapısında “Merkezde güçlü bir kadro, çevrede düşünce, inanç ve eylem birliğine sahip üyeler” düşüncesi hâkimdir. Parti Başkanlığı lider sultası olmaktan uzaktır. Parti Başkanı, birçok grup ve organ tarafından desteklenir, çok geniş imkânlara sahiptir, ancak vazgeçilmez değildir.

 

  1. Parti programı insan, millet ve millilik üzerine bina edilmiştir. İlk maddesinden son maddesine kadar insan ve millet unsuru ön plandadır. Programın her bölümü, ilkeler, amaçlar ve politikalardan oluşmuştur. Bu yöntem, programın geneline hâkimdir.

 

  1. “Türk İnkılâbı’nın tüm kazanımlarını korumak, geliştirmek”, “Demokratik siyasi hayata işlerlik kazandırmak”, “Yeni bir toplum düzeni kurmak” Parti’mizin en önemli söylemleri arasındadır.

İnsan

Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisi programı insanla başlar ve insan ile biter. İnsan doğanın ve toplumun bir parçası, ailenin kurucu, geliştirici ve devam ettirici unsurudur. İnsan toplum içinde birey haline gelir. Kendine özgü ve ayırt edici davranışları ile kişi olur. Kişilik, milli ortamın hücresi, oluşmasında ilk ve en önemli “Temel ve Kalıcı Unsur”dur. Bir millete bağlı kişiler Milli Kültür Çevresini oluştururlar. Kişilik vatandaşlığa dönüşür. Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisinin insan ile ilgili hedeflerinden bazıları şunlardır:

  • İnsanın doğuştan sahibi olduğu dokunulmaz, devredilemez, vazgeçilemez haklarının ve hürriyetlerinin tam, kesintisiz ve serbestçe kullanılmasını sağlamak.
  • İnsan varlığımızı yurtiçinden ve yurtdışından gelebilecek her türlü tehdit, tehlike ve engellerden korumak, siyasi, iktisadi, kültürel ve bilim ve teknoloji hayatının devamını, güçlenmesini, gelişmesini, ilerlemesini, çağdaş imkân ve vasıtalara ulaşmasını sınırlayan ve kısıtlayan engelleri ortadan kaldırmak.

 

İnsan ile ilgili politikalarımızdan en önemlilerinden biri şudur:

  • Partimiz, güvenlikte, sağlıkta, hukukta, eğitim ve öğretimde, sosyal güvenlik ve sosyal adalet uygulamalarında, ailede, çevrede, sokakta, ,ş ve çalışma yerinde, kırda ve bayırda, görevde ve dinlenmede nerede olursa olsun insan hayatının, gelişmesinin, onur ve saygınlığının, hak ve hürriyetinin eşit ve ayrım yapılmaksızın Devletin koruması ve güvencesi altında bulunduğunu sağlayacak politikalar üretir ve uygular.

 

Aile – Kadın ve Çocuklarımız

Aile kutsaldır ve dokunulmazdır. Toplum hayatının ve beka’nın kaynağı, kültür ve medeniyetin, çağdaşlaşma ve ilerlemenin, ekonomik ve sosyal dayanışmanın kuvvet ve gücün dayanağıdır.

 

Kadın önce bütün hak ve hürriyetlere sahip bir insan, sonra saygın ve onurlu, üretken bir kişi, nihayet toplumun devamında, gelişmesinde, bekasında en büyük etken ve özveri sahibi bir anadır.

 

Çocuklarımız, ailelerimizin ve toplumumuzun sahip oldukları en değerli ve üzerlerinde en çok özen gösterilmesi gereken varlıklardır.

 

Partimizin var oluş nedenlerinin ve öncelikli hedeflerinin başında “güçlü aile, güçlü toplum, güçlü devlet” anlayış ve düşüncesinin gerçekleşmesi gelmektedir.

 

Aile, Doktorluğu, Aile Sağlık Sigortası, Aile Avukatlığı, Aile Dayanışma Birlikleri, Aile Sağlık ve Destek Hizmetleri, hedef ve politikalardan bazılarıdır.

 

Toplum

Toplum canlı, sürekli ve ebedi bir varlıktır. Toplum temelini teşkil eden aile grubundan başlayarak, millete kadar ve bunlar arasında her alan ve düzeydeki çeşitli grupların, kurum ve kuruluşların eylemlerini, olgularını ve olaylarını kapsamına alır. Toplum yaşayan bir varlıktır.

 

Bireysel Bilinç

Bireyin içinde doğduğu katıldığı grup ve toplulukla birlikte yaşama kararlılığına ve hayatı paylaşma istek ve iradesine denir. Toplum içinde kişiliğin en önemli özelliği ferdi şuur ve öz güvendir. Bu iki özellik vatandaşlığında temelini teşkil eder.

 

Toplumsal Bilinç

Toplumda ortak inançların, değerlerin ve normların bütünüdür.

 

Toplumsal Sermaye

Bir toplumda veya onun bazı bölümlerinde güven duygusunun egemen olmasından doğan güçtür.

 

Toplumsallaşma

Bireyin kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreyle ilişki kurup, o çevreye katılması ve toplumla bütünleşmesidir. Bireyin zamanla kişilik kazanmasını ve toplumla bütünleşmesini sağlayan üç yol ve etken vardır. Bunlardan birincisi aile ve akraba çevresidir. İkincisi okullar, örgütler, kulüpler, gönüllü kuruluşlardır. Üçüncüsü ise devlettir.

 

Toplumsal Değişme

Toplumun yapısında değişme anlamındadır. Toplum yapısı sosyo-kültürel değerlerin, normların, kurumların belirlediği toplumsal ilişkilerden meydana gelir. Önemli olan değişimin toplumsal bütünlüğü, toplum yapısının kendine özgü ve ayırt edici özelliklerini ve öncelikle toplumda kişilerin öz güvenlerini ve toplumsal güveni bozmamasıdır.

 

Gerçekte insanlık tarihinde teknoloji değişimleri toplumsal değişmenin nedeni olmuştur. Teknoloji kişiler arası ilişkileri ve etkileşimleri, bu ilişkileri düzenleyen değer ve kuralları biçimlendiren en büyük etkendir. Toplum dışarıdan teknoloji ithal ediyor veya alıyorsa, genellikle bu teknolojiye uygun düşünce ve hayat tarzını da ithal eder. Teknolojinin yerlisinin ya da ithal edileninin kullanılması konfor ve kolaylık sağlarsa da kültürel yozlaşma getirmemelidir. Bunun için görsel ve işitsel yayınlarda özgün kültürel öğelere ve Türkçeye seçici bir ağırlık verilmelidir.

 

Millet

Millet kutsal bir varlıktır. Canlıdır, süreklidir ve ebedidir. Millet varlığı, toplumda milli şuurun bireylerce özümsenmesi ve kişilerin topluca kendi hayat ve kaderleri hakkında özgürce karar verme istek ve eğilimlerinin gerçekleşmesi sonunda ortaya çıkar. Millet, milli şuurlaşmanın ve halkın kendi hayat ve kaderine egemen olması iradesinin ve kararının ürünüdür. Yüce Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir” sözleriyle açıklamıştır.

Milli Şuur

Milli Şuur, aynı coğrafi alan üzerinde yaşayan, ortak kök, tarih ve kültüre sahip bireylerden oluşan bir toplumda, kişiler arası ilişkilerin ve etkileşimlerin, düşünce ve hayat tarzlarının toplumun varlığı ile ilgili sorunların çözülmesi, tehdit ve tehlikelere karşı korunması, bir davanın korunup geliştirilmesi, ortak hedeflere ulaşılması doğrultusunda toplanmalarını ve yönlenmelerini sağlayan güçlü bir bağ ve birlik duygusudur.

 

Milli Devlet

Milli Devlet toplumsal bir varlıktır. “Milli” deyimi, belirli bir millete bağlılığı, ona özgü özellikleri, onu temsil eden tüm maddi ve manevi değerleri, değer yargılarını ve davranış biçimlerini belirtir. Milli devlet, varlığını tek bir milletten ve onun iradesinden alan, kişiliğini millet egemenliğiyle özdeşleştirmiş bulunan devlettir. Milli Devlet ve ülkesi çoğunlukla milletin adı ile anılır. “Anadolu” Türklerin bu coğrafi alana son kez gelip, Türk kültür çevresini oluşturdukları zaman “Türkiye” adıyla tanımlanmış ve bin yıldır bu adla anılmıştır. Türkiye, Türk Milletinin vatanı, Türk Devleti’nin ülkesidir.

 

Çağımızda ve özellikle “Küreselleşme” ve “Bölgesel İttifaklar-Bütünleşmeler” ortamında Milli Devletleri tehdit eden tehlikeler şunlardır:

 

  • Milli egemenliğin kaybı. Bu durumda devlet millilik niteliğini yitirir. Başka veya ortak egemenlikler altına girer.
  • Milli güç unsurlarının (demografik – siyasi – sosyal – iktisadi – coğrafi – askeri – kültürel – bilim ve teknoloji) herhangi birinde bağımsızlığın zedelenmesi ve kaybı, bütün unsurları etkiler, Milli Devlet’i güçsüz kılar, etkinliğini ortadan kaldırır. Onur ve saygınlığını yitirmesine neden olur. Sonuçta ne milli özellik kalır ve ne de devlet devam eder.
  • Toplumsal gelişmenin ve değişimin, kişilerin kendilerine özgü ve ayırt edici özelliklerini, toplumun düşünce ve hayat tarzını başka ülkelerin insanına, hayat tarzına benzetmekte ve taklit etmekte olan görüşlerin bu amaçla “Millilik” niteliğinden taviz vermeleri durumunda devlet devam eder, fakat millilik özelliğini kaybeder. Ne benzemek istediği toplum olur ve ne de kendi kişiliğini devam ettirir.
  • Millilik ile bağnazlık ve tutuculuk kavramlarını eşdeğer kabul ederek, topluma millilik ve “Milli Devlet” özelliği veren milli şuurlaşmayı ve kişiler arası milli bağ ve birlik duygusunu, inanç, ideoloji, doktrinlerle, milli kültür çevresine aykırı düşünce ve görüşlerle değiştirilmesi durumunda devlet millilik niteliğini kaybetmekle kalmaz aynı zamanda çağdışına düşer.

 

Milliyetçilik

Milliyetçilik toplumsal bir olgudur. Millete tam bir sadakat ve özveriyle bağlılık demektir. Milli bir toplumda milliyetçilik, kişilerin bütün ilişki ve etkileşimlerinde, tutum ve davranışlarında, düşünce ve hayat tarzlarında, doğal ve toplumsal olaylar karşısında, toplumun gelişme ve değişiminde milletin maddi ve manevi çıkarlarına, ihtiyaç ve beklentilerine önem ve öncelik vermek, özen göstermektir. Milliyetçilik, milletten başka hiçbir yüce güç tanımamaktır. Milliyetçilik tam bağımsızlığı (yani milli menfaatler ile ilgili olarak özgür karar alabilme ve uygulayabilme yeteneğini) sürdürmeye yönelik değerler bütünüdür.

 

Türk Milliyetçiliği, gerçekçidir, akılcıdır, milli kültürü esas alır. Milli davaya, öz ülküye, milletin çıkarlarına, hedeflerine ve amaçlarına özen gösterir, öncelik verir. Çağdaştır. Tüm insanlara saygı besler. İnsan hak ve özgürlüklerine, diğer milletlere ve o milletlerin de çıkarlarına dikkatli bir ilgi ile bağlıdır. Ayırımcılığı, bölücülüğü, yıkıcılığı hiçbir durum ve şartta kabul etmez ve ettirmez. İlericidir. Toplum bireyleri arasında her alanda dayanışmayı ve yardımlaşmayı özendirir.

 

Türk Milliyetçiliği, Türk düşünce ve hayat tarzını benimsemek ve özümsemektir.

 

“Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk milliyetçiliğine bağlıdır.”

 

“Atatürk Milliyetçiliği, Cumhuriyetin bütün fertlerinin kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli dayanışma ve adalet anlayışı içerisinde yaşayan bir toplum olduğu” anlamındadır. (Anayasa Md. 2. Gerekçesi)

Atatürk, “Türk Milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda uluslararası temas ve ilişkilerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla uyum içerisinde yürümekle beraber, Türk toplumunun özel karakterini ve başlı başına bağımsız hüviyetini saklı tutmaktır.” demektedir.

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketi’nin Milliyetçilik ile ilgili politikalar şunlardır:

  • Siyasi hayata demokratik işlerlik kazandıracak olan partimiz, Cumhuriyetimizin siyasi rejimini, kaynağını milletten alan bir kamu düşünce ve rejimi haline getirecek, milli şuurlaşmayı etkin kılacak ve hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olacağı yasal düzenlemeler yapacaktır.
  • Bu bağlamda siyasi partiler yasasında, siyasetin lider hegemonyasından bağımsız olarak fikir zenginliğine ve özgürlüğüne izin verecek şekilde uygulanabilmesine yönelik iyileştirmeler yapacaktır.
  • Partimiz, toplumun ve kamu hayatının örgütlenmesinde, eğitim ve öğretimin her çeşit ve kademesinde vatandaşlar arasında milli bağ ve birlik duygusunu güçlendirecek önlemler alacaktır.
  • Türk milletinin kuruluşunda etkili olan doğal ve tarihi olayları, maddi ve manevi değer ve unsurları yaşayan ve doğmamış olan nesillere tam ve doğru aktarılmasını sağlayacak eğitim ve aydınlatma hizmet ve faaliyetleri geliştirilecek ve her türlü imkân ve vasıtalarla halkımıza sunulacaktır.
  • Yüce milletimize kendine özgün nitelikler kazandıran, kişilik, karakter ve yaşam üslubu veren milli kültür çevresi korunup, güçlendirilecek, vatandaşların çalışma, üretim ve girişimcilik eğilim, karar ve davranışları desteklenecektir.
  • Partimiz, üreteceği politikalarda ve bunların uygulanmasında Türk devlet gelenek ve törelerini, Türk’ün bütün özelliklerini, milli duygu ve ahlâkını esas alacaktır.
  • Partimiz, devletimizin güvenlik amaç ve stratejilerinin belirlenmesi ve uygulanmasında Türk inkılâbının kazanımlarına, Türk milletinin davasına, özülküsüne, çıkar ve hedeflerine öncelik, önem ve özen gösterecektir.
  • Partimiz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin millilik yapı ve özelliğini bozan, etkisiz bırakan, ortadan kaldıran veya bir kuşkuya yer verecek şekilde zedeleyen iç hukuk kurallarını, uluslararası anlaşma, belge ve benzeri kaynakları gözden geçirecek, düzeltecek veya hükümsüz sayacaktır.

 

Vatan

Vatan kutsal bir varlıktır. Canlıdır, kurucudur, koruyucudur, yapıcıdır. İstekleri, beklentileri, ümitleri vardır. Bir milletin üzerinde bütün zamanlarını yaşayıp, paylaştığı, uğrunda emek ve kan döktüğü, gereğinde can verdiği coğrafi alana vatan denir. Vatansız millet, milletsiz vatan düşünülemez. Millet fertleri vatanın çocuklarıdır. Millet egemenliğinin ve tam bağımsızlığın en önemli şartı, vatanın her karış toprağının korunması ve milletin malı olan vatan kaynaklarının millet tarafından işler duruma getirilerek yönetilmesi ve geliştirilmesidir. Vatan canlıdır. Vatan yaşatıcıdır. Vatan kurucudur. Vatan yapıcıdır. Vatanın istekleri vardır. Vatanın beklentileri vardır. Vatanın ümitleri vardır.

 

Vatanın Bütünlüğü

Vatanın Bütünlüğü milli hudutlar içerisinde bulunan vatan parçalarının birbirinden ayrılık kabul etmez şekilde bir bütün olduğu anlamındadır. Vatan bütünlüğü, devlet bütünlüğü ile eş anlamdadır. Ülke bütünlüğünü ve millet birliğini kapsar.

 

Partimizin “Vatan” ile ilgili hedefleri aşağıdadır:

  • Vatanımız – Türk vatanı, milletimizin kutsal varlığı, onu ebediyete kadar yaşatacak verimli gücü, namusu ve onurudur. Vatanın bütünlüğünü korumak ve bu doğrultuda milli şuurlaşmayı bütün zamanlarda güçlü ve yaygın duruma getirmek.
  • Vatanın tüm kaynaklarını ve zenginliklerini bütün vatandaşlarımızın eşit ve adil şekilde kullanmalarını, bu kaynak ve zenginlikleri işler duruma getirip, yönetmelerini sağlamak.
  • Vatanın topraklarının, kaynaklarının ve değerlerinin yağmalanmasına, haksız kullanımına, işlerlik kazandırma girişimlerini ve eylemlerini engellemeye, milli menfaatlerimize uygun üretken, teknolojik yatırım yapacak şirketler haricinde yabancılara satış veya kiralanmasına, yerli veya yabancı imtiyazlar ve tekeller tesisine engel olmak.
  • “Vatan” kavramı ve tanımı içine giren her türlü maddi veya manevi değerleri bilim ve teknolojinin imkân ve vasıtalarını kullanarak korumak, geliştirmek, etkin ve verimli kılmak.

 

Partimizin açıklanan hedeflere ulaşması, vatanımızın isteklerini, beklentilerini, ümitlerini gerçekleştirmesi amacı ile izleyeceği politikalar şunlardır:

 

  • Partimiz, devletimizin vatan toprakları, havası, suları, denizleri, kıyıları üzerinde egemenliğinin tam, kesintisiz, hiçbir ödün ve tavize yer vermeden sağlanıp, kullanılmasını ilke kabul eder. Partimiz bu ilke doğrultusunda üreteceği ve uygulayacağı politikalara öncelik ve önem verecek ve gereken her türlü hukuki düzenlemeleri yapacak, açıklanan ilkeyi bozan, ortadan kaldıran, zedeleyen tüm uluslararası ilişki ve anlaşmaları, sözleşme ve belgeleri gözden geçirecektir.
  • Vatanın kutsal varlığının kapsamı içerisinde yer alan bütün maddi ve manevi değerler, iktisadi kaynak ve zenginlikler, yaşayan nesillere emanet edilen tarihi ve kültürel varlıklar milletimizin malıdır.
  • Partimiz, Anayasamızın ve yasalarımızın öngördüğü ve kurallaştırdığı “Devletin Tekliği, Vatanın Bütünlüğü, Milletin Birliği” ilkesini milli şuurlaşmanın temel ve vazgeçilmez dayanağı sayarak, her türlü ve her düzeyde eğitim ve öğretim program ve uygulamaları ile geliştirilip, yayılmasını sağlayacaktır.
  • Türk vatandaşlarının haklarını başka kişi veya kuruluşlara, uluslararası kuruluşlara, devletlere Türk vatandaşlarının aleyhine olacak şekilde kullandırılması, vatanın kaynaklarının vatandaş olmayanlar tarafından verimsizce kullanılması, belirli grup veya zümrelerin toprakları ve kaynakları kendi tekellerine geçirerek vatandaşlarımızı kendi vatanında, yurdunda garip, yoksul ve perişan düşüren tüm uygulamalar, yasalar ivedilikle ortadan kaldırılacaktır. Topraklarında adil ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda tüm vatandaşlarca kullanımı sağlanacak, toprak reformu tam manasıyla gerçekleştirilecektir.

 

Devlet

Devlet, kutsal ve ebedi bir varlıktır. Devlet, millet egemenliği, bağımsızlığı, onur ve saygınlığı temeline dayanır. Devletin kurucusu millettir ve milletle özdeştir. Devlet millidir. Sınırları belirlenmiş, ülkesinin toprakları üzerinde egemendir. Devlet bu toprakların bütünlüğünü ve milli birliği temsil eder.

 

Devlet, milli varlığımızın, yaşama, gelişme ve ilerleme hak ve hürriyetlerimizin, düşünce ve hayat tarzımızın güçlenerek devamını ve bekasını sağlar. Çağdaş anlayış ve yaklaşımlar içerisinde insan hak ve özgürlüklerinin gereklerini yerine getirir, geliştirir ve uygular. Devlet, milli dayanışmayı, her alanda adalet ve eşitliği esas alır. Devlet, hukuktur. Egemenliği ve etkinliği altındaki topraklar ve toplumlar üzerinde adaleti tam ve kesintisiz uygular, kalıcı kılar.

 

Devlet, iktisadi hayatta yol gösterici, özendirici, destekleyici, yapıcı, denetleyici ve gereğinde doğrudan müdahale edicidir. Sosyal, kültürel, bilim ve teknoloji ve sosyal güvenlik alanlarında kurucu, koruyucu, geliştirici ve destekleyicidir. Devlet, sosyal hakların gereklerini eşit ve adil şekilde yerine getirir.

 

Genel olarak devlet, siyasi gücün toplumun çıkarları doğrultusunda ve kendine özgü düşünce sistemi içerisinde örgütlenmesi ve kurumlaşmasıdır.

Siyasal gücün temel özelliği toplumda kurallar koyma tekeline sahip bulunması, kurallara aykırılık durumunda yaptırım yetkisini elinde bulundurup, kullanmasıdır. Toplumda açıklanan tekele ve yetkiye sahip tek ve en üstün kurum devlettir. Hiçbir kurum devletten daha üstün ve onun yetkisini kendisine katabilecek güçte değildir.

 

Siyasi güç, toplumun çoğunluğunun hür ve serbest irade ve kararları ile siyasi iktidara dönüşür. Siyasi iktidar toplumda meşru olarak kurallar koyma ve yaptırım (fiziki güç ve şiddet) uygulama tekeline sahip olur. Bu yolla devlete özgü en önemli yetkiyi kullanma imkânına kavuşur. Devleti temsil eder. Yasama ve yürütme organlarını oluşturur.

 

Siyasi iktidara meşruluk veren, daha açık anlatımla siyasi iktidarı yasaların ve kamu vicdanının doğru bulduğu yetkilerle donatan ve birbirlerini tamamlayan iki önemli olgu vardır. Bunlardan birincisi, siyasi iktidarın toplumun çoğunluğunun hür ve serbest iradeleriyle oluşmuş olmasıdır. İkincisi, siyasi iktidarın kendisine verilen yetkileri, kanun koyma ve yaptırım tekelini toplumsal düzenin, adaletin ve toplum iyiliğinin sağlanması yönünde kullanmasıdır. Siyasi iktidar, devlete özgü yetkileri devletin amaçları, toplumun çıkar, beklenti ve özlemleri doğrultusunda kullanmak zorundadır. Bu yaklaşımla “Devlet, amacı toplumsal düzenin, adaletin ve toplumun iyiliğini sağlamak olan, belli bir toprak parçası üzerinde yerleşmiş insan topluluğuna dayanan ve bu topraklar üzerinde meşru yaptırım ve denetleme yetkisine sahip bulunan siyasi örgütlenme düzenidir” şeklinde tanımlanmaktadır.

Siyasi iktidarın en önemli rakipleri, bu iktidarı ele geçirmek, paylaşmak, en azından etkilemek amacını taşıyan siyasi partiler, baskı grupları, sivil toplum örgütleridir. Bugün siyasi iktidarları, çağdaş devleti tehdit eden en büyük tehlike, toplumda mal, hizmet, finansman, bilgi, haber, enformasyon ve teknoloji üreten ve bunların üretiminde kullanılan araçlara sahip olan kişilerin ve tekellerin çeşitli yol ve yöntemlerle etkilemeye çalışmalarıdır. Toplumda ve kurumlar arası ilişkilerde güven yıpranmasının nedeni bu çabalardır. Bu duruma karşı koyamayan siyasi iktidarlar toplumun genel çıkarları, beklentileri ve özlemleri doğrultusunda değil, en azından kendi varlıklarını korumak için, kendilerini etkileyen güçlerin çıkarlarını sağlamakla yükümlü konuma girerler ki bu aşamada iktidarlarının meşruluğu tartışılmakla kalmaz, “Devlet Olgusu” – “Varlığı” ve rejimi de tartışılmaya başlanır.

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlık nedeni; Türk milletini, milli birlik ve bütünlük içerisinde, milli kültür ve özdeğerlerine uygun olarak, çağdaş, medeni ve adil bir yönetimle, barışı, huzuru ve refahı sürekli kılarak ebediyen yaşatmaktır. Kutsal olan Türk Devleti;

 

  • Türk milli varlığının ve vatanının sembolüdür.
  • Bağımsızlığını, uluslararası ortamda onurlu ve saygın gücünü daima geliştirerek koruyacaktır.
  • Zamanla kendisine karşı yapılmış haksızlıkları düzeltecek, uluslararası hukuk ve düzenin ve yükümlülüklerinin saygın üyesi olarak barışın temsilcisi rolünü üstlenecektir. Gücünün caydırıcılığı onu bölgesinde ve dünya üzerinde hakkı olan yere ulaştırmıştır, bunu koruyacaktır.

 

Kutsal Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vatan ve millet bütünlüğünü iç ve dış bütün tehdit ve tehlikelere karşı koruyan, uluslararası düzende varlığını kabul ettiren, milli gücünü her zaman geliştiren bir varlık nedenine dayanmaktadır.

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin örgütlenmesinde ve siyasi iktidarın oluşup, çalışmasında belirli ilkeler vardır. Bu ilkeler iki grupta toplanır. Birinci grup ilkeler, Türk İnkılâbının ortaya koyduğu ve Anayasalarda yer alan, kurallaşan ilkelerdir. İkinci grup ilkeler ise, binlerce yıllık tarihimizden gelen Türk devlet düşüncesinin oluşturduğu ilkelerdir. Bunlara “Türk Devlet Geleneği” denir.

 

Türk Devlet Geleneği

  • Devlet Yönetiminde:
  • Devlet hayatında yasalara ve geleneklere bağlılık.
  • Gelenekçilikle, ilericiliğin, çağdaş gereklerin bağdaştırılması.
  • Devlet kadrolarının uzmanlardan oluşması ve halka açık olması.
  • Yönetimde istikrar (kararlılık) ve devamlılık.
  • Danışma, Danışma Kurumlarına, bilime, bilim adamlarına saygı.
  • Disiplin, protokol, denetim ilkelerinde titizlik.

 

  • Devletin Halka Dönük Politikalarında:
  • Adalet ilkelerine uyma, Hukuk ve Hukuk Hizmeti Devleti olmak.
  • Halkla bütünleşmek, sosyal hizmetler, refah, şefkat, tolerans devleti olmak.
  • Yurttaşlara güven vermek, sorunlarına pratik çözümler bulmak.

 

Partimiz, Devletimizin Türk Dünyasını oluşturan devletler, toplumlar, topluluklar ile her alanda ve her konudaki ilişkilerini güçlendirip, geliştirecek, “Türk Dünyası Dil Birliği” – “Türk Dünyası Kültür Birliği” – “Türk Dünyası Ekonomik ve Sosyal Birliği”ni gerçekleştirecektir.

 

Milli Vicdan

Milli Vicdan, kişinin içinde bulunduğu topluma bağlılığı sonucu yaptığı davranış ve eylemlerin sonuçları hakkında bir yargıda bulunması, bir yargıya varması duygusudur.

 

Milli Duygu

Milli Duygu – Milli His, milletle ilgili sorunların, olayların, davranış ve eylemlerin vatandaşların iç dünyasında (üzerlerinde) uyandırdığı, bıraktığı izlenimlerdir. Bunlar coşku olur, sevinç olur, övünç olur, kıvanç olur, nefret olur, kin olur, üzüntü olur. Milli duygular, vatandaşların millete olan bağlılıkları, millet sorunlarına olan duyarlılıkları ölçüsünde artar, eksilir ve hatta hiçbir iz bırakmadan silinir.

 

Milli Ahlak

Milli Ahlâk, millet düzeyine erişmiş toplumların önemli sorunları ve konuları karşısında kişilerden beklediği ve talep ettiği tutumlar, davranışlar ve eylemlerdir. Bu sorun ve konular, toplumun huzuru, düzeni, dirliği, milletin birliği, vatanın bütünlüğü, karşı karşıya kalınan tehditler, tehlikeler ve engeller, adaletin kurulup işletilmesi, gelişme ve refah girişimleridir.

Milli ahlâkın elde edilmesi, geliştirilmesi ve sürekli kılınması tamamen bir eğitim sorunudur.

 

Milli Şuur

Milli şuur, bireyin içinde doğup, yaşadığı veya katıldığı milletin varlığını, var oluş nedenlerini, bu varlığın korunup, devamı, geliştirilip, bekası için nelerin gerekip, gerekmediğini, kendisine düşen hizmet ve görevlerin neler olduğunu akla, bilgiye dayanan duygularla algılaması, kavraması, anlaması ve bu doğrultuda davranış ve eylemlerde bulunmasıdır. Milleti oluşturan kişiler arasındaki milli bağlar ve milli şuurlaşmadır. Millet olmanın en önemli şartı da bu milli şuurun varlığının daima canlı ve sürekli bilgiyle donatılarak korunmasıdır.

 

Türk Milleti’nde “Milli Şuur”, Türklüğün en derin güven kaynağı, en engin övünç dayanağı olduğuna inanmaktır. Binlerce yıllık Türk tarihi ve kültürü bu inancın sayısız örneklerini ortaya koymuştur. Milli Şuur, “Ben Bir Türk’üm” – “Ne Mutlu Türk’üm” diyebilmektir.

 

Milli İhtiyaç ve Beklentiler

Toplum ve bireylerde Milli İhtiyaç ve Beklentiler iç ve dış güvenlik, sağlık, beslenme, eğitim, yargı ve adalet, sosyal adalet konuları üzerinde toplanır.

 

Tarihi Mirasımız, Kültürel Değerlerimiz

Milletimiz binlerce yıllık tarihi mirasa sahiptir. Dünya coğrafyasının başlıca Asya, Avrupa, Afrika kıtalarında, Avrasya ve Ortadoğu bölgelerinin tamamında, Hazar, Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Hint Okyanusu’ndan Adriyatik ve Atlantik kıyılarında geçen ve devam eden bu derin ve anlamlı tarihi süreç bir bütünlük içinde zamanımıza sayısız mücadele ve deneyimleri, başarı ve zaferleri, bozgun, kırılma ve çözülme örneklerini bizlere miras bırakmış ve emanet etmiştir. Bu miras ve emanetler, milli özelliklerimizin, yeteneklerimizin ve niteliklerimizin kaynağıdır. Bağımsızlığın (istiklâlin) özgürlüğün, egemenliğin ve gücün milletimizde bir karakter olarak gelişmesinin de nedeni tarihi mirasımızdır.

 

Dilimiz, inançlarımız, örf ve adetlerimiz, müziğimiz, mimarimiz, edebiyatımız, sanatımız, devlet anlayışımız, iktisadi ve fikri hayatımız, tarih şuurumuz, sosyal hayattaki yaklaşımlarımız gibi değerlerimiz kültürümüzün temel unsurlarıdır. Kültürel değerlerimiz aynı zamanda milli değerlerimizdir. Özdeştirler, anlamları birdir.

 

Partimizin Tarihi Mirasımız ve Kültür Değerlerimiz ile ilgili hedefleri ve politikaları şunlardır:

  • Tarihi mirasımızı ve kültür değerlerimizi bir bütünlük içinde korumak, çağdaş bilim ve teknoloji ile geliştirmek, gelecek nesillere devretmek.
  • Tarihi mirasımıza ve kültür değerlerimize yönelen her türlü tehdit, tehlike ve engellerle mücadele etmek, bu miras ve değerlerimizi, çözümlemeye, sınamaya, yabancı değerlerle değiştirmeye kalkışan girişimlere ve taklitçiliğe karşı koymak.
  • Genç ve doğmamış nesillere tarihi mirasımızı ve kültürel değerlerimizi birer kutsal emanetler olarak geliştirip, güçlendirerek devretmek.
  • Partimiz üreteceği politikalar ve bunların uygulanmasında tarihi mirasımızın en önemli konu ve alanlarını kapsamına alan Türk Devlet geleneğini, törelerini, adalet ve insanlık ülküsünü, hoşgörüyü, zulme ve zalime karşı olma, yoksullukla mücadele gibi karar, tutum ve davranış esaslarından ayrılmayacaktır.
  • Partimiz üreteceği politikalar ve uygulamalarda, her türlü ilişkilerde, kamu ve özel hayatı ilgilendiren girişimlerde Türk diline büyük önem verecek, özen gösterecek, Türkçeyi en iyi yazmaya, konuşmaya her kademede, organda ve yan kuruluşlarda dikkat edecektir. Bu alanda Partimiz tam bir “Türklük” örneği olacak, başta Türk Dil Kurumu olmak üzere, dil bilimcileri ve eğitimcilerle doğrudan temas ve ilişki halinde bulunacaktır.
  • Partimiz tarihi mirasımızı ve kültürel değerlerimizi çağdaş bilim ve teknolojilerle geliştirecek, genç ve gelecek nesillere aktaracaktır.
  • Hangi şart ve durumda olursa olsun, bütün resmi, özel ve yabancı eğitim ve öğretim kurumlarında Türk Tarihi ve Türk Kültürünü konu alacak programlar ağırlıklı olarak ders konuları içinde yer alacak, Türk öğretmenler ve öğretim üye ve görevlilerince uygulanacaktır.
  • Konutta, toplu konut yerlerinde, iş ve çalışma hayatında, özel işletmelerde, ticarethane, kahvehane, lokanta gibi toplu yaşama mekânlarında, gezi, eğlence ve benzeri alanlarda, otellerde, tüm turistik konaklama ve tesislerinde, sokaklarda, meydanlarda, kırsal ve kentsel kesimlerde, dağda, bayırda, ovada, denizlerimizde, sularımızda, her türlü ulaştırma araçlarında, kısaca toplum hayatımızın geçtiği her yerde tanıtım, reklâm ve benzeri faaliyetler Türkçe olacak, Türkçe yazılıp, okunacaktır.

 

Türklüğün Hayat Tarzı

Türklük bir hayat tarzıdır. Türklük bir ülkü ve kültür birliği olarak, binlerce yıl içerisinde oluşan bu hayat tarzını bütün görüşleriyle tutum ve davranışlarıyla ortaya koymak, “milli benliği” bozucu, yıpratıcı, dağıtıcı her türlü düşüncelerle, sistemlerle, davranışlarla, hareketlerle mücadele etmek anlamına gelir. Bu yaklaşımla Türklük şuuru dinamiktir. Canlıdır. Gelişme durumundadır.

 

Cumhuriyetin Hayat Tarzı

Vatandaşları arasında görüş tarzları, tutum ve davranışları arasında bir bütünlük Cumhuriyetin varlığı ve gelişmesi için hem en önemli bir kaynak, hem de “Milli Gücün” gelişmesinde ve “Milli Benliğin” korunmasında vazgeçilmez bir unsurdur. Cumhuriyet bu görüş tarzlarının, tutum ve davranışlarının oluşturduğu bir hayat tarzının sonucudur. Ve bu hayat tarzını temsil eder. Toplumun siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve teknolojik hayatındaki görüş ayrılıklarının, farklı düşüncelerin, farklı tutum ve davranışların hududu “Cumhuriyet Hayat Tarzı” ile çerçevelenmiştir. Bunun dışına çıkılması halinde, toplumda bütünlük zedelenir, yıpranır ve çözülme başlar ki, o artık Cumhuriyetimiz değildir.

 

Cumhuriyetin Hayat Tarzı’nı Atatürkçü Düşünce açıklamaktadır. Bu düşünce sistemi günümüze kadar yeterince ve gereğince incelenmediği, araştırılmadığı ve Atatürkçü Düşünce bir kısım eksik ve kulaktan dolma tarihi olaylara bağlandığı için genç nesillere doğru aktarılamamış, onların eğitiminde ana kaynak ve temel olan görüşler, tutum ve davranışlar öğrenilememiş, öğretilememiştir.

 

Gerçekte ise bütün Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti için hayat tarzının düşünce, fikir, davranış, tutum ve görüş kaynağı Atatürkçü Düşüncedir. Çünkü, bu düşünce binlerce yıllık bir tarihe, tamamen Türk milletinin “özünden” çıkan yeteneklere, özelliklere dayanmakta, onlardan kaynaklanmaktadır.

 

Partimizin Düşünce ve Hayat Tarzımız konusundaki hedeflerine ulaşmak için izleyeceği politikalar şunlardır:

  • Partimizin her alan ve konuda üreteceği ve uygulayacağı politikalar “Milli Kimlik” ve “Milli Benlik” esasına, Türk düşünce ve hayat tarzı temeline dayanacak; yüce milletimizin kendine özgü değer ve özelliklerinin oluşturduğu saygıyı, özgüveni, bilgi ve inceliği yurt içinde ve yurt dışında sergileyecek güç ve nitelikleri taşıyacaktır. Bu politikalar her durum ve şart içinde taklitten iç ve dış olumsuz etkilerden uzak tutulacaktır. Politikaların üretilmesinde ve uygulanmasında dış kaynaklı kavramlardan, deyimlerden, taklitlerden kaçınılacak, Türk düşünce ve hayat tarzının gerekli kıldığı yeni ve milli bir “Politika üslubu ve dili” egemen olacaktır.
  • Öğretim ve eğitimde, hizmet içi eğitimde Türk düşünce ve hayat tarzının kaynaklarının açıklanmasına, öğretilmesine, yaygınlaştırılmasına öncelik ve önem verilecek, bu konudaki araştırmalar, bilimsel projeler ve yayın programları desteklenecektir.
  • Türk dünyasını oluşturan topluluk, toplum ve devletlerle kültürel, bilimsel ve teknolojik ilişkiler geliştirilecek, başta “Türk Dünyası Lügati” – “Türk Dünyası Ansiklopedisi” – “Türk Dünyası Coğrafyası” – “Türk Dünyası Tarihi” gibi önemli eserlerin süratle hazırlanıp, çeşitli dillerde yayını gerçekleştirilecektir.
  • Partimizin öncelikli görev ve politikalarının başında “İlkeler” bölümünde yer alan Atatürk’ümüzün 1937 yılında açıkladığı program esas alınacak, bu programa ilişkin projeler, çalışmalar özendirilecektir.
  • Türk düşüncesi ve hayat tarzı, “Milli Kimlik” ve “Milli Benlik” konularında çalışmalarda, hizmetlerde ve faaliyetlerde bulunan sivil toplum örgütleri özendirilip, desteklenecek ve ödüllendirileceklerdir.

 

Türk Milleti’nin Davası

Türk Milleti’nin davası Türk İnkılâbı’dır. Türk Milleti’nin davası, Türk İnkılâbı ile elde edilenlerin korunması, geliştirilmesi ve bekasının sağlanmasıdır. Türk İnkılâbı geçmişle-geleceği yaşadığımız zaman kesitinde birleştiren somut gerçekleri kapsamına alır. Bunlar: Yeni Vatan, Yeni Toplum ve Yeni Devlet’tir. Bu nedenle, Türk Milleti’nin dünden-bugüne ve yarına yönelen gerçek davası kısaca, yeni vatanın, yeni toplumun ve yeni devletin korunması, geliştirilmesi ve bekasının sağlanmasıdır.

 

İkinci olarak Türk İnkılâbı yeni vatanın, yeni toplumun, yeni devletin bütünlüğünü, bağımsızlığını, hürriyetini, egemenliğini güvenceye almak, çağdaşlaşmalarını, ilerlemelerini, yükselmelerini sağlamak amacıyla siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel, hukukî, eğitim, bilim ve teknoloji gibi alanlarda aralıksız şekilde yapılan ve sürekli kılınması gereken devrimleri de ifade eder. Bu yaklaşımla Türk Milleti’nin davası Yeni Vatanın, Yeni Toplumun, Yeni Devletin ve yapılan devrimlerin korunması, geliştirilmesi ve sonsuza kadar devamının sağlanmasıdır.

 

Partimizin Türk Milletinin Davası konusunda hedefleri aşağıdadır:

 

a-         Bütün zamanlar için hedefler:

  • Türk İnkılâbını, bu inkılâbın sonuçlarını ve kazanımlarını korumak, geliştirmek, sonsuza kadar nesilden nesile şuurlaştırıp devrederek devamını sağlamak.
  • Milletimizi çağdaş medeniyetler düzeyine çıkarmak.
  • Milli kültürümüzü çağdaş medeniyetler düzeyine çıkarmak.

 

b-         Mekân – Coğrafya açısından hedefler:

  • Yeni vatanı – Türk ata yurdunu korumak, savunmak, güvenlik altına almak ve güvenliğini sürekli geliştirmek.
  • Türkiye’nin coğrafi konumu, jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik özellikleri, tarihi ve çevresiyle ilişkileri dikkate alınarak güvenlik hatları; Batı’da, Tuna ve Adriyatik’ten; Doğu’da, birincisi Aral (Maveraünnehir) sisteminden ve ikincisi Karadeniz-Hazar-Akdeniz yayından; Güney’de, Basra Körfezi ile Cebelitarık Boğazı çizgisi kuzeyinden; Kuzey’de ise Karadeniz’den geçmektedir. Hedef, bu hatlar üzerinde ve içinde bulunan ülke ve toplumlarla siyasi, iktisadi, ticari, kültürel ilişkilerin sağlam temeller üzerinde kurularak sürekli barış ve dostluk içerisinde geliştirmek.
  • Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu-Doğu Akdeniz- ülke ve toplumlarıyla Asya Türk Toplumları ve Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler ilk ve temel davasının bir parçasıdır. Türkiye komşuları ve yakın çevresinde yaşayan toplumlardan başlayarak açıklanan bölge ve alanlarda etkinlik kazanmak bu bölge ve alanların kendi içlerinde ve birbirleriyle ilişkilerinde iktisadi ve kültürel birlik ve bütünlük sağlamalarında öncü rolü oynamak.
  • Türk vatandaşlarının yoğun bir şekilde bulundukları ve yaşadıkları ülkelerle bağları, ilişkileri ve etkinlikleri güçlendirmek.
  • Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir dünya gücü, dostluğundan ve etkinliğinden vazgeçilemez bir dünya devleti olmasını sağlamak.

 

Türk Milletinin Özülküsü

 “Özülkü” deyimi, Türk Milleti’nin Yüce Atatürk’ün öncülüğünde ve liderliğinde gerçekleştirdiği Türk inkılâbı ile kazandıklarını koruyup, geliştirerek, Türk düşünce ve hayat tarzını, Türk kültürünü çağdaş uygarlıklar üzerine çıkarma hedefine doğru hızla ilerlerken geleceğe yönelik tasarımlarını açıklar. Bu Birincisi, insanlık ülküsüdür. İkincisi, “Milli kültürümüzü çağdaş medeniyet düzeyinin üstüne çıkarmaktır.” Üçüncüsü; Türk Milletini, Türklüğü ve Türk Dünyasını uzayın derinliklerinde yer alacak konum ve duruma getirmektir.

 

Milli Menfaat

“Milli Menfaat” bir milletin güvenlik ve refah ihtiyaçlarını karşılamak, bekasını sağlamak amacıyla inandığı ve zorunlu gördüğü düşüncelerini, tutumlarını, davranış ve eylemlerini belirleyip, açıklamasıdır.

 

Millî Menfaat milletin sahibi olduğu tarihi ve kültürel mirasından kaynaklanır. Milletin kurucu ve yaşatıcı unsuru olduğu devletin var oluş nedenlerini esas alır. Millî Dava ve Millî Mefkûre doğrultusunda geliştirilir. Millî Hedefleri belirler.

 

Türk Milletinin Menfaatleri (Çıkarları)

  • Milli Menfaatler Partimizin üreteceği politika ve uygulamaların temelini, kaynağını ve dayanağını oluşturacaktır.
  • Milli Menfaatlerin tüm toplumumuzun anlayışı, düşüncesi olacak şekilde gençlerimizin ve vatandaşlarımızın bu konularda bilgilendirilmesini ve aydınlatılmasını sağlayacak politikalar, programlar üretilecek ve sürekli olarak uygulanacaktır.
  • İkinci Dünya Harbi sonrasından başlayarak günümüze kadar uluslararası ilişkilerde yapılmış andlaşmalar, anlaşmalar, sözleşmeler ve benzeri belgeler gözden geçirilecek “Milli Menfaatlerimiz” açısından değerlendirilip kamuoyuna açıklanacak ve gerektiğinde bunlar yeniden düzenlenecek veya iptal edilecektir.
  • Milli Menfaatlerimize kaynak, dayanak ve güç veren kültür unsurlarımız başta, dil ve tarih olmak üzere eğitim ve öğretim hayatımızda ağırlıklı konular olarak işlenecek, toplumun her kesiminde güçlendirilip, yaygınlaştırılması sağlanacaktır.
  • Milli menfaatlerimize karşı yurt içinden ve yurt dışından yönelen tüm tehdit, tehlike ve engeller etkisiz kılınacak, gerektiğinde bunlar kaynaklarında yok edilecektir.

 

Milli Hedefler

“Milli Hedefler” genel olarak, elde edilmeleri durumunda milli menfaatlerin gerçekleşmesini sağlayan hususlara milli hedefler denilmektedir.

 

Milli Hedefler, milli davalar ve milli ülküler doğrultusunda milli menfaatlerin gerçekleşmesi için elde edilmeleri, ulaşılmaları, erişilmeleri gereken sonuçlar, durumlar ve konumlardır.

 

Siyasi Hayat

Siyasî hayat, millî varlığımızın korunması, devamı, geliştirilmesi ve bekası amacıyla toplum ve kamu hayatının örgütlendirilmesi ve bu örgütlere halkın katılması ile güç ve süreklilik kazandırılmasıdır. Siyasi hayatın temeli ve kurucu unsuru egemenlik haklarına sahip, tam bağımsız Türk Milleti’dir.

 

Milli Egemenlik

Milli Egemenlik, millet olmanın sonucu ve gereğidir. Millet denilen varlığın özgür (hür) ve bağımsız iradesi milli egemenliğin kurucu ve devam ettirici unsurudur. Toplum içinde tek üstün güç ve iktidar millete aittir. Bu üstün güç ve iktidar tekeli, millete ortak tanımayan, bölünmeyen, paylaşılamayan ve devredilemeyen bir hak sağlar, toplumun kaderinde ve yönetiminde söz ve eylem sahibi olma yetkisini verir ve sorumluluğunu yükler. Bu hak ve yetkinin tümüne Milli Egemenlik denilir. Milli Egemenlik, millet düzeyine erişmiş bir toplumda hürriyetlerin, eşitliğin ve adaletin devamlı ve kesintisiz olarak sağlanması ve korunması için o toplumu meydana getiren fertlerin her birinde ayrı, ayrı bulunduğu doğal olarak kabul edilen iradelerin birleşip, kaynaşarak millet iradesine dönüşmesi, açıklanması ve örgütlenmesidir.

 

Milli Egemenlik Hakkının Örgütlenmesi, Türk Milleti sahibi olduğu milli egemenlik hakkını, Türkiye Büyük Millet Meclisi adı altında kurduğu ve varlığının devamı, korunması, geliştirilmesi görev ve sorumluluğunu verdiği bir kurum ile örgütlendirmiştir.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin millete karşı sorumluluğu, yükümlülüğü ve eski bir deyimle “vebali” dünyanın hiçbir meclisi, senatosu ve parlamentosu ile kıyaslanamayacak kadar ağırdır. Çünkü Meclis, Türk varlığının, hayatının, onurunun koruyucusu ve temsilcisidir.

 

Tam Bağımsızlık

Tam Bağımsızlık, Türk milletinin sahibi olduğu egemenlik hakkını kendi özgür iradesi ve kararı ile serbestçe kullanmasının temel şartı; hür, saygın ve onurlu bir millet olarak yaşamasının vazgeçilmez esasıdır.

 

Tam Bağımsızlık, hayat tarzımızın temel niteliğidir. Hürriyetimizin, haklarımızın, refah ve mutluluğumuzun, insanlık dünyasında onurlu ve saygın bir konuma sahip olmamızın tek şartı tam bağımsızlıktır.

 

Tam Bağımsızlık, toplum ve devlet hayatında siyasi, iktisadi, sosyal, mali, askeri, kültürel ve benzeri her alanda tam bağımsızlık ve tam serbesti demektir. Bu sayılanlardan herhangi birinde bağımsızlıktan yoksun olmak, herhangi bir hususta bağımsızlığın zedelenmesine, çözülmesine, etkilenmesine seyirci kalmak, duyarsız kalmak milletin gerçek anlamda bütün bağımsızlığından mahrum olması demektir.

 

Tam Bağımsızlık için temel ve ölmez ilke; bağımsızlığını ve hürriyetlerini her ne pahasına ve her ne karşılığında olursa olsun zedelemeye ve kayıtlamaya asla müsaade etmemek, bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün anlamıyla koruyabilmek ve bunun için gerekirse son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı bir örnekle süslemektir.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti’ni temsil eder. Millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır. Millet egemenliğinin ve tam bağımsızlığın belirdiği yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti’nin kendisini idare etme şuurunun, siyasî hayata doğrudan katılma iradesinin ve toplumun iktisadî, sosyal, kültürel, bilim ve teknoloji hayatına egemenliğinin tek simgesidir.

 

Siyasi İktidar

Türkiye Cumhuriyeti Millet Egemenliği esasına bağlı olarak yönetilen, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Anayasanın “Başlangıcı”nda belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

 

Siyasi İktidar, kanunun belirttiği esaslar içerisinde, millet çoğunluğunu temsil eden siyasi partinin veya partilerin göreve başlamasıyla oluşur. Siyasi İktidar millete karşı taahhütlerini gerçekleştirme ve devlet işlerini yürütme sorumluluğunu, milletten aldığı yüksek güç ve yetkiye dayanarak yerine getirir ve yalnız millete karşı sorumlu olur.

 

Muhalefet

Demokratik siyasi hayatın en belirgin özelliği, Siyasi İktidarın karşısında oluşacak siyasi muhalefetin varlığıdır. Kanunen belirtilmiş esaslar içerisinde millet çoğunluğunun oyunu kazanamayan Siyasi Partiler tek, tek ve/veya topluca milletin muhalefet güç ve yetkisini temsil ederler.

 

Partimiz, muhalefetin iktidarın sahip bulunduğu güvencelerle donatılmış biçimde sürekliliğini esas kabul eder. Muhalefetin milletten aldıkları güç ve yetkiyi Siyasi İktidarın sorumluluklarını ve yükümlülüklerini yerine getirip, getirmediği doğrultusunda kullanmaları gerektiğine inanır.

 

Siyasi Partiler

Siyasi Partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.

Partimiz, ülkemizde insan hak ve hürriyetlerinin hiçbirine öncelik, ayrıcalık ve ağırlık tanımadan, tam ve bütün gerekleriyle, güven içinde uygulandığı bir siyasi hayatın ve düzenin kurulmasını öncelikli tercihleri arasında saymaktadır. Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, siyasi hak ve hürriyetlerinin ve bunların gereği olan örgütlenme haklarını kullanmasında serbesttir. Bu yaklaşımla Parti, her düşünce, her inanç ve her tutum ve davranış sahiplerinin de açıklanan hak ve hürriyetlerini Cumhuriyetin Anayasası’nın öngördüğü esasları kullanmalarının serbest olmasını kabul eder.

 

Baskı Grupları

Demokratik bir düzende Baskı Grupları, vatandaşların hak ve hürriyetlerini kullanmalarının güvencesi ve geliştirici unsurlarıdır.

 

Partimiz, milletimizin vicdanının, şuurunun ve fikirlerinin oluşturduğu siyasi ortamı daha etkin ve belirgin kılacağına inandığı Baskı Grupları’nın Siyasi Hayatın temel unsurları şeklinde Anayasal haklarla donatılmalarını kabul eder. Sivil Toplum Örgütleri’nin de bu güvenceye kavuşturulup, hukuk düzenimizde yer almalarını esas alır.

 

 

Kişi Hak Ve Hürriyetleri

Kişi hak ve hürriyetleri kutsaldır. Kişi hak ve hürriyetleri hayat tarzımızın temel özelliğidir ve gelişmesi için en önemli potansiyel gücüdür. Türk vatandaşlarının doğuştan sahibi bulundukları hak ve hürriyetlerini tam, eşit ve kesintisiz olarak, güvenlik için de kullanmaları Partimizin bağlı olduğu ilkelerin başında yer alır.

 

Yürütme Organı

Yürütme Organı Bakanlar Kurulu’dur. Yürütme Görevinin Kaynağı milletimizin vicdanı, şuuru ve fikirleridir. Partimiz, Yürütme Organı’nın bu kaynaktan doğan ihtiyaçları, amaçları, çıkarları sağlamak; özlem ve beklentilerini gerçekleştirmekle yükümlü olduğuna inanır. Milletten toplanan ve milli kaynaklardan sağlanan mali kaynakların halkımızın güvenliğine, refahına, mutluluğuna verimli ve etkin biçimde tahsisine özen gösterir, önem verir. Bu yaklaşımla Partimiz, Yürütme Organı’nın yetki ve sorumluluklarının istikrarlı, dengeli, verimli ve bütün yurt sathına yayılacak biçimde faaliyetlere dönüşmesi önlemlerini alır. Yürütme Görevi: Yürütme Organı’nın görevlerini Bakanlar Kurulu Programı belirler.

 

Kamu Yönetimi

Kamu Yönetimi’nin esası, halka ve topluma hizmetin bir kamu hizmeti sayılarak örgütlenmesi ve işler durumda devam ettirilmesi zorunluluğuna dayanır. Partimiz açıklanan zorunluluğun gereklerinin yerine getirilebilmesinin, her şeyden önce halkın kamu yönetiminin kudretine olduğu kadar şefkatine ve dürüstlüğüne de inanması gerektiğini kabul eder. Bunun için, kamu yönetiminin her alanında, her konusunda, her işlevinde, her düzeyinde doğruluğu, ciddiyeti, halka güven ve sevgiyi, basitliği, kolaylığı, ucuzluğu, açıklığı ve gerektiğinde hesap verme ahlâkını kısaca Türk kamu yönetiminin erdemliğini ve çağdaşlığını olumsuz yönden etkileyen bütün engelleri kaldırmaya idareyi yeniden düzenlemeye ve yeni bir bürokrasi misyonu oluşturmaya kararlıdır.

 

Kamu Yöneticileri – Memurlar

Partimiz, idareyi siyasi baskılardan, talep ve isteklerden arındırmaya, doğrudan halkımızın hizmetine yönlendirmeye ve çağdaş bir yapıya kavuşturmaya kararlıdır. Gereken maddi ve manevi güvenlik ve istikrar ortamının sağlanması durumunda, kamu hizmetlerini yerine getirmekle yükümlü yöneticilerin, memurların ve diğer görevlilerin toplumumuzun gerçek eğilimlerini ve çıkarlarını, kişilerin, grupların, siyasi partilerin çıkarlarından daha üstün tutacağına inanan partimiz, idarenin yeniden yapılanmasını ve yeni bir kamu düzeni kurulmasını öngörmektedir.

 

Partimiz, bu çalışmalara paralel olarak, hizmet tanımları yapılmış, görevliler arası sistemi doğru, adil ve etkin hale getirilmiş yeni bir Personel Rejimini ve kamu personelinin ekonomik, sosyal haklarını tam, doğru ve kesintisiz biçimde dikkate alan çağdaş bir düzeni gerçekleştirecektir.

 

Kamu yöneticilerinin, memurların ve diğer kamu hizmeti görevlilerinin mali yükümlülüklerinden muaf tutulmasını sağlayacak sistemlerin araştırılmasını ve uygulanabilir olanların derhal yerine getirilmesini araştıracak, iktisadi ve çalışma hayatımızı, sosyal güvenlik düzenimizi sıkıntıya sokmayan önlemleri alacaktır. Bu araştırmaların amacı, Net Maaş-Net Ücret modelinin geliştirilmesidir.

 

Partimiz, memurlarımıza çeşitli konut kredisi, öğretim ve eğitim yardımı, nişan, düğün, doğum ve benzeri mutlu günlerin gerektirdiği harcamaları, çeşitli mal alım kredilerini, sigortacılığı özendirecek bir etkinliğe kavuşmasını gerçekleştirecektir. Memurlarımızın katkı ve katılımları ile oluşacak kurumlar, memurlarımız tarafından yönlendirilecek ve yönetilecektir.

 

Yerel Yönetimler

Yerel Yönetimler, halkımızın gerçek eğilimleri ve çıkarları doğrultusunda ortak yerel ihtiyaçları karşılayan ve vatandaşlarımızın yaşadıkları yerlerde yönetime katılma hak ve hürriyetlerini kullanmaları sonucu meydana gelen demokratik kamu hizmet birimleri ve kuruluşlarıdır. Tüzel kişiliğe sahiptirler. Partimiz bu anlayışla köylerimizi, ilçelerimizi, illerimizi kapsamına alan yerel yönetimleri halkımızın güvenlik, sağlık, eğitim, yerleşme, konut, çevre, şehirleşme gibi ihtiyaçlarını doğrudan ve en etkin şekilde karşılamaları için gereken düzenlemeleri yapacak, bunları sağlıklı ve işler bir yapıya kavuşturacaktır. Bucak Teşkilâtları yeniden kurulacak, dağınık köy ve kırsal kesim yerleşim birimleri Bucak Teşkilâtları çatısı altında yeniden düzenlenerek, köylerimizin iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma çabalarına katılmalarını, kaynak tasarrufunu, verim ve etkinliği sağlayacaktır. Bütün belediyelerimiz mali imkânlara kavuşturulacak, kendi potansiyel kuvvetlerini, kendileri güç haline getireceklerdir. İlçe Özel İdareleri kurulacaktır. Yerel yönetimlerin hizmetlerini yerine getirirken karşılaştıkları bütün idari, yasal engeller kaldırılacaktır. Belediyeler ve genel olarak yerel yönetimler bütün güç ve imkânlarını halkımızın ihtiyacı olan kamu hizmetlerine yoğunlaştıracaklar, otel ve benzeri işletmecilik faaliyetlerinden uzak kalacaklardır. Vatandaşlarımızın idare ile veya idari tasarruflar sonucu kendi aralarında meydana gelen anlaşmazlıkların hakem yoluyla çözümünü esas alan bir sistem geliştirilecek ve seçilmiş kurulların köyde muhtarın ve ihtiyar heyetinin hakemlik işlevlerini yüklenmeleri, evlenme ve nüfus gibi kişi hak ve hürriyetlerini ilgilendiren konularda yetkili kılınmaları sağlanacaktır.

 

Anayasa’nın Yeniden Düzenlenmesi

Anayasa, Müdafaa-i Hukuk anlayışı doğrultusunda yeniden düzenlenecektir.

 

Yerel Yönetimler hakkında

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve özerk hale getirilmesi çok sıradan ama tehlikeli bir küreselleşme tuzağıdır. Ulus devletlerin zayıflatılması, sınırların ve gümrüklerin geçirgen hale getirilmesi, güçlü merkezi yönetimler yerine, pazarlara daha kolay nüfuz edilmesini sağlayacak zayıf ve küçük ancak kendi kararlarını verebilen dolayısıyla etki altına alınması daha kolay yerel yönetimlerin oluşturulması küreselleşme taktiğidir. Türkiye’de demokratik merkeziyetçi anlayış, Türk yönetim Geleneklerine uygun bir yerel yönetim anlayışı egemen kılınacaktır. Yani talep ve ihtiyaçlar demokratik olarak katılımcılık, dayanışma ve paylaşımcılık esaslarına göre belirlenecek, ancak kararlar, genel toplum çıkarlarına uygun olarak merkezi planlama anlayışı ile belirlenecek ve uygulanacaktır.

 

Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu

Bugüne kadar gelen her iktidar bu kanunlar kendi iktidarını kuvvetlendirecek şekilde değiştirmiş, iktidardan önce şikâyet ettiği bu kanunları, iktidardan sonra kendisi korumuş ve hatta siyasi çıkarları doğrultusunda değiştirmiştir. Müdafaa-i Hukuk’un temel davaları arasında Milli Egemenlik vardır. Yani egemenliğin millette geri verilmesi yatmaktadır. Şu anda mevcut bu kanunlarla egemenlik millette değil, hatta partilerde dahi değil, partileri ele geçirmiş ve zorla elinde tutan parti başkanlarındadır. Parti başkanları da siyasi çıkarlarını birleştirdiği grupların etkisi altındadır.

 

Siyasi Partiler Kanunu Müdafaa-i Hukuk anlayışına paralel olarak değiştirilecektir. Halkın partileri veya parti başkanlarını değil, kendilerini yönetecek insanları tanıyarak seçmelerini sağlayacak bir model getirilecektir. Bu model, Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisi’nin Tüzüğünde açıklanan Merkez, İl, İlçe, Belde teşkilatlarının seçilmesi modelinin tüm siyasi hayatımıza yaygınlaştırılmış hali olacaktır. 

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketi Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini desteklememektedir. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi mevcut rejimimizin ve anayasal kurumlarımızın işleyişi açısından sakıncalıdır. 

 

Milli Strateji

Milli Strateji, milli menfaatler elde etmek ve milli hedeflere ulaşmak için barışta ve savaşta, milletin bütün güçlerini bir araya getirmektir. Milli strateji kapsamına, en üst düzeyde uluslararası ve ulusal konulara, sorunlara değinen, çözümler geliştiren Siyaset Stratejisi (Siyasi Strateji) iç ve dış Ekonomik Strateji, Milli Askeri Strateji, Bilim ve Teknoloji Stratejileri, Sosyo-Kültürel, Sosyo-Psikolojik Harekât Stratejileri ve diğerleri girer. Bunların her biri Milli Güvenliği doğrudan ve dolaylı olarak, anında veya gecikmeli şekilde etkiler. Tümü Milli Güvenlik Stratejisini oluşturur. Bu yaklaşımla Milli Strateji ile Milli Güvenlik Stratejisi eş anlamlı ve özdeştir.

 

Milli Siyaset

Milli Siyaset, milli hedeflere erişmek, erişilen hedefleri korumak ve devam ettirmek, günün şartlarına ve isteklerine uygun biçimde geliştirmek amacıyla girişilen düşünceler davranışlar ve eylemlerdir. Bu nedenle Milli Strateji gerçek anlamda Milli Siyasetin uygulama alanına konulmasının ilke ve esaslarının belirtilmesidir. Bu aşama devletin milli güvenlik ve milli siyaseti uygulamakla ilgili üst düzey organları tarafından gerçekleştirilir. Ülkemizde bu organ Milli Güvenlik Kurulu’dur.

 

Uluslararası İlişkiler – Dış Politika

Uluslararası ilişkiler bir güç ve rekabet mücadelesidir. Bu mücadelede ulusları (milletleri) devletleri temsil ederler. Devletlerarası ilişkilerin türü ve niteliği ne olursa olsun uluslararası mücadeleyi kapsar. Bu mücadelenin en önemli araçları Diplomasi (Dış Politika) – Ticaret – İktisadi İlişkiler – Kültürel İlişkiler – Örtülü ve Gizli Faaliyetler – Psikolojik Harekât (Kamu Diplomasisi) ve Savaş’tır.

 

Partimizin Uluslararası İlişkiler de temsil ilkesi cumhuriyetimizin var oluş nedeni olan Türk Milletinin varlığının korunup, geliştirilmesi, davasının, özülküsünün, çıkar ve hedeflerinin gerçekleştirilmesi, sonsuza kadar devamının sağlanmasıdır.

 

Partimiz açıklanan ilke doğrultusunda barışı, güvenliği esas alan bir Dış Politika’yı esas almaktadır. Tam bağımsız, özgür, egemen, saygın ve onurlu bir Türkiye’nin, çevresinde, bölgesinde, dünyada güçlü bir barış ve güvenlik unsuru olması, dostluğu, adaleti, insan hak ve özgürlüklerine bağlılığı, içeride tam bir istikrara, huzura ve refaha kavuşması, onu bütün güçler, birlikler ve devletler için vazgeçilmez bir konum ve duruma getirecektir. Türkiye’nin açıklanan durumu tüm insanlığın çıkarınadır. Tüm dünyanın güvencesidir.

 

Partimizin Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika ile ilgili hedefleri ve politikaları şunlardır:

  • Dış Politikamızın ekseni: Dış Politikamızın temel ekseni Batı’ya yanaşık dış politikadan Doğu’ya yönelik, Batı’yla barışık dış politika eksenine geçilecektir. Çin, Hindistan, Rusya, İran, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere tüm Doğu sınırı komşularımızın da içinde olduğu ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel bir işbirliği oluşturulacaktır. Doğu Batı arasındaki köprü avantajımız Batı ile barışık ancak bağımsız dış politika ile en iyi şekilde kullanılacaktır.

 

  • Avrupa Birliği ile İlişkilerimiz: Halkımıza, AB ne girmenin imkânsız olduğu, bunun, AB’nin Türkiye’yi kendine tek taraflı bağlamak için yürüttüğü bilinçli bir tuzak olduğu anlatılacaktır. AB üyelik talebi iptal edilecektir. Çünkü:
  • AB’nin Türkiye’yi üye olarak alması, nüfusa oranlı yönetim erki vermeye göre yapılandırılmış AB yönetim mekanizmalarında Türkiye’nin söz sahibi olması demektir. AB, mevcut durumu itibarıyla kendini bile yönetemeyen bir ülkeye AB’ni yönettirmez.
  • Türkiye’yi üye olarak alması durumunda, milyarlarca Euro’luk karşılıksız yardım yapmak zorundadır. Temel amacın ekonomik olduğu bir ortamda AB Türkiye’ye bu hibeyi yapmaz. Kaldı ki Gümrük Birliği Anlaşması’na göre yapmak zorunda olduklarını bile yapmamıştır.
  • Gümrük Birliği, bir ülkenin AB ne girmesinden sonra, AB ye vermek zorunda olduğu bir ödündür. Pazarlarını rekabet edemeyeceği ülkelerin şirketlerine açmak demektir. AB bu ödünü zaten almıştır. Dolayısıyla Türkiye’yi içine almasını gerektirecek durum ortadan kalkmıştır. Ödülü zaten almıştır, bunun için ödün vermesine gerek kalmamıştır.
  • AB’nin, Türkiye’nin eğitimsiz ve işsiz nüfusuna, serbest dolaşım hakkı vermesi mümkün değildir.
  • AB’nin, bin yıldır mücadele ettiği ve yetiştirdiği her çocuğuna nefretini aşıladığı Türk Milletini toplumsal ve kültürel olarak hazmetmesi mümkün değildir. Kaldı ki Avrupalılığın doğmasına sebep olan en önemli tarihsel etken Türk karşıtlığıdır. Böyle bir durumda AB’nin Türkiye’yi içine alması toplumsal bir travma yaratacaktır.
  • İçinde Kıbrıs ve Yunanistan’ın da bulunduğu irili ufaklı onlarca ülkenin, binlerce maddelik tarama sürecini Türkiye ile müzakere edip, bir de referandum şartı ekleyerek AB ye kabul etmesi matematik olarak mümkün değildir.
  • AB, Türkiye’yi kabul edecek olsa idi, zaten Kıbrıs, oniki mil, kıta sahanlığı gibi gerilimleri ortaya çıkartmazdı. Çünkü, Türkiye AB ye üye olduktan sonra, bu toprakların hepsi zaten AB’nin içinde kalacaktır.
  • AB, ezelden beri güvenlik çemberi politikasını güderken, Türkiye’yi içine alarak Suriye, İran ve Irak ile sınır komşusu olmayı asla tercih etmeyecektir.

 

Dolayısıyla Avrupa Birliği’ne üyelik talebimizi geri çekeceğiz. Avrupa Birliği ile her türlü siyasi, ekonomik, işbirliğimiz iyi komşuluk ilişkileri düzeyinde devam edecektir. Avrupa Birliği’ne girilerek elde edilmesi beklenen siyasi, ekonomik, sosyal, bilim ve teknolojik reformları biz kendimiz, kendi çıkarlarımıza uygun olarak, kendi kültürümüze uyumlu olarak daha iyisini yapmaya istek, imkânımız ve gücümüz vardır.

 

Türkiye’de AB den yana olan kesimler şunlardır: Ermeni soykırımını savunanlar, Kürt bölücülüğünü savunanlar, Kıbrıs’ın verilmesini sakıncalı bulmayanlar, Ekümenik Patrikhane’yi savunanlar, %65 i yabancıların elinde bulunan borsanın ve piyasanın aktörleri. Bunların hiçbiri Türkiye’nin çıkarlarını koruyan kesimler değildir, aksi geçerlidir. Türkiye’de ilk defa, Türkiye’nin çıkarını savunmayanlarla aynı cephede bulunan bir devlet yönetimi vardır. Bu çelişki ortadan kaldırılacaktır.

 

  • ABD ile ilişkilerimiz: Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkilerimiz Tam Bağımsızlık ilkelerinden taviz vermeyecek şekilde ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi ışığında sürdürülecektir.

 

  • Türk Cumhuriyetler ile ilişkilerimiz: Türk Cumhuriyetleri ile olan ilişkilerimizde güven sorunumuz vardır. Başta kültürel olmak şartı ile ekonomik, siyasi ve askeri konularda tam bir bütünleşme sağlamak yolunda tüm politikalarımız yeniden gözden geçirilecektir. Orta vadeli amacımız bağımsız ülkelerin oluşturduğu ancak tam bir işbirliğinin geçerli olduğu bir birlik oluşturmaktır.

 

  • Kürt sorununa yaklaşımımız: Kürt sorunumuz yoktur. Bu ülkeye vatandaşlık bağları ile bağlı olan herkes Türk’tür. Etnik ayrıştırma çok iyi bilinen bir emperyalizm politikasıdır, tuzağıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletine düşen görev, her Türk vatandaşına eşit hizmet ve zenginlik götürebilmektir. Bunu yapabildiğimiz an emperyalizmin bu tuzak boşa çıkartılmış olacaktır.

 

  • Ermeni sorununa yaklaşımımız: Sözde Ermeni Soykırımı iddiası, uzun soluklu bir emperyalizm politikasıdır. Bu iddia ile Ermenistan’ın çıkarları ile Batılı Devletlerin çıkarları örtüştürülmüş, Türkiye’nin Doğu topraklarında, sonu parçalanmaya kadar götürülmek istenen bir politikanın gerekçesi haline getirilmek istenmektedir. Ermeni Diasporası bilinçli olarak uluslararası ilişkilerde bilinen 4T kuralını uygulamaktadır: Terör, Tanınma, Tazminat, Toprak. Ermeni terör örgütü kullanılarak ilk aşama geçilmiştir. İçinde bulunduğumuz “parlamentoların Sözde Ermeni Soykırımı’nı tanıması” Tanınma aşamasıdır. Bundan sonraki aşamada Türkiye’den Tazminat talepleri, hemen arkasından da parçalanmayı getirecek Toprak talepleri aşaması gelecektir. Türkiye güçlü bir devlet olarak komşusunun bu dış politikadan vazgeçmesini sağlayacak şekilde karşılıklı çıkarları öne çıkartan bir dış politika sürecektir.

 

  • Kıbrıs sorununa yaklaşımımız: Kıbrıs Türkiye’nin bir parçasıdır. Üzerinde pazarlık edilmesi söz konusu olamaz. Ancak sadece Kıbrıs’ta değil, Türkiye’nin her tarafında yapılan hata, zenginliklerin eşit ve adaletli bölüşülmesi, eğitim, sağlık sorunlarının giderilmesi, Halk’ın milli bilinç kazandıracak şekilde yetiştirilmesi, vatan topraklarının bayındırlık hamleleri ile kalkındırılması gibi Devlet’in temel görevleri Kıbrıs’ta da tekrarlanmış, Kıbrıs Türk Halkı yalnız bırakılmıştır. Bu yanlış politika acilen düzeltilecek, Kıbrıs Türk Halkı Türk oldukları için gurur duyacak şekilde kalkındırılacaktır.

 

  • İran ve Suriye ile ilişkilerimiz: İran ve Suriye sınır komşularımızdır. Karşılıklı çıkarların örtüştürülmesi, iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi, ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel işbirliğinin sağlanması esastır. Ortadoğu’nun topyekûn kalkındırılması, barış ve güvenliğin sağlanması için ortak projeler geliştirilecektir.

 

  • Musul Kerkük sorununa yaklaşımımız: Musul ve Kerkük Misak-ı Milli sınırları içerisinde idi. Mevcut durumda bu bölgede Türk Halkı zor durumdadır. Dünyanın her köşesinde bulunan Türk’lerin sıkıntısı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sıkıntısıdır ve çözülmesi bize düşer. Bu anlamda, Musul ve Kerkük’ün Türk şehirleri olması ve kalması sağlanacak, buradaki insanlarımızın ekonomik ve siyasi sıkıntıları çözülecek, derin kültürel bağların sağlamlaştırılması projeleri hayata geçirilecektir.

 

  • BOP-Ilımlı İslam-Stratejik Müttefiklik konusundaki görüşlerimiz: BOP, bilinçli ve uzun vadeli tasarlanmış bir ABD dış politika doktrinidir. Küresel bir güç olan ABD’nin Ortadoğu’yu egemenliği altına alma projesidir. Bunu yaparken yine Ortadoğu’daki ülkelerin kaynaklarını kullanacaktır. Ilımlı İslam, Stratejik Müttefik kavramları bu amaçlara hizmet eden kavramlardır. Bu egemenlik projesinin içerisinde Türkiye en önemli rolü oynar ve nihayetinde Türkiye’nin toprakları da bu projenin kapsamındadır. Yani ABD ve küresel güçler, Türkiye’yi de kullanarak, Ortadoğu’yu ve Türkiye’yi işgal etme amacı taşımaktadır. Türkiye BOP’nin bir parçası olmayacaktır. Ilımlı İslam modeli kabul edilemez. Stratejik Müttefik hiçbir zaman olmamıştır. ABD ile karşılıklı çıkarlar doğrultusunda ilişkiler devam edecek ancak bu, Türkiye’nin belirleyeceği şartlar altında gerçekleşecektir.

 

  • ABD’nin Türkiye ile ilgili gerçek hedefleri, Büyük Ortadoğu Projesi, Ilımlı İslâm Projesi, Stratejik Ortak Kavramı’nın arkasında yatan ana sebepler halka anlatılacaktır.
  • Batı’nın Ermenistan, Kürdistan, Kıbrıs, Ege (12 mil ve kıta sahanlığı), Ortodoksluk emelleri (ruhban okulu, patrikhane ekümenikliği, inanç turizmi) Yerel Yönetimler Yasası gibi diğer AB ve ABD politikalarına karşı etkin ve akılcı dış politika başlatılacaktır. Yabancıların toprak ve mülk edinme hakkı iptal edilecektir.
  • Soykırım iddialarına karşı Doğu toplumlarının da tam desteği alınarak karşı atağa geçilecektir. Soykırım iddiasında bulunan toplumların tarihlerindeki kendi soykırımları uluslararası topluma şikâyet edilecektir.
  • Kuzey Kıbrıs’ın bir karış toprağı pazarlık konusu bile edilemez. Kıbrıs’ın stratejik, jeopolitik, askeri vs. önemlerinin hepsinin üstünde, bir Türk Devleti olması itibariyle “asla satılamayacağı” gerçeği bulunmaktadır. Kıbrıs’ın kaderi Türkiye’nin kaderidir. Türkiye bu hatayı yaparsa, tarihten silinmeyi kabul etmiş demektir.
  • ABD, İsrail-Suriye-Irak-İran-Türkiye-Gürcistan-Afganistan zinciri ile hem AB yi hem Çin ve Rusya’yı çevrelemek istemektedir. Türkiye bölgesel güç olamaz ise kendi kaderini tayin edemez, büyük devletlerin piyonu ve taşeronu olmaktan öteye gidemez.
  • Türkiye bölgesel işbirlikleri ile sınır ötesi güvenlik çemberleri ve ekonomik pazar ortaklıkları oluşturmak, mevcutlarda kilit rol oynamak zorundadır. Bunlar Orta Asya (Şangay Beşlisi), Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu, Karadeniz, Akdeniz ve İslam birlikleridir.
  • Oluşmakta olan Avrasya Birliği’ne girilmekte geç kalınmıştır. Bir an önce bu harekete dahil olunmalı ve merkezinde kilit rol oynanmalıdır. Rusya, Çin, Hindistan, İran, Kazakistan, Türkmenistan, Kıbrıs, Azerbaycan, Gürcistan, Suriye, Pakistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Moğolistan ile her konuda işbirliği sağlanmalıdır.
  • Yakın komşular (İran, Suriye, Irak, Rusya, Gürcistan) ile yakın işbirliği kurulmak zorundadır. Bu hem ekonomik, hem siyasi, hem askeri hem de kültürel açıdan zorunluluktur. Böyle bir hareketin, ABD ve AB’nin bölgedeki amaçlarını temelden sarsacağı unutulmamalı ve karşı önlemlere hazırlıklı olunmalıdır.
  • Su kozu iyi kullanılacaktır. Su ve su ile ilgili endüstrilerde lider olmak üzere politikalar üretilecektir. Ortadoğu ile su karşılığı petrol politikası yürütülecektir.
  • Dışarıdan başta borç ve askeri yardım olmak üzere hiçbir yardım alınmayacaktır.
  • Türkiye, politikalarını Doğu ile Batı arasındaki kilit rolü oynamak üzerine kuracak, bundan yararlanacaktır: Petrol, doğalgaz boru hatları, karayolu, demiryolu, havayolu ve denizyolu kavşağı. Türkiye Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasya’nın kapısıdır ve İpek Yolu zenginliğini yeniden yaratmak mümkündür. Selçuklu ve Osmanlı han, kervan, ticaret, sanayi konusunda İpek Yolu’ndan yararlanarak kalkındıysa, çağdaş yöntemlerle aynı refahı günümüzde yaratmak mümkündür.
  • Batı’daki Türkiye karşıtı politika üreten düşünce kuruluşlarının ve üniversitelerin yakın takibe alınması istihbarat ile ilgili bir zorunluluktur.
  • Türkiye ve komşuları, PKK terörünü ve Doğu’daki Kürdistan sempatizanlığının kökünü kazımak için bölgeye yatırım, istihdam, altyapı ve eğitim götürmek zorundadır. Bunu yapmak, sınır komşusu ülkelerin işbirliği ile daha da kolaylaşacaktır.
  • Türkiye’nin şu ana kadar imza attığı ve taraf olduğu tüm anlaşmalar tekrar gözden geçirilecek, bağlılık yaratanlar su yüzeyine çıkartılacak, gerekli görülen anlaşmalar tek taraflı lağvedilecektir. Diplomatik bir savaş anlamına gelen bu konu Dışişlerinin öncelikli konusu olacaktır.
  • Uluslararası tahkimin bağımlılık yaratan şartları yeniden değerlendirilecek ve diplomatik çözümler üretilecektir.
  • Bilim, ARGE, yönetim, strateji, eğitim kuruluşları, üniversiteler ulusal birlik ve çıkarlar için dış politika projeleri üretecek şekilde yeniden yapılandırılacak, hedeflendirilecek ve devlet yönetimi ile eşgüdüm sağlanacaktır.

 

Güvenliğin Sağlanması ve Tehditle Mücadele

Partimizin Tehditle Mücadele konusundaki hedefleri ve politikaları şunlardır:

 

  • Türkiye’nin bilinen dış ve iç tehditlerine karşı ulusu korumak için çok güçlü orduya, güvenlik birimlerine, istihbarat teşkilâtına ve keskin adalet sistemine ihtiyaç vardır.
  • Batı emperyalizminin Türkiye üzerindeki menfi planlarının deşifre edilmesi ve etkisiz hale getirilmesi için yaygın, donanımlı ve diğer güvenlik adalet birimleri ile sıkı ilişkilendirilmiş güçlü bir istihbarat sistemi kurulacaktır.
  • Yolsuzlukların tespiti, cezalandırılması ve caydırıcılığı şeffaflık ve yoğun denetim sistemleri ile sağlanacaktır. Yolsuzlukla savaş birimi kurulacak, özel ve radikal önlemler, MİT, emniyet, jandarma, asker, adalet birimleri katılımı ile yürütülecektir.
  • Devletin denetim mekanizmaları kuvvetlendirilecek, yolsuzluk takibi, yargı ve ceza çok sistematikleştirilecek, hızlandırılacak ve keskinleştirilecektir. Rüşvet, mafya ilişkileri cezaları arttırılacaktır.
  • Kayıt dışı ekonomi, uyuşturucu ve kara para trafiğine karşı ordu, istihbarat ve adalet mekanizmaları ile destekli savaş açılacaktır.
  • Suçla mücadelede istihbarat ve polisin elini kolunu bağlayan uygulamalara son verilecek, insan hakları ve özgürlük sınırlarının tanımı güvenlik ile çelişmeyecek şekilde yeniden düzenlenecektir.
  • Emperyalist, irticacı, işbirlikçi ve etnik unsur ayrımcı unsurlar istihbarat, güvenlik ve adalet birimleri tarafından etkisiz hale getirilecektir. Kanunlar buna göre yapılandırılacaktır.
  • Sınır ötesi istihbarat çalışmaları ile stratejik ortak ülkeler ile yakınlaşma sağlanacaktır. Buralardaki Türkiye karşıtı kışkırtma ve propagandaların önüne geçilecektir.
  • Devletin içindeki yabancı unsurlar, görevliler, danışmanlar, ajanlar vs. deşifre edilecek, etkisiz hale getirilecek ve sınır dışı edilecektir.
  • Tarikat güdümündeki okul, dernek, vakıf, banka, yabancı istihbarat birimleri deşifre edilerek etkisiz hale getirilecek ve kapatılacaktır.
  • Tüm misyoner faaliyetleri tespit edilecek, yasaklanacak ve etkisiz hale getirilecektir.

 

Terör ve Terörle Mücadele

  • Türkiye’de etnik milliyetçiliğe dayalı terör sorunu vardır. Bir ulusun içindeki herhangi bir etnik yapıya milliyetçilik söylemi getirilirse ortaya etnik milliyetçilik çıkar. Bu etnik milliyetçilik amaçlarını silahla ve şiddetle bir güce dönüştürüyor veya dışarıdan aldığı bir güçle harekete geçiyorsa etnik milliyetçili terör örgütü haline gelir ve ortaya etnik milliyetçiliğe dayanan terör ortaya çıkar. Türkiye’de Kürt milliyetçiliğine dayanan, dışarıdan aldığı güçle harekete geçen bir terör örgütü sorunu vardır. Bu anlamda Türkiye’de Kürt sorunu yoktur.
  • Terörle mücadelenin birinci adımı olarak bu durum bütün açıklığı ile halka anlatılacaktır. Halkın her kesiminin, yöneticileri ile, aydını ile silahlı kuvvetleri ile, gençleri ile sivil toplum örgütleri ile bu sorunu bu şekilde anlamaları sağlanacaktır.
  • Terörle mücadelemizi, tarihimizden edindiğimiz tecrübeyi kullanarak yapacağız. Terörle mücadelede başarılı olmak için şunlar yapılacaktır:
    1. Türk İnkılâbının ve onun kazanımlarının korunması için Cumhuriyetçi ve Milliyetçi kuvvetlerin bir araya toplanması gerekmektedir.
    2. Milletin büyük çoğunluğunun tam güvenine sahip bir siyasi iktidar, güçlü bir ordu, çağdaş bilim teknoloji ile donanımlı, etkin tek bir elden yönetilen haber alma örgütü, bütün tehdit, tehlike ve engellerin oluşumunu bilen keskin bir adalet(yargı) mekanizması.

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu iki temel şartı gerçekleştirecek, yönlendirecek, harekete geçirecek, gerekirse tehdidi neye mal olursa olsun kaynağında yok edecektir.

  • Terörle mücadelede şu yöntemler kullanılacaktır:
    1. Siyasi ve askeri kararlılık
    2. Milis güçlerin ve işbirlikçilerinin etkisi hale getirilmesi
    3. Psikolojik harekât.
    4. Dış desteğin kesilmesi
    5. Teröristin başarı umudunun kesilmesi
    6. Güvenlik kuvvetlerinin yasal gücünün arttırılması
    7. Terör örgütünün finans ve insan kaynaklarının kesilmesi. Bunun için bölgenin güçlü ekonomik yapıya kavuşturulması, ülkenin geri kalanı ile entegrasyonu ve işsizliğin yok edilmesi. Bu yolla, Terörle beraber yaşayan yöre halkının kalkınması sağlanarak terörün bahaneleri ve kaynakları kurutulacaktır.

 

Türk Silahlı Kuvvetleri

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kaynağı, Türk Milleti’dir. Türk Milleti, silahlı kuvvetlerini çok sever ve onu kendi davasının, ülküsünün, amaçlarının, çıkarlarının koruyucusu kabul eder. Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk vatanının, Türk birliğinin, Türk kudret ve yeteneklerinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. Türk topraklarının ve milletimizin özülküsünün gerçekleştirilmesi için milletimizin maddi ve manevi bütün imkânlarıyla desteklediği ve sistemli çalışmalarla, bilgi ve teknolojiyle donattığı, daima güçlendirdiği yenilmesi imkânsız güvencesidir.

 

Partimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerini her alanda ve her konuda çağın, siyasi ve askeri gereklerinin, teknolojinin, bilimin, araştırma ve gelişmelerin zorunlu kıldığı imkân ve kabiliyetlere ulaşmasını görev sayar. Bunun için, Kara-Deniz-Hava ve Uzay Kuvvetlerimizin yeniden yapılanma girişimlerini destekler ve güçlenme çabalarını özendirir.

 

Partimiz, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin düşmanı, tehdit ve tehlikeleri caydırıcı, yok edici, vatan topraklarını ve millet varlığını savunucu ve gerektiğinde rakiplerini taarruzları ile etkisiz kılıcı gücü ve etkinliği yanında halkımızın gönüllü katkıları ile iktisadi ve sosyal kalkınmamızda, ilerici ve öncü bir kuvveti olarak vatanına sayısız ve kalıcı hizmetler yapacağına inanır ve bu inancını gerçekleştirmeye çalışır.

 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Görevi; Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk vatanının, Türk milletinin, Türk dünyasının saygınlığını ve onurunu korumaktır.

 

Partimiz, Milletimizin bağrından çıkardığı, aziz evlatlarından kurulu bu Askeri Gücünün; uluslararası güç ve rekabet mücadelelerinde devletimizin en önemli güvencesini teşkil ettiğine, yurt, bölge ve dünya barışının sağlanmasında en etkin unsur olduğuna olan inancını belirtir ve ilan eder.

 

Adalet

Devletimizin, hak ve hürriyetlerimizin, hayat tarzımızın temeli adalettir.

 

Partimiz, milletimizin adalet anlayışını tarihi ve kültürel değerlerimizle, çağdaş bilgi ve teknolojiyle geliştirerek, bütün ilişkilerimizde ve toplum hayatımızda etkin kılmaya kararlıdır. Bunun için, yargı sistemimiz halkımızın özlem ve beklentileri doğrultusunda yeniden ele alınıp, düzenlenirken aynı zamanda çeşitli program ve toplumsal projelerle, halkımızın adalet anlayışı güçlendirilecektir.

 

Yargı Gücünün Kaynağı, Millet’tir. Yargı gücü (yetkisi) Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Yargı Gücü; bağımsızdır, tarafsızdır, erdemliği ve halkımızın özlem ve beklentilerini karşılayabilecek bilgi ve deneyim birikimini varlığının esası sayar.

 

Partimiz Yargı Gücünün bu niteliklerinin gelişerek devamını sağlayacak bütün maddi ve manevi imkânları hazırlayacak, bilgi ve teknolojiyle donatacaktır.

 

Yargı Gücünün Görevi; bağımsızlığımızın, hak ve hürriyetlerimizin kullanılmasında en önemli ve kesin güvenceyi sağlamak, toplumumuzda halkımızı yormadan, süratli, isabetli, güvenli bir şekilde adaleti dağıtmaktır.

Partimiz her şeyden önce, “geciken adaletin, inkâr edilmiş adalet” olduğu ilkesini benimser. Yargı görevlerinin halkımızın özlem ve beklentilerine cevap verecek şekilde süratli, isabetli, ucuz ve güvenli olması için gereken yapısal değişikliklerin gerçekleştirilmesine öncelik ve ağırlık verir. Vatandaşlar arasında basit hukukî anlaşmazlıkların, vatandaşlarla-idare ve idari tasarruflar sebebiyle vatandaşlar arasında meydana gelecek anlaşmazlıkların hakem yoluyla çözümlenmesi, hakemlik görevlerinin seçilmiş organlara verilmesi ve bu suretle yargı üzerindeki ağır yük ve baskının giderilmesi çözümleri geliştirilecektir.

 

İcra Dairelerinin etkinliklerinin, adil, dürüst ve yapıcı bir şekilde artırılması, İnfaz kurum ve kuruluşlarının yeniden düzenlenmesi, Partimizin öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır.

 

Hakimlerimizin, savcılarımızın ve diğer yargı mensuplarının hizmetlerinin onur ve saygınlığı ile orantılı erdeme, bilgiye, deneyime, vatan ve millet sevgisine sahip bulunmaları adaletin toplumumuza eşit dağıtımın manevi gücü ve güvencesidir. Hakim ve savcılarımızın bağımsızlığı ve tarafsızlığı hak ve hürriyetlerimizi kullanmanın ve milli varlığımızı korumanın, Türk demokrasisinin işlerliğinin temelidir.

 

Partimiz bu ilke ve esasların geliştirilerek toplum değerlerimizi güçlendirmesini benimsemektedir. Hakimlerimizin, savcılarımızın ve yargı mensuplarının maddi ve manevi imkânlarla desteklenmelerini vazgeçilmez bir ilke kabul etmektedir. Bunun için öncelikle, hakim ve savcılarımızın tüm sosyal haklarına ek olarak, hayatlarının, sağlıklarının, çalışmalarının çeşitli risklere karşı sigorta ettirilmesi, bunlar için kendilerine hiçbir yük ve yükümlülük getirilmemesini, aynı durumun aileleri içinde geçerli kılınmasını sağlayacaktır.

 

 

İktisadi Hayat

İktisadî hayat anlayışı ve yaklaşımı; Millet iradesini, milletin sahibi bulunduğu iktisadî kaynaklarına, ilişkilerine ve toplumumuzun iktisadî faaliyetlerine egemen kılmaktır. Bir başka deyişle, Millet egemenliğini, iktisadî hayatın esası kabul etmektir. Millet egemenliğinin ülkemizin iktisadî güç ve imkânlarına, ilişkilerine ve toplumumuzun iktisadî faaliyetlerine yaygınlaşmasını ve hâkim kılınmasını sağlamaktır. İktisadi hayatta tam bağımsızlık ve refah, tüm milli güç unsurlarının bağımsızlığının birinci şartıdır.

 

İktisadi Kaynakların Sahibi

İktisadî kaynakların sahibi vatandaşlardır. Bu kaynakların kullanılması, işletilmesi, üretilmesi, üretime hazır duruma getirilmesi ve tüm iktisadî faaliyetlere konu olacak şekilde yönlendirilip, yönetilmesi vatandaşların iradelerine, kurdukları ve/veya katıldıkları işletmelere aittir. Özel mülkiyet esastır. Devlet, güvenlik, adalet, sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim dışında kullandığı bütün iktisadî kaynakları, imkânları ve etkinlikleri vatandaşların özgür iradelerine ve mülkiyetlerine bırakmak zorundadır.

 

Temel Esas: Siyasî iktidarın veya siyasî iktidar sahiplerinin ülkenin iktisadî kaynakları, zenginlikleri ve toplumun iktisadî faaliyetleri üzerindeki etkinliklerinin tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Türk Demokrasisinin gerçek anlamda kurulmasının ve Türk İktisadî Demokrasisinin oluşturulmasının ve Millet Egemenliği’nin tam anlamıyla sağlanmasının tek yolu, iktisadî hayatın ve iktisadî hayattaki bütün faaliyetlerin vatandaşların serbest, yaratıcı, çalışkan ve mücadeleci iradelerine bırakılmasıdır.

 

Üretim

Güçlü bir “Ulusal Pazarın” (Milli Pazarın) kurulması, üretim anlayışımız, her alanda yapılacak üretimin dünya pazarlarında kolayca talep görecek kalitede ve düzeyde olması, rekabet gücüne sahip bulunması ve halkımızın ihtiyaçlarını karşılayacak miktarlarda yapılması ve sürekli geliştirilmesi esasına dayanır. Milletimizin sahip olduğu ve doğrudan üretime koyabileceği kaynaklar dikkate alınarak ve dünya pazarlarında mukayeseli üstünlüğü sağlayacak özellikleri dikkate alarak üretilecek mal ve hizmetlerin seçimi ve halkın bu doğrultuda yönlendirilmesi, özendirilmesi, desteklenmesi bir kamu hizmeti olarak kabul edilmelidir. Bu alanda Devletin, araştırma ve geliştirme ve planlama hizmetlerindeki öncülüğü, halkında katılımıyla sürekli kılınmalıdır.

 

Üretim, bilgili ve yetişmiş insan gücü, çağdaş teknoloji ve sağlam ve sağlıklı öz kaynaklara dayanan sermaye ile yapılmalıdır.

Üretim alanında devletin yol gösterici, özendirici, destekleyici ve tüketiciyi koruyucu, serbest rekabet ortamını yaratıcı görevleri halkın da katılımıyla sürekli kılınmalıdır. Toplumda sosyal ve iktisadî mutabakatın ve dayanışmanın oluşturulması başarı ve gücün ilk şartıdır.

 

Mübadele – Pazarlama Ve Dağıtım

Mübadele-Pazarlama-Dağıtım ve Tüketim sürecinde vatandaşlarımızın serbest iradelerinin oluşturacağı ortam iktisadî hayatımızın temelidir. Vatandaşlar ürettikleri mal ve hizmetleri yurtiçi ve yurtdışı piyasalara, pazarlara kolayca taşıyabilmeli, dağıtabilmeli, pazarlayabilmelidir. Devletin bu konulardaki görevi alt yapıların tamamlanması, güvenliğin sağlanması, uluslararası ilişkilerin kurulmasıdır.

 

Kamu kurum ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerin, yukarıda vatandaşların serbest iradeleriyle kurulan ortama müdahaleleri, işletmecilik, ticaret, ortaklık gibi benzeri faaliyetlerde bulunmaları kabul edilemez.

 

İktisadi Kalkınma

İktisadî Kalkınma, hayat tarzımızın en önemli özelliklerinden biridir. İktisadî kalkınmanın amacı, fert başına düşen millî gelirin ileri sanayi ülkelerinin düzeyine çıkarılması için, bütün kaynakların en doğru, en verimli ve etkin şekilde, değerlendirilip üretime yönlendirilmesiyle, toplumun refah ve mutluluğunun sağlanıp, geliştirilmesidir. İktisadî kalkınmanın ilk hedefi, her alanda güven içinde, mutlu ve refaha ulaşmış vatandaştır. İkinci hedefi, açıklanan vatandaşlardan meydana gelmiş toplumun çağdaş bilim ve teknolojilerle donatılmış olarak ve belirlenen özülkü doğrultusunda millî hedeflere ulaşmasının sağlanmasıdır. Millî hedefler ise, çağdaş, ileri, sürekli gelişen halkımızın düşünceleri, ümitleri, beklentileri doğrultusunda tespit ettiği ve varılması gereken aşamalardır. İktisadî kalkınmada kamu kurum ve kuruluşlarımızın görevleri olduğu gibi vatandaşlarında görevleri ve rolleri vardır.

 

İktisadi Kalkınmada Kamunun Görevi

İktisadî kalkınmada kamunun görevi, her vatandaşın güvenlik ve huzur içinde, kendisini objektif bir adalet düzeninin parçası hissederek çalışmasını, mal ve hizmet üretmesini ve teknoloji yaratmasını sağlamaktır. İktisadi kalkınmada kamu, yönlendirici, özendirici, destekleyici roller üstlenir. Girişimcilere teknoloji, proje, bilgi sağlar, ihtiyaç ve taleplerini karşılar. Partimiz bu esaslara uygun olarak kamu görevlerini yeniden belirler, idari yapılanmayı düzenler. Bölgesel gelişmişlik farklılıklarını giderecek, gelir dağılımı dengesizliğini düzeltecek, tam istihdamı sağlayacak önlemler alır. Alt yapı hizmetlerinin süratle tamamlanmasını gerçekleştirir.

 

Ekonomi Anlayışımız

Ekonomide tam bağımsızlık ve refah, siyasette, askeri faaliyetlerde ve toplumsal-kültürel alanda da tam bağımsızlığın birinci şartıdır.

  • Ekonomide hedefler şunlardır:
  • Sosyal devlet için zengin devlet
  • Yüksek GSMH, büyük ve derin ekonomi
  • Sürdürülebilir ve yüksek büyüme oranı
  • Denk bütçe
  • Yüksek dış ticaret fazlası
  • Sıfır iç ve dış borç
  • Tam istihdam, sıfır işsizlik
  • Eşit gelir dağılımı
  • Düşük enflasyon
  • Düşük faiz oranı, göreli yüksek kur

 

Ekonomide Mevcut Durumumuz

Bugün ekonomik olarak bağımsız değiliz. Dolayısıyla Tam Bağımsızlığın birinci şartı bugün mevcut değildir. Bazı rakamlar:

 

  • Ulusal dediğimiz borsamızın %65’i yabancıların elindedir.
  • Bankalarının %40 yabancıların eline geçmek üzeredir.
  • Şirketler hızla yabancılara satılmaktadır: 7 ayda satılan şirket sayısı 2.000,
  • Toplam yabancı şirket sayısı 14.000.
  • Bugün askeri işgal olsa, bu kadar varlığımız yabancıların eline geçer miydi?
  • 633 bin vatandaşın açlık sınırının altındadır.
  • 14,7 milyon vatandaşın yoksulluk sınırının altındadır.
  • Toplam 40 milyon kişi yoksulluk pençesindedir.
  • Eğitim paralı, sağlık paralı, adalet çökmüş durumdadır.
  • Zavallı halk yoksulluk ve cehalet içinde inlerken, 205 milyar YTL olan 2007 devlet bütçesinin 53 milyar YTL’si faiz ödemelerine gitmektedir.
  • Sonuçta fakir halkımız, zengin Batı’yı daha da zengin etmektedir.
  • En fakir %20 yıllık kullanılabilir gelirin %6’sını, en zengin %20 gelirin %46’sını, geri kalan %60 %48’ini alıyor.
  • Devletin 255 milyar dolar, özel kesimin 110 milyar dolar borcu vardır.
  • Ülke, IMF’ye en çok borcu olan ülke halindedir.
  • “Borç alan, emir alır” demişler, biz de öyle yapmaktayız.
  • Ekonomiyi ilgilendiren kanunlarımız talimatla çıkartılmaktadır.
  • Cebinde parası olmayan halkımızın geleceği kredi kartları ile ipotek altındadır.
  • Yiğidin kamçısı dediğin kredi borçlarının %8’i batıktır.
  • Bankalar, kredi faizlerini fakir halktan emip, yurtdışına pompalamaktadır.
  • Halktan toplanan ağır vergilerle devletin faiz borcu ödeniyor.
  • Yayınlanan 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı‘mızda, 2000-2013 yılları arasında Tarım ve Sanayi sektörlerinin GSYİH’a oranının %54’ten %35’e gerilemesi, Hizmetler sektörünün %46’dan %65’e çıkması planlanmıştır. İşte Türkiye’ye biçilen rol: Sakın üretme, borç al, ithal et ve hizmet et! Sorulması gereken soru: kime hizmet edilmesi istenmektedir?

 

 

Müdafaa-i Hukuk’un Ekonomi Politikası

  • Temel ekonomi politikası, karma ekonomi politikasıdır.
  • Yeni tehdit tanımını yapılacaktır: Ulusal Pazar en az ulusal toprak bütünlüğü, dil, tarih ve kültür birliği kadar önemlidir. Ulusal pazara ve yerli şirketlere yönelik tehdit en önemli tehdittir. Ulusal Pazar korunmalı, yerli üretim teşvik edilmeli, ulusal şirketlerin yabancıya satışı yasa ve karşı teşvikler ile önlenmelidir.
  • Temel hedef, çok büyük ve ulusal bir yerli iç pazar yaratmaktır. Bunun için yerli üretime dayalı ekonomik büyüme şarttır. Ulusal birlik ancak ulusal bir pazar varsa sağlanabilir. Başta sanayi ve tarım olmak üzere stratejik ve ekonomik değeri bulunan tüm sektörlerde büyüme sağlanacaktır.
  • Bu, karma ekonomi gereği hem özel hem kamu sektörünün büyümesi ile mümkündür.
  • Kendi kaynaklarımıza dayanarak kalkınma esastır.
  • Ekonomik politikalarda rantiyecilik yerine bilgi ve üretim temel alınacaktır.
  • İç pazara yönelik üretim artışı için sanayi ve tarım girdi maliyetlerinin düşürülmesi ana politika olacaktır.
  • İç pazarın korunması ve dış ticaret fazla verilmesi esastır.
  • Yerli üretim ithal mallara karşı korunacaktır. İthalatın azaltılması ve yerli üretimin teşviki ile bugün %70’e varan ihracat içindeki ithal payı düşürülecektir.
  • Yerli şirketler, üreticiler ve kurumlar, yabancılara karşı korunacak, rekabet iç piyasada yaratılacaktır.
  • İthal hammadde, ara mamul ve nihai ürünlerin yerli üretilmesi için merkezi planlama ve teşvik sistemleri harekete geçirilecektir.

 

IMF, Dünya Bankası

Ekonomide Tam Bağımsızlık için IMF ve Dünya Bankası ilişkilerine son verilecektir.  Dünya Ticaret Örgütü ve diğer uluslararası ticaret anlaşmaları tekrar gözden geçirilecek, bağımlılık yaratan hükümlere karşı önlem alınacaktır.

 

Gümrük Birliği

Gümrük Birliği, üye ülkelerin AB’ne alınması karşılığında, üye ülkenin fedakârlık ettiği, AB’ne sunduğu bir ödüldür. Türkiye dışındaki tüm ülkeler önce üye olmuşlardır, ondan sonra Gümrük Birliği’ni imzalamışlardır. Bizde tam tersi olmuş, üstelik yaygın basınımız, politikacılarımız, bazı sözde aydınlarımız tarafından bayram ilan edilerek karşılanmıştır. Gerçekte ise, henüz olgunlaşmamış, sermaye birikimi sağlayamamış ve tek fırsatı kendi iç pazarında büyümek olan küçük ve orta ölçekli firmalarımız, güçlü Batılı şirketler ile rekabet edemeyerek yok olmuşlardır. Gümrük Birliği tek taraflı anlaşma gibidir. AB ülkeleri Türk Pazarı’nda istedikleri ürünü istedikleri şekilde satabilirken, Türk Şirketlerinin önüne çok sayıda kota, tarife dışı engel, vize problemi gibi sıkıntılar koyulmaktadır. Ayrıca Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB ülkeleri haricindeki ülkeler ile olan ticaretinde de kendi kararlarını almasını engellemekte, AB’ne bağımlı hale getirmektedir. Dolayısıyla, ekonomide tam bağımsızlık ilkemiz gereğince Gümrük Birliği anlaşması feshedilecektir.

 

İktisadi Kalkınma Politikaları

  • İthalatın azaltılması, iç pazarın derinleştirilmesi, stratejik sektörlerin Devlet tarafından korunup teşvik edilmesi ve bu sayede güçlenen Türk KOBİ ve şirketlerinin sermaye birikimi, eğitimli işgücü ve istihdam sağladıktan sonra dış pazarlarda rekabet etmesini ve ihracatla büyümesinin sağlanması temel politikamızdır.
  • Stratejik ve ekonomik değeri yüksek olan sektörler belirlenecek ve bunlar için yerli üretim teşvik edilecektir.
  • Bunlar için kamu sermayesi, yerli sermaye, üniversite ortak çalışma grupları, girdi maliyetlerinde teşvik, ARGE planları oluşturulacaktır.
  • Bu sektörler ülkenin lokomotifleri haline getirilecek ve sonraki kalkınma hamleleri için gerekli kaynağı sağlayacaklardır.

 

İktisadi kalkınmanın Finans Kaynağı

İktisadi Kalkınma için gerekecek finans kaynağı

  • Kayıt dışı ekonomi ile mücadele
  • Vergi reformu, vergi oranlarının azaltılması ve tabana yayılması
  • Borçların tasfiyesi
  • İthal mal ve hizmetlerin yerli kaynaklarla üretilmesi
  • Türkiye’nin stratejik avantajlarından yararlanma
  • Devletin stratejik ve karlı sektörlerdeki payının arttırılması

ile yaratılacaktır.

 

Kayıt Dışı Ekonomi ve Yolsuzluk ile Mücadele

  • Türkiye’de farklı iktisadi modellere göre GSMH’nın %10 ila %40’ı arasında kayıt dışı ekonomi mevcut olduğu hesaplanmaktadır. GSMH’nın 450 milyar dolar olduğu düşünülürse muazzam miktarlardan söz edildiği açıktır. Bu miktarın ekonomiye kazandırılması durumunda İktisadi Kalkınma için gerekli olan kaynakların temini mümkündür.
  • Kayıt dışı ekonominin ve yolsuzluğun varlığı, kamunun parasının haksız yere bireylerin cebinde kalması demektir. Haksız rekabete yol açmaktadır. Halkın Devletin adalet mekanizmasına saygısı ve güveni yok olmaktadır. Sosyal güvenlik sistemleri çökmektedir.
  • Kayıt dışı ekonomi ve yolsuzluk tehdit kapsamına alınacak, denetim, adalet, güvenlik kuvvetleri, istihbarat teşkilatı ve Türk Silahlı Kuvvetleri desteği ile topyekûn mücadele edilecektir.   

 

 

Vergi Sistemi

  • Ülke vatandaşları devlete güvenmemekte, kendi çıkarı için çalıştığına inanmamaktadır. Bu yüzden ve vergilerin aşırı yüksek olması sebebiyle vergi kaçırmak olağan bir davranış şeklini almıştır.
  • Vergi sistemi yeniden düzenlenmek zorundadır. Vergi oranları indirilecek ve vergi tabana yayılarak adaletli toplanır hale getirilecektir. Vergi oranı azalmasına rağmen vergi verenlerin sayısı arttığı için toplam vergi hâsılatı artacaktır.
  • Buna ilaveten kişi ve şirketlerin yatırım yapma, tasarruf veya iç pazarı büyütecek harcamalarda bulunması arttırılmış olunacaktır.
  • Ancak bu şartlar, yani düşük vergi oranı ama adaletli tahsilât ortamı sağlandıktan sonra, vergi kaçıran mükelleflere sistematik ve yoğun denetim ve ağır ceza uygulamasına geçilebilecektir.
  • Halka ve girişimcilere refah sağlayacak vergi indirimleri yapmaktan korkulmamalıdır. Mustafa Kemal, devlet gelirlerinin üçte biri olan öşür vergisini bir defada kaldırmış, buna rağmen yine de bütçe fazlası elde etmeyi başarmıştır.

 

Borçlar

  • Ekonomik kalkınma ve büyüme için gereken kaynaklar mevcuttur. Ancak bu kaynaklar iç ve dış borç anapara ve faizlerine gitmektedir. Borçların ödenmesi ve sıfırlanması ekonomide ve siyasetteki en öncelikli acil konudur.
  • İç borçlanma sermaye hareketlerinin vergilendirilmesi aracılığı ile azaltılacak, dış borçlanma ise ilave borç alınmayacağı uyarısı ile borcun ve faizinin orta ve uzun vadeye yayılma yoluyla ödenecektir.
  • Mevcut borçların ödeme planlarını kendi çıkarlarımıza uygun olarak yeniden belirleyeceğiz. Faiz oranı ve vade süresini yeniden tartışmaya açacağız.
  • Yeni iç ve dış borç alınmayacaktır. Geri borç ödemesinin yapılması için zorunluluk halka anlatılacak ve ulusal seferberlik başlatılacaktır.
  • Bankalar ve yerli sermayenin dış borç alma mekanizmaları zorlaştırılacaktır. Dış borç alarak devlete borç vermiş yerli sermayenin zor durumda kalması engellenecektir.
  • Tüketim toplumu olmaktan çıkıp üreten ve tasarruf eden toplum olmak zorunluluğu vardır. Bunun için propaganda yapılacaktır. Bu konuda en önemli madde kredi kartlarının kontrolsüzce yaygınlaşmasıdır. Kredi kartları geleceği ipotek altına almaktadır. Bu sebeple sınırlama getirilmesi ve kontrol altında tutulması mecburidir.

 

Sanayi, Ticaret ve Yerli Üretim

Yerli üretimin güçlenebilmesi için işçilik maliyetleri haricindeki tüm girdi maliyetlerinin düşürülmesi sağlanacaktır:

  • Düşük vergi: Üreten kesimin vergileri indirilecektir
  • Ucuz enerji: Enerji maliyetlerini düşürmek için büyük enerji yatırımları yapılacak tır (kömür madenleri, hidrolik, termik, nükleer santral, petrol arama, yenilenebilir enerji, vs),
  • Ucuz hammadde: Madencilik ve ara mamul sanayi ile hammadde maliyetleri düşürülecektir.
  • Ucuz sermaye maliyeti: Faizler düşürülecektir.
  • Ucuz gayrimenkul: Arsa ve binaların ucuzlatılma imkânları yaratılacaktır.
  • Ucuz ulaşım ve nakliye: Ulaşım maliyetleri düşürülecektir. Demir, deniz ve hava yollarına ağırlık verilecek, karayolu ağı planlı şekilde yaygınlaştırılacaktır. Sanayi şehirleri arasında ticaretin gelişmesi için parasız otoban projeleri geliştirilecektir.
  • Ucuz iletişim: Hızlı, yaygın ve ucuz iletişim imkânları yaratılacaktır.
  • Ucuz altyapı: Devlet eliyle ucuz, akılcı, yaygın ve modern altyapı çalışmaları yapılacaktır.
  • Yalın ve akıcı bürokrasi: Bürokraside “halk memnun edilmesi gereken müşteri gibidir” felsefesi yerleştirilecektir.
  • Verimli ve üst düzey eğitimli tekniker seviyesinde teorik ve pratik eğitim almış nitelikli insan gücü yaratılacaktır.

 

Büyük Yerli Sermaye

Son elli yıldır yapılan hatalar, ülkemizin ulusal bir ekonomik vizyon ve hedefinin olmaması sonucunda büyük Türk sermayesi Batıya yanaşmak zorunda kalmış bunun sonucunda Batı sermayesi ile bütünleşmiştir. Zaman zaman Batı’nın çıkarları Türkiye’nin çıkarlarının önüne geçmektedir.  Büyük sermayenin tekrar ulusallaşması sağlanacak, kendi kaynaklarımızla kar maksimizasyonunun yapılacağı konusunda ikna edileceklerdir. Batı yanlısı yerli sermayeyi ulusallaştırmak için avantajları hissettirilecektir. Bu avantajlar şunlardır:

  • Fakir Türk halkı zenginleşirse, yerli alım gücünün artması sebebiyle mevcut ulusal iç pazar beş yılda iki kat, on yılda üç kat büyüyecektir.
  • Hammadde, ara mamul, enerji ve tüketim ürünlerinin ithalatını azaltmak, korumacılık ile yerli malı kullanımını özendirmek dolayısıyla yerli üretimi ve ticaretini cazip kılmak
  • Enerji, hammadde, ulaşım, iletişim, altyapı, faiz, vergi, avantajlarını sağlamak
  • Arge altyapısı ve üniversite desteği sağlamak
  • Doğu pazarlarına ihracat olanağı sağlamak
  • Eğitimli insan gücü kaynağı sağlamak
  • Yani Türkiye’nin tüm avantajlarının aynı zamanda büyük ve yerli Türk sermayesinin avantajları olduğunu anlamalarını sağlamak.

 

Türkiye’nin Stratejik Avantajları

Türkiye’nin stratejik avantajları Türk Halkı için hayata geçirilecek, kullanılacaktır. Bunlar:

  • Cazibeli Pazar,
  • Ucuz işgücü,
  • Harekete geçirilmeyi bekleyen tarım,
  • Maden potansiyeli,
  • Ulaşım ve enerji kavşağı,
  • Avrupa, Kafkasya, Ortadoğu ve Orta Asya arasında askeri, ekonomik, siyasi köprü,
  • Su potansiyeli,
  • Tarım potansiyeli
  • AB’de 4 milyon Türk (60.000 firma)
  • Orta Asya ile kültür birliği,
  • Üstün askeri güç, asker millet karakteri,
  • Kıbrıs,
  • Rusya-Çin-Hindistan ile Avrasya Birliği potansiyeli.

 

Devletin Ekonomideki Yeri ve Özelleştirmeler

  • KİT’lerin verimli şirketler haline gelebilmesi için istihdam politikaları kontrol altına alınacak, siyasetin bu kurumları “arpalık” olarak kullanmasının önüne geçilecektir.
  • KİT’lerin ana hedefleri kar maksimizasyonu veya iç pazara ucuz girdi sağlamak veya stratejik sektörleri kontrol altında tutmak olacaktır. Bu hedeflere ulaşmak için özerk olmak, kar merkezleri gibi davranmak, yatırım ile son teknolojiyi kullanmak, maliyetlerin düşürülmesi yeni pazarların bulunması gibi araç ve amaçlara sahip hale getirileceklerdir.
  • KİT yöneticileri performansa dayalı hedeflerle değerlendirilecek, ücretlendirilecektir. Bu kuruluşlar hedefleri olan özerk kuruluşlar haline getirilecektir. Üst yönetimlerinde hedefler ile performans yönetimi ve prim sistemi oluşturulacaktır. Üretimden kar, faiz geliri vs göstergelerin hedef kartlarında olmaları sağlanacaktır.
  • KİT’lerin rekabetçi yapıda olmaları şarttır. Bunlar özerk olarak yapılandırılacak ve ticari tekel konumda olanların karşısına özel büyük kuruluşlar çıkartılacaktır.
  • KİT’lere musallat olan yabancı uzmanların ve danışman şirketlerin ilişkileri kesilecektir.
  • Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Kamu Ortaklığı İdaresi kurumları gözden geçirileceklerdir.
  • Devletçilik’in ölçütleri şunlar olacaktır:
    • Kritik sanayi kollarında veya özel sektörün cazip görmediği ama gerekli sektörlerde tekel: petrol, tütün, şeker, pamuk, iletişim, ulaşım, savunma,…
    • Karlı sektörlerde ortak: otomotiv, bilişim…
    • İstihdam yoğun sektörlerde teşvik: inşaat (baraj, köprü) madencilik, tarım…
  • Bu kriterlere uygun olan şirketlerdeki devlet payı %20 ile %100 arasında değişecektir. En az %20 devlet ortaklı olan kuruluşlar sayesinde, devlet bu kuruluş ve şirketlerin yabancı etkisine girmesine engel olabilecek, sektörler hakkında taze bilgiye her an ulaşabilecek, yüksek kar getiren kuruluşlar sayesinde gelir sağlayabilecektir.
  • Atıl yatırımlar, sığ popülist amaçlı harcanan kaynaklar durdurulacaktır. Bu tür yatırımlar DPT aracılığı ile incelemeye alınacaktır. Sosyal devlet kriterlerine göre bütçelendirme yapılacaktır.
  • İşten çıkartma yapmadan eleman sayısı azaltılacaktır. İşe alımlar durdurularak ve kuruluşlar arasında yatay veya dikey geçişler yapılarak ihtiyaçlar karşılanacak, emeklilik ve istifalar toplam kamu çalışanı sayısı verimli sınıra geri çekilecektir. Kamu kurumu veya KİT’lerde birim iş başına düşen eleman sayısı kurumun ve yöneticisinin hedef kartına işlenecektir.
  • Ucuz girdi maliyetleri yaratılması için KİT’lerin bu konularda yatırım yapması sağlanacaktır.
  • Stratejik sektörlerde kamu yatırımlarının canlanması sağlanacak, özelleştirme ile devletin çıktığı sektörlere yeniden yatırım yapılacaktır. Kritik şirketler için yeniden kamulaştırma operasyonları yapılacaktır.
  • Stratejik sektörlerde (milli savunma, tarım, enerji, iletişim, ulaşım) 50-100 yıllık planlar yapılacak, gelecek hükümetlerin bunları yürüteceği kanunları çıkartılacak, hedeflerle yönetimi kanunlarla mecburi kılınacaktır. Zorunlu hedefler kanunla gerçekten zorunlu hale getirilecektir.
  • Devlet, ulusalcı özel sektörü ve girişimciyi teşvik edecek şekilde yapılandırılacak, dolayısıyla Devletçilik karşıtı akımlar oluşması engellenecektir.
  • DPT ve DIE geliştirilecektir. Karar mekanizmalarında hantallaşmaya izin verilmeden, DPT’nin yetki ve sorumluluğu arttırılacaktır.

 

Faiz-kur-enflasyon Politikamız

Borca batmış ve üretimi düşük ülkenin devleti yüksek kur ve düşük politikası uygular çünkü borcunu ödemek için borç almalıdır, bunun için faizi yüksek tutar; dış borç stokunu azaltmak zorundadır, bunun için kuru düşük tutar. Ayrıca ekonomi dışa bağımlı ise ve girdileri dışarıdan alıyorsa kuru düşük tutacaktır ki ithalat maliyeti düşük kalsın. Dolayısıyla, Devletin borçlanma ihtiyacı ortadan kalkınca doğal olarak faizler düşecek, yatırımlar artacaktır, kur göreli olarak yükselecek, ihracat artacak, ithalat azalacak, dış ticaret açığı azalacak, cari açık azalacağı için dış borçlanma ihtiyacı ortadan tamamen kalkacaktır.

 

Yoksulluk

Yoksulluk ve yoksullukla mücadele iktisadi ve sosyal kalkınma sürecinin en önemli konusudur. İktisadi ve sosyal kalkınma çaba ve faaliyetlerinin belirlenen hedeflere ulaşabilmesi, sürdürebilir güç ve imkânlara sahip olabilmesi yoksullukla mücadele düşüncesine, azim ve kararlılığına bağlıdır. Hiçbir iktisadi kalkınma ve büyüme faaliyeti, yoksulluğu engellemeden, tüketmeden ve ortadan kaldırmadan toplumda huzur ve refahı sağlayamaz.

 

Ülkemizin en önemli, gerçek ve temel sorunlarından biri yoksulluk, diğeri cehalettir. Biri, diğerinin sebebi ve sonucu olan, birbirlerini üreten, besleyen ve çözümlerini zorlaştıran bu sorunlar, toplumumuzda genel güvensizliğin ve geleceğe olan ümitlerin yok olmasının başlıca nedenleri ve kaynaklarıdır. Bu sorunlar denetim altına alınmadıkça, iktisadi ve sosyal kalkınmada en öncelikli konular sayılıp, çözülmedikçe kişilerin ve toplumun huzur ve refahını sağlamaya imkân yoktur. Yoksulluk ve cehalet sorunları milli varlığımızın devamı, korunup geliştirilmesi için en büyük tehdit ve tehlikeleri oluşturmaktadır. Bu yaklaşımla, yoksulluk ve cehaletle mücadele milli nitelik taşır ve bir “millet sorunudur”.

 

Asgari gıda, konut, sağlık, eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli gelir, araç, donanım ve imkânlarının olmaması sonucu ortaya çıkan yoksulluk, istihdamın yetersizliği (iş ve hizmet alanlarında çalışma) ve değişik türden ayrımcılığın uygulanması oranında artar. Buna “Yoksullaştırma Olgusu” denir. Bu durumda kişi, karar alma mekanizmalarından dışlanır. Siyasi sürece, iş hayatına, kültürel hayata katılımı kısıtlanır ve süreklilik kazanır. Sonuçta “yoksulluk” toplumsal bir tehdit ve tehlike oluşturur. Denetim altına alınması, ortadan kaldırılması gereken “milli bir sorun” durumuna gelir.

 

Küreselleşme

Küreselleşme diğer ismiyle globalizm, günümüzde çok kullanılan kavramlardır. Kişilerin, ailelerin, toplumların, devletin hayatının her alanını yani siyasi, ekonomik, kültürel, bilimsel ve teknoloji hayatının tamamını etkilemektedir. Milli Güç unsurlarımızın tamamı üzerinde etkisi vardır.  Küreselleşme kendisini iki boyutta hissettirmektedir:

  1. Teknoloji boyutu: Elektronik devrim, dijital devrim, internet devrimi, cep telefonları, mikroçipler, nano-teknoloji
  2. Sermaye hareketleri, serbest piyasa, mal ve hizmetlerin dolaşımı.

 

Unutulmaması gereken konu şudur: Küreselleşme yeni bir kavram değildir. 16.yy’dan beri var olan Batı emperyalizminin son yüzüdür. Sömürgeleşme, liberalizm, kapitalizm, Yeni Dünya Düzeni ne ise Küreselleşme odur. Tek farkı sömürünün araç gereçleri ve sayısal boyutudur.

 

Bugün Batı’yı ve Batı demokrasisini şirketler yönetmektedir.  Şirketlerin tek bir amacı vardır: neye mal olursa olsun karlarını azamileştirme. Küreselleşme ideologlarına göre karın azamileştirilmesi karşısında ne varsa yıkıp geçilmelidir. Eğer bu ulus devletler ise, ulus devletler, sınırlar ise sınırlar, gümrükler ise gümrükler. Müşteriler ve doğal kaynaklar ile şirket arasındaki tüm duvarlar yıkılmalıdır. Müşterinin manipülasyonunu engelleyecek her türlü olgu ortadan kaldırılmalıdır. Konu sadece müşteri de değildir. Maliyetler, maliyetleri oluşturan tüm kalemlere kolayca ulaşım amaçtır: Hammadde, Coğrafya – ulaşım, İşçilik – bilgi işçiliği. İşte Küreselleşme, şirketlerin karlarını azamileştirmek için ihtiyaç duydukları düşük maliyet, kontrol edebilecekleri cazip pazarlarda yüksek satış adedi hedefleri gerçekleştirmek için yararlandıkları sistemin bütününe verilen addır.

 

Yirmi dört saat ayakta olan Dünya ekonomisi hızla değişmektedir ve ulusal ekonomileri etkisi altına almaktadır. İster gelişmiş olsun, isterse gelişmekte olan ülkeler küreselleşme dışında kalamaz. Önemli olan bu küreselleşme dalgasını yakalayıp üzerine çıkabilmektir. Çıkanlar daha hızlı büyüyecekler ve ileri ülkeler arasına gireceklerdir. Bunu başaramayanlar ise büyük güçlüklerle karşılaşacaklardır.

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketi olarak hedefimiz, küreselleşme dalgasını yakalayıp üstüne çıkmak iken, bir yandan da küreselleşme olgusunun düşünce ve hayat tarzımız, Milli Kimlik ve Milli Benliğimiz üzerinde olumsuz etkilerini ortadan kaldıracak her türlü siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel önlemleri almak, bu önlemleri bilim ve teknoloji ile destekleyerek uygulamaktır.

 

Kamu Maliyesi

Kamu Maliyesi, devletimizin güç ve kudretinin, onur ve saygınlığının temel unsurlarından biridir. Bağımsızlığımızın, egemenlik haklarımızın, hak ve hürriyetlerimizin korunması, toplumda huzurun, istikrarın ve refahın sağlanması, manevi değerlerimizin kuvvetlenerek devamı, iktisadi hayatın verim ve etkinliği ancak güçlü bir kamu maliyesiyle mümkündür. Kamu maliyesinin gücü, bu hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşların ve bunların üstlendikleri yükümlülüklerin ve yaptıkları işlemlerin yurtiçinde ve yurtdışında sağlayacakları güven ve saygınlıkla orantılıdır.

 

Güvenilir bir kamu maliyesinin kuruluş ve işlerliği belirli ilkelere bağlıdır. Bunlar:

  • Kamu harcamalarının, kamu gelirlerini aşmaması,
  • Her yeni kamu harcamasının ancak reel ve yeni kaynak sağlanarak gerçekleştirilmesi,
  • Bütçe denkliğinin sağlanması,
  • Bütçe denkliği, bütçe dışında harcama ve gelirlerin olamayacağı görüş ve uygulamaları,
  • Vergilerin ve vergi sistemlerinin tasarrufu, üretimi, ticareti ve katma değer yaratmayı özendirici olmaları, gereksiz ve iktisadi hayata yük teşkil eden tüketimleri sınırlamaları,
  • Karmaşık-dolaylı, birden fazla vergiden kaçınılarak basit, yaygın, tüm toplumu kapsayacak, gelir dağılımını düzenleyecek ve kazancı esas alan bir vergi düzeninin kurulması,
  • Gelir vergilerinin oranlarını düşürüp, dilim sayılarının artırılarak yaygın hale getirilmesi,
  • Başta Maliye merkez ve yerel teşkilâtları olmak üzere tüm kamu harcamaları ve kamu gelirleriyle ilgili kuruluşlardaki, kurumlardaki çalışanların bilgili, deneyimli, erdem ve yüksek ahlâk sahibi kişiler olarak toplumda görev ve saygınlık yaratmaları, bu görevlerin her türlü özlük haklarının da üstlendikleri sorumlulukla bağdaşır bulunması,
  • Eğitim ve öğretim kurumlarında kamu maliyesiyle ilgili bilgilerin sürekli işlenmesi, eğitim programlarına alınması, bu programların geliştirilmesi,
  • “Güçlü Maliye-Güçlü Devlet” ilkesinin tüm vatandaşlarca benimsenmesi ve kendi yükümlülük alanlarında uygulanması’dır.

 

Partimiz, konsolide bütçe başta olmak üzere yerel yönetimleri (Belediyeler, İl Özel İdareleri, İller Bankası, Su ve Kanalizasyon İdareleri) Kamu İktisadi Teşebbüsleri (Kitler), döner sermayeli ve sosyal güvenlik kuruluşlarını ve çeşitli nedenlerle oluşturulmuş fonları bir bütün olarak ele alır. Kamu ekonomisinin finansman kaynağı ve temel unsuru olarak kabul edecektir.

 

Mali Yapı

Bir ülkenin mali yapısı, o ülkenin milli parasından, bankacılık ve sigorta hizmetlerinden ve sermaye piyasasından oluşur. Toplum hayatının, ekonominin, kamu maliyesinin ve mali yapının temeli Milli Paranın İstikrarı üzerine dayanır, milli para üzerinde yükselir. Milli Para, devletin bağımsızlığının, özgürlüğünün, onurunun, saygınlığının, yurt içinde ve dışında etkinliğinin simgesi ve güvencesidir.

 

Milli paranın çeşitli nedenlerle sürekli değer kaybına ve istikrarsızlığa uğraması durumunda bağımsızlık, egemenlik, hak ve hürriyetler, adalet gibi bir toplumun (milletin) varlık nedeni sayılacak kavramlar, değerler, kurumlar anlamlarını yitirir. Milli güç unsurlarının gelişmeleri zorlaşır veya ağır bedeller ödenmek zorunda kalınarak gelişmeleri sağlanabilir, etkinlikleri zayıflar ve zaman içerisinde erir.

 

Ünlü iktisatçılar “İstikrarsız bir parayla kalkınmaya kalkışmak, eksik alfabeyle dil oluşturmaya benzer” derler. Ülkemizde Türk Lirasının ve dolayısıyla fiyatların genel düzeyinin istikrarı devlet ve fertler için bir değişken değil bir veri olmalıdır. Ancak böyle bir ortamda enflasyon düşer, tasarruf ve ona bağlı yatırım, üretim ve ticaret gelişir, refah artar, toplum huzura kavuşur. Bu sağlandığı takdirde Türk Lirası döviz durumuna gelir ve başta birinci kuşak ülkeler olmak üzere tüm dünyada aranan, güvenilen bir para olur.

 

Partimiz, mali yapının önemli unsurlarından biri olan bankacılık hizmetlerini, her şeyden önce sermaye birikiminin ve sermayenin ülke kalkınmasına, iktisadi gelişmelere yayılmasına yardımcı olacak en önemli araçlarından biri olma görevini açıklar. Bu nedenle bankaların temel özellikleri güven duyulan kuruluşlar, kurumlar ve işletmeler olmalıdır. Bankaların sürekli denetimi yanında kendi aralarında oto kontrol ve risk paylaşımı sistemini de kurmaları, halkla bütünleşmeleri ve sürekli güven tazeleyici davranışlarda ve uygulamalarda bulunmaları gereklidir. Devletin kontrolü altındaki bankaların ve finans kuruluşlarının ise özelleştirme yolu ile hisselerini halka satmak, yönetim ve genel kurullarını banka hissedarı halka bırakmak ve açıklanan sisteme girmelerini özendirip, desteklemeyi en uygun ve yararlı yollardan biri kabul eder.

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketi’nin Mali Yapı ve Finans Sistemi ile ilgili politikaları şunlardır:

  • Bankacılık sisteminde çok güçlü bir denetim sistemi kurulacaktır. Bu sistem adalet sistemi ile yakından ilişkilendirilecektir. Bankaların kuruluşları ve çalışmaları sırasında çok titiz incelemelerde bulunulacaklardır. 
  • Devlet özel bankacılığın sigortası olması şartları ve mevduata devlet garantisi sistemi gözden geçirilecektir.
  • Banka birleşmeleri ve kuvvetli sermayeye sahip büyük bankaların oluşumu teşvik edilecektir. Çok sayıda küçük ve risk taşıyan banka yerine daha az sayıda, sektörlere göre yapılandırılmış güçlü bankalar kurulacaktır.
  • Ekonominin güçlü olabilmesi ve sermaye derinliği olabilmesi için, banka aktiflerinin arttırılması gerekmektedir. Faizleri arttırmadan bireyleri mevduata yöneltmenin yöntemleri devreye alınacaktır.
  • Yastık altı sermaye (6500 ton altın, 50 milyar ABD doları) ve yurtdışı işçilerin varlıkları (50 milyar ABD doları) ekonomiye kazandırabilmek için ekonomik istikrar sağlanacak, propaganda yapılacak ve devlet güvencesi verilecektir.
  • Türk bankacılığı (Ziraat, Halk, Emlak, Ticaret ve Merkez Bankaları) güçlendirilecek. İhtiyacı olan sektörlerin ve halkın ayağına kadar gidilecektir: Tarım kredi, esnaf, emlak, sanayi, vs sektörlere özgü hizmet verecek bankalar güçlendirilecektir.
  • Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasların finans merkezinin Türkiye’de kurulması sağlanacaktır.
  • ABD ve AB para birimlerine bağımlılık kırılmak zorundadır. YTL güçlendirilecektir. Bunun için ulusal paranın ülkede her yerde ve her koşulda kullanımı sağlanacak yabancı para birimi kullanımının ulusal pazarda geçerli para birimi olarak kullanımı engellenecektir.
  • ABD ve AB ekonomilerinin doğu ekonomileri tarafından tehdit edildiği ve jeopolitik çıkarlar sebebiyle bölgesel büyük dengesizliklerin (Ortadoğu, Venezüella, Orta Asya, vs) bulunduğu bir ortamda ABD ve AB para birimlerine bağımlı olmak risklidir. Bu durumda altın rezervlerine yatırım yapılması akılcı olacaktır. Altına destek fiyat uygulaması, yastık altı altınların ve yurtdışı gurbetçilerin, jeopolitik ve geleneksel bağlar kullanılarak Ortadoğu, Balkan, Kafkas altınlarının Türkiye’de mevduata dönüşmesi yolunu açacaktır.
  • Kısa vadeli sermaye hareketlerinin girişi ve çıkışı kontrol altına alınmak zorundadır. Elektronik para akışının kontrolü için tedbirler alınacaktır. Türkiye ekonomisinin güçlü ve derin olmaması sebebiyle Batı sermayesi için görece küçük miktardaki finans hareketleri, Türkiye’de ekonomik, siyasi, askeri ve toplumsal-kültürel açıdan sarsıcı etki bırakmakta, Türkiye’nin bağımlı hale getirilebilmesi için koz ve yöntem olarak kullanılmaktadır.
  • Benzer şekilde sıcak paranın Türkiye’ye girişi ve çıkışı cazip olmaktan çıkarılmalıdır. Artan kur ve yüksek faiz ortamı sıcak paranın hücumuna yol açmakta ancak sıcak para çıkarken krize yol açmaktadır. Aynı şekilde bu ortam Türkiye’yi savunmasız bırakmakta, bağımlılığını arttırmaktadır.

 

Sosyal Güvenlik Politikası

Partimiz, ülke vatandaşlarının ayırım yapmaksızın sağlık, kaza ve hayat sigortası poliçesine sahip olmalarını, sigorta ve sigortacılık hizmetlerini her alanda güçlendirirken aynı zamanda sağlık ve sosyal güvenlik ihtiyaçlarını da karşılayacak ve destekleyecektir. En önemli ve etkin bir sonuç da, sigorta şirketlerinin standartlarının yükselerek fertlerin hayatlarının her safhasında uygulanmasının gerçekleştirilmesidir. Bu yolla “Yaşam Kalitesi” yükselecek, hayat tarzımız çağdaş gelişmeleri bünyesine katarak güçlenecektir.

 

Sosyal Güvenlik Kurumları tek şemsiye altında toplanacaktır. Sosyal sigorta fonlarının cazibesi arttırılıp, prim tahsilatı yükseltilmelidir. Bu kurumlar mevduat sahibi büyük bir banka gibi çalıştırılacaktır. Gelişmiş ülkelerde sermaye ihraç eden ve gelir elde eden fonlara sahip sosyal sigorta kurumları benzeri, Türkiye’deki kurumlar da ulusal sanayiye kredi veren kuruluşlar haline getirilecektir.

 

İnsan Kaynaklarımız

Türkiye, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişini tam olarak tamamlamadan, dünyanın ileri ülkeleri, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişlerini tamamlamışlardır. Türkiye’nin içinde bulunduğu zorlukların çoğunun temelinde bu vardır. Bu zorlukları aşmanın tek yolu insan kaynağımızı eğitmek, üst düzeyde verimli ve nitelikli teknik kadrolar yaratmaktır.

 

Tarım, sanayi ve bilgi sektörlerinin uluslararası platformda rekabet sağlayabilmesi için her kademede (işçi-memur-yönetici) yüksek eğitimli insan kaynağına ihtiyaç vardır. Bu kaynak ancak devletin öncülüğünde yaratılabilir.

 

Partimizin İnsan Kaynakları konusunda açıklanan hedeflere ulaşmak için izleyeceği politikalar şunlardır:

  • Partimiz, tarım, sanayi, madencilik başta olmak üzere özel sektörde verimli çalışabilecek teknik eleman ve tekniker ordusu yaratacaktır.
  • Bilgisayarlaşma oranı arttırılacak, yerli bilgisayar ve yazılım şirketleri teşvik edilerek ülkenin bilgisayarlaşması sağlanacaktır.
  • Niteliksiz ve işsiz insanlara sektörel bazda uygulanacak politikalarla istihdam yaratılacaktır. (Tarım, inşaat, baraj, yol vs. yapımı, madencilik, ormancılık bu sektörlerin başında gelmektedir).
  • Tekniker, bilgi işçisi ve üniversiteleri beyin gücü sanayilerine yönlendirmek kolaylıkla mümkündür. Çünkü bunlar sermaye, emek ve doğal kaynak istemez. Mikro elektronik, biyoteknoloji, yeni malzeme bilimleri, haberleşme, sivil uçak üretimi, makine ve robotlar, bilgisayar (yazılım ve donanım) sektörleri bu yolla değer sağlanacaktır.
  • Nüfusun %64 ünü oluşturan 24-30 yaş arasındaki genç ve işsiz kesimin kolaylıkla ve düşük yatırımla yönlendirilebileceği yazılım, program üretimi, bilgi işlem gibi bilgi teknoloji ve sanayilerine yönelinecektir. Bu sektör için temel eğitim seferberliği ve uzmanlık eğitimini müteakip bilgi ihracatı konusunda çalışacak bilgi işçisi ordusu yaratmak mümkündür. Bu konuda çok başarılı olmuş Hindistan gibi gelişmekte olan ülke örneklerinden yararlanılacaktır.
  • Beyin gücü sanayi günümüzde ekonomik refah için lokomotif sektör olmuştur ve önemi giderek artacaktır. Bilgi işçilerinin temel eğitim düzeyinde yaratılması, teorik ve pratik eğitimlerin verilmesi, gerekirse taklit mühendisliğinin de yardımı ile bilgi ve yeni teknolojilerin üretilmesi, daha önemlisi bunları düşük maliyet, yüksek kalite ve hızda (yalın imalat) üretim süreçlerinde kullanılması, strateji ve hedefleri en üstten en alttaki bilgi işçisine kadar yayılması ve beyin gücünün organize edilerek ulusal hedeflere odaklanması rekabette üstünlüğü ve refahı da beraberinde getirecektir.
  • Tekniker ve bilgi işçisi ordusu yaratmak için çok sayıda teknik, ticari, endüstri, meslek lisesi, meslek yüksek okulu kurulacaktır. Bunların pratik eğitimleri, teknoloji takipleri ve istihdamları çözülmesi gereken öncelikli sorunlardır. Bunun için belirli ölçek ve üstü şirketlere ve ticaret, sanayi, oda ve sendikaları aracılığı ile küçük şirketlere “vergiden düşülmek üzere” zorunlu staj sistemi oluşturulacaktır. Teknik eğitim konusunda ileri konumda bulunan Almanya ve Japonya örneklerinden yararlanılacaktır. Üniversite stajlarının da disipline edilmesi ve benzer yöntemlerin uygulanması şarttır.
  • Çalışanların şirkete ve kuruma bağlılığını sağlamak, verimliliği arttırmak ve iş barışının sağlanması için iş garantisi, şirket ortaklığı, kooperatifçilik gibi imkânlar kullanılacaktır. Bu konuda Japonya gibi özgün ve başarılı dünya örneklerinden yararlanılacaktır.

 

Araştırma ve Geliştirme (Arge) Ortamı

AR-GE, özellikle tüm insanlığı saran kaçınılmaz bir politik vak’a olan küreselleşme ortamında milli kimliğimizi, tarihimizi, kültürümüzü, birlik ve dirliğimizi koruyabilmemizin en önemli güvencelerinden biri olmalıdır. Bilim ve teknolojiye önem vererek, çağdaş gelişmelere paralel ve en üst düzeyde bilim ve teknoloji üretimi, milletimizin, sosyal hayatın her alanında uluslararası platformda etkin ve güç sahibi olmasını sağlayacaktır.

Tarım

Ülkemizin doğal kaynakları ve iktisadi zenginliklerinin başında vatan topraklarımızın dünyanın en bereketli ve verimli niteliklere sahip olması ve tarımla uğraşan insan gücümüzün kendine özgü özellikleri gelmektedir.   Devlet olarak, toplum olarak ve hatta birey olarak temel insan gücümüzü oluşturan köylülerimizi, toprakla, hayvanla ve sularla uğraşan vatandaşlarımızı, çiftçilerimizi ve çobanlarımızı büyük bir özen ve dikkatle kuvvetlendirmek zorundayız. Bu kuvvetlendirmede çağdaş bilim ve teknolojinin bütün imkân ve fırsatlarının kullanılması yanında onları bilgi ve teknoloji ile donatmak en önemli görevlerimizin başında yer alır.

 

Toprak varlığımızı korumak ve geliştirmek, tarım ürünlerimizin verimliliğini artırmak iktisadi hayatımızın temeli, millet olmanın gereği ve geleceğimizin güvencesidir. Bu düşünce ve yaklaşımla Erozyonla Mücadeleyi milli bir görev olarak kabul etmeliyiz. İkinci olarak tarımsal üretim yapılabilecek topraklarımızın korunup, genişletilmesini ve sulu tarıma geçişin hızlandırılıp, gelişmesine özen göstermeliyiz.

 

Partimizin Tarım ile ilgili politikaları şunlar olacaktır:

  • Ülkemizde yeni bir tarım ve tarımsal üretim devrimi, bir başka deyimle “Yeşil Devrim” başlatılacaktır.
  • Tarım politikasında ana hedef köylüyü ve çiftçiyi köyünde tutmak, kendi coğrafyasında geçimini sağlayabilir hale getirmek, refahını arttırmaktır. Köylünün, çiftçinin köyünde ve kırsal kesimde zenginleşmesi, kalkınması ve topraklarına bağlanması sağlanacaktır. Böylece:
    • Tarım bölgelerinde istihdam yaratılacaktır.
    • Göç önlenebilecektir.
    • Göçe bağlı olarak kent sorunları ve harcamaları azalacaktır.
    • Köylü ekonomiye kazandırılacak, ulusal iç pazar büyüyecek ve derinleşecektir.
    • Stratejik bir olgu olan “kendi kendine yetebilen bir ülke” olunabilecektir.
    • Dış pazarlara ihracat olanağı sağlanabilecektir.
    • Tarımda ithalat dolayısıyla dış ticaret açığı azalacaktır.
    • Kıtlık yaşayan ülkelere yardım yapılabilecek ve Türkiye’nin itibarı artacaktır.
    • Tarım ile ilgili sanayi sektörleri gelişecek, az gelişmiş bölgelere sanayi yatırımları kendiliğinde yapılacaktır.
    • Sanayi yatırımları, ürünlerini satabilmek için zenginleşen köylünün yanına kendiliğinden gelecek, az gelişmiş bölgeler kendiliğinden sanayileşecektir.
    • Ekonominin ülke coğrafyasına homojen yayılması sebebiyle etnik ayrımcılık ve teröre darbe indirilecektir.
    • Vergi veren kesim arttırılacaktır.
  • Tarımda tekelcilik, ağalık düzeni ve sömürü sistemi engellenmek zorundadır. Toprak reformu kararlılıkla uygulamaya sokulacaktır. Tarım arazileri ile ilgili Miras Hukuku değiştirilecek ve topraklarımızın belirlenecek miktarın altında parçalanması önlenecektir. Tarım topraklarının amaç dışı kullanılmasına müsaade edilmeyecektir.
  • Büyük toprak sahipleri sanayiye özendirilerek, özel teşvik ile (toprak karşılığı sanayi teşviki) toprakları devletleştirilmesi yoluna gidilecektir.
  • Devletleştirilen tarım alanları, işletilmek üzere köylü kooperatiflerine kiralanacaktır. Üretime dayalı teşvik sistemi kurulacaktır. Böylece, Osmanlı Devleti zamanında doğu topraklarında Türk toplumu aleyhine bozulan Selçuklu ve ilk Osmanlı dönemindeki dirlik düzeni benzeri sistem tekrar hayata geçirilecektir.
  • Tarım çerçeve yasası hazırlanacaktır. Hangi ürünlerin hangi bölgelerde yetiştirileceği, tarım ve hayvancılık bölgeleri DPT uygulamalarıyla tespit edilecektir.
  • Tarım kritik sektör olarak desteklenecektir. Kritik ürünler belirlenecek, stratejik ürünler, ekonomik öneme sahip ürünler ve önceliksiz ürünler olarak sınıflandırılacaktır.
  • Teşvikler sayesinde ithalat önlenecek, iç pazar doyurulacak ve dış pazarlara ihracat yapılacaktır. Dışarıdan gelecek olan ürünlere karşı yerli üretim teşvik edilecek ve korunacaktır. Tarımda yerli Pazar korunacak, derinleştirilecek ve geliştirilecektir.
  • Tarımda rekabet için biyoloji, genetik, ilaç, tohumculuk, tarım makine sanayi geliştirilecek, teşvik edilecektir.
  • Tarım ve hayvancılık sektörü alt yapısı güçlendirilecektir. Tarla alanlarının tamamının sulu tarıma kavuşturulması sağlanacaktır.
  • Ziraat teknisyen ve mühendis ordusu kurulup organize edilecektir. Teknik ziraatçı ordusu kooperatifler aracılığı ile köylü ile buluşturulup tarımda verimlilik devrimi gerçekleştirilecektir.
  • Tarıma üniversite desteği sağlanacaktır. Tarım teknoparkları kurulacak, Devlet elinde ve yönetiminde bulunan çiftlik ve benzeri tesislerin tarım endüstrisi, tarım teknolojisi, tarım araştırma ve geliştirme hizmetleri verecek işletmelere dönüştürülecek,  Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Çiftlikleri kurulacaktır. Devlet çiftliklerinde araştırmalar uygulanacak, buralarda yoksul çiftçiler istihdam edilecektir.
  • Tarıma destek geniş bir yayılıma sahip olacaktır: ürün alımları, toprak dağıtımı ve reformu, girdi, makine, üretim ve satış kooperatifçiliği, vergi indirimi, düşük faizli gübre, tohum, sulama, makine, yakıt kredisi, sigorta, vb. Kısaca girdi maliyetleri düşürülecektir. Çiftçilerimizin üretimdeki temel girdisi olan akaryakıtta uygulanan vergi uygulamasına son verilecektir. Tarım girdilerinin yerli üretimi sağlanacaktır.
  • Üretim, makinalı tarım ve tarım teknolojileri, pazarlama, satış, dağıtım, kredi temini amaçlı kooperatifçilik sistemi yeniden düzenlenecektir.
  • Tarıma dayalı sanayi için Organize Sanayi Bölgeleri kurulacak ve geliştirilecektir.
  • Köylü ve çiftçiye cazip kredi imkânları sağlanacak ve tefecilik sistemi yok edilecektir.
  • Tarımda sigortacılık uygulamaları başlatılacak ve geliştirilecektir.
  • Tarımda doğrudan gelir desteği uygulamasına son verilecektir. Toprak sahipliğine değil, üretim miktar, kalite ve niteliğine göre teşvik verilecektir.
  • Köylüyü köyde tutacak politikalar ve teşvikler oluşturulmak zorundadır. IMF ve Dünya Bankası köylü nüfusu %10’a çekmek istemektedir. Bu bir tuzaktır. Bu hedefin sakıncaları şunlardır:
    • Köyden kente göç ile işsiz ordusu yaratılacaktır
    • Bu ucuz işçilik elde etmek için yapılmaktadır,
    • Bu ucuz ve örgütsüz iş gücünü kendi kontrollerindeki şirketlerin hizmetine sunulabilir hale gelecektir
    • Bunun yanında şehircilik maliyetlerini yükseltip Dünya Bankası aracılığı ile kredi ve borç verilmesi mümkün olacaktır.
    • Kente göç eden köylü, kendi kültürünü kaybetmekte, yozlaşmakta, fakirleşmekte, cahilleşmekte bu sayede Batı güdümündeki partilerin siyasi oy deposu haline gelebilmektedir.
  • GAP projesi süratle tamamlanacak ve yabancı yağmasına karşı korunacaktır. Konya ovasında benzer ölçekli ikinci bir proje başlatılacaktır
  • 2010’lu yıllarda Çin ve Hindistan gibi hızlı büyüyen ülkelerde gıda krizi baş gösterebilir. 2004’teki demir çelik krizi gibi tüm kaynakları Çin tüketebilir. Buna hazırlıklı olunmalıdır. Türkiye tarımda dışa bağımlılıktan acilen kurtulmalıdır. Hatta bu ülkelere tarım ürünleri ihraç etme fırsatı kullanılmalıdır.

 

Hayvancılık

Hayvan varlığımızın korunması, güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi halkımızın beslenme, sağlık ve çevre gibi hayati konuları içinde yer alır. Hayvancılığımız bütün yönleri ve özellikleriyle ülkemizin doğal olduğu kadar toplumumuzun sosyal, iktisadi ve kültürel zenginlik kaynağıdır. İktisadi kalkınmamızın vazgeçilmez unsurlarından biridir.

 

Partimiz Hayvan Varlığımız ve Hayvancılığımız hakkında öncelikli hedefleri şunlardır:

  • Halkımızın sağlıklı, düzenli, yeterli ve ucuz şekilde et, süt, yumurta, bal ve benzeri gıdalarla beslenmesinin sağlanması,
  • Hayvan üreticilerimize, besicilerimize, hayvan ürünleri işleyenlerimize hayvancılığımızın meydana getirdiği iktisadi potansiyeli en verimli ve etkin biçimde kullanmaları imkân ve fırsatlarının verilmesi,
  • Birim hayvan başına daha sağlıklı, kaliteli ve fazla ürün elde edilmesi.

 

  • Partimizin Hayvan Varlığımız ve Hayvancılığımız konusunda izleyeceği politikalar aşağıdadır:
  • Hayvan neslinin ıslahı, üretimin sağlıklı biçimde artırılması,
  • Halkımızın hayvan ürünleri ihtiyacının düzenli bir şekilde karşılanması,
  • Hayvan ürünleri ihracat ortam ve şartlarının olumlu düzeye çıkarılması,
  • Hayvan ürünlerinin çağdaş teknolojilerin, bilgilerin, uzmanlıkların kullanılması, üretici ve işleticilerin finans ihtiyaçlarının karşılanması suretiyle sanayileşme alanında katma değer kazandıracak bir duruma getirilmesi,
  • Çayır-mera gibi toprak varlıklarımızın korunup, geliştirilmesi,
  • Kaliteli, sağlıklı, düzenli yem üretim ve arzının artırılması,
  • Süt sığırcılığının, besiciliğinin, koyunculuğunun, tavukçuluğunun, arıcılığının, ipek böcekçiliğinin ve benzeri hayvan yetiştiriciliğinin güçlü işletmeler, kooperatifler, yetiştirme birlikleri şeklinde örgütlenmelerinin özendirilmesi, desteklenmesi, için halkımızın, ilgili grupların, üreticilerin ve besicilerle, işletmecilerin aydınlatılmasını, irşat edilmesini ve yönlendirilmelerini esas alır. Partimizin hayvancılığımız konusundaki görevleri, bilgi ve teknolojiye ağırlık vererek eğitici, özendirici, destekleyici, yönlendirici sorumlulukları üslenerek, gerektiğinde yapısal ve hukuki düzenlemeleri hazırlamaktır.

 

Su Ürünleri

Denizlerimizde ve iç sularımızda mevcut ve/veya üretilecek su ürünlerinin korunması, geliştirilmesi, artırılması yurtiçi talebi karşılaması ve yurtdışına etkin bir biçimde ihracı iktisadi hayatımızın ve iktisadi kalkınma çabalarımızın öncelikli hedefleri içinde yer alır ve önemli güç kaynaklarımızdandır.

 

Partimiz halkımızın su ürünleri konusunda aydınlatılmasını, irşad edilmesini, su ürünlerine olan talebinin artırılmasını ve bunlara paralel olarak su ürünleri üreticilerinin bilgi ve teknolojiyle donatılarak güçlendirilmelerini esas alır. Denizlerimizde ve iç sularımızda su ürünlerimizin korunmasını, geliştirilmesini, soğuk ve donmuş gıda zincirinin, konserveciliğin kurulup işletilerek yurtiçinde dağıtım, mübadele ve pazarlanmasının ve yurtdışına ihracatının özendirilmesini, desteklenmesini öngörür. Balıkçılığımızın açık denizlere etkin ve verimli bir biçimde ulaşmasını stratejik bir yaklaşım olarak benimser. Denizlerimizde ve iç sularda yetiştiriciliğin yaygınlaşmasını ve yetiştiricilerin bilgi ve teknolojilerle donatılmalarının gereğine inanır.

Partimizin hukukçuları açıklanan esaslar ve gerekler doğrultusunda hareketle görevlidirler.

 

Orman Varlığımız ve Ormancılığımız

Ormanlarımız, milli varlığımızın toprak gibi en önemli ve etkin bir parçasıdır. Orman varlığımız hayat tarzımızı şekillendirir. İktisadi kalkınmamıza güç, imkân ve fırsatlar hazırlayan kaynaklarımızın başında gelir. Jeopolitik ve jeoekonomik özelliklerimizi tamamlar. Stratejik ve taktik savunma yeteneklerimizi artırır.

Ormanlarımız, vatanımızın akciğerleri, topraklarımızın kan damarları, doğamızın kendisini koruyup, yenileyebilmesi kaynağıdır. Onlar atalarımızdan bizlere yaşatmamız ve geliştirerek gelecek nesillere teslim etmemiz için emanet edilen en değerli hazinelerimizdir. Amaç, yaşadığımız dünyada insan-doğa-teknoloji dengesini kurup, düzenleyerek, yurdumuzun ormansızlaşma, çoraklaşma, toprak erozyonu, taşkınlar gibi milli felaketlerden korunmasını sağlamak, yaşayan ve doğmamış nesillerimize ağaçlandırılmış, her türlü doğal ve yapay tehdit ve tehlikelerden korunmuş, yemyeşil ve güçlü bir vatan hazırlamaktır.

 

Partimizin Orman Varlığımız ve Ormancılığımız konusundaki hedefleri şunlardır:

  • Orman ve yeşile ilgi ve sevgiyi toplumumuza yeniden kazandırmak. Bunun için gelenek ve törelerimizi ve tarihi kültür birikimimizi canlandırarak, yaymak; başta çocuklarımız, gençlerimiz olmak üzere tüm halkımızı amaçlar doğrultusunda aydınlatmak, şuurlandırmak, yönlendirmek.
  • Ekolojik, sosyal, iktisadi, tarihi ve bilimsel özellikleriyle ormanlarımızı, orman yörelerimizi, köylerimizi ve yeşil alanlarımızı genç nesillere tanıtmak, onlara buralarda yaşama inanç, düşünce ve hayat tarzı kazandırmak.
  • Sağlık, çevre, bitki-su-yaban hayatı dengesi ile orman peyzajını ve doğal değerlerini koruyarak, halkımızın orman ürünlerine ve hizmetlerine olan ihtiyaçlarını kaynaktan devamlı ve çok yönlü olarak sağlayıcı önlemler, öneriler, projeler geliştirmek, bunların uygulamaya geçirilmesi imkânlarını hazırlamak.
  • Devlet ormanları, Milli Park alanları dışında ve gerektiğinde bunlarla da ilgili olarak, bütün orman alanlarının ve/veya ormana dönüşecek yerlerin orman köylülerinin özgür iradeleriyle kuracakları “Orman Kalkınma ve Refah İşletmeleri” tarafından işletilmelerini, bakımlarını, korunmasını desteklemek, yönlendirmek. Özel ormanlar kurulmasını özendirmek. Bu konularda yasama ve idari organlar ve kurumlarla işbirliğinde bulunmak.
  • Orman köylerinin kuracakları birliklerin, işletmelerin, kooperatiflerin ihtiyaçları olan bilgilerin, teknolojilerin, uzmanlık deneyimlerinin doğrudan ve yerinde karşılanmasını sağlayacak çalışmalar yapmak, üyelerini bu konularda aydınlatarak, görevlendirmek.
  • Enerji ormanlarının kurulmasını, yeşil kuşak çalışmalarını, rüzgâr perdesi ve koruyucu orman şeritleri oluşturulmasını, ağaçlandırma çalışmalarını, çok amaçlı ormanların işletmeye açılmasını, tarımsal-sosyal ormancılık faaliyetlerini özendirmek, desteklemek.
  • Orman turizmini yaygınlaştırmak.
  • İlk, orta, yüksek öğretim ve eğitim kurumlarında, hareketin oluşturacağı bütün örgütlenme çalışmalarında, birimlerinde açıklanan hedefler doğrultusunda aydınlatma, şuurlandırma, yönlendirme faaliyetlerini doğrudan, sürekli şekilde uygulamak.

 

Deniz ve Deniz Kaynaklarımız

Ülkemizin coğrafi konumu, jeopolitik, jeoekonomik, jeostratejik özellikleri denizlerimiz ve deniz kaynaklarımızla önemli anlamlar ve değerler kazanmaktadır. Denizlerimiz ve deniz kaynaklarımız milli varlığımızın korunması, geliştirilmesi ve devamı için sayısız imkânlar ve fırsatlar hazırlamakta, potansiyel kuvvetlerimizin ve zenginliklerimizin büyük bir bölümünü oluşturmakta, milli gücümüzün tüm unsurlarını desteklemektedir.

 

Deniz ve deniz kaynaklarımız iktisadi, sosyal ve kültürel hayatımızı güçlendirecek, iktisadi faaliyetlerimizi çeşitlendirip, dünya pazarlarına ulaştıracak, iktisadi kalkınmamıza hareketlilik ve ivme kazandıracak, toplumumuzun çağdaşlaşma özlem ve beklentilerini gerçekleştirecek özelliklere, niteliklere ve etkinliklere sahip bulunmaktadır.

 

Bugün, Karadeniz’i, Ege ve Akdeniz’e; Akdeniz’i, Ege ve Karadeniz’e bağlayan kıyılarımız, karasularımız ve Boğazlarımız Anadolu’nun bütünlüğünü sağlamaktadır. Bu kıyılarımız, karasularımız ve deniz yataklarımız paha biçilmez güzellik ve zenginlikleriyle toplumumuzun denizle olan bağını geliştirmekte, denizciliğimizin dünya denizlerine açılmasının doğal ve hazır bir ortamını oluşturmaktadır.

 

“Arkadaşlar, en güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile, en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türk’ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.” Partimiz Yüce Atamızın açıkladığı hedefe ulaşmasının, yeni bir devrimle gerekli olduğu inancındadır. Bu devrim “Mavi Devrim”dir.

 

“Mavi Devrim” hareketinin öncelikli hedefleri ve politikaları şunlardır:

  • Halkımızı, gençlerimizi, yeni yetişen nesillerimizi, denizlerimiz ve deniz kaynaklarımızla ilgilendirmek, onları denizin çok önemli bir iktisadi güç özelliği ve niteliği taşıdığı konularında aydınlatmak, deniz sevgisini aşılamak, deniz ve denizcilik şuurunun yeniden doğmasını ve geliştirilmesini sağlayacak her türlü önlemleri almak, faaliyetlerde bulunmak.
  • Toplumumuzu, aydın ve etkin kamuoylarını kıyılarımızın yalnız dinlenme ve turistlik imkânlar sunmadığı bunların ötesinde önemli zenginlikler ve fırsatlar hazırladığı konularında bilgilendirmek, özendirmek.
  • Ülkemizin kıyı ve karasularında ve uluslararası sularda ve denizaşırı bölgelerde deniz ulaşımını sürat ve güvenle gerçekleştirecek, vatandaşlarımızın seyahat ve mal taşımacılığında deniz ulaştırma araçlarını seçecek önlemleri almak, teşvikler uygulamak.
  • Genel olarak öğretim ve eğitimin her kademesinde, örgün ve yaygın eğitimin her düzeyinde deniz ve denizcilik konularına ağırlık verecek düzenlemeler ve programlar yapmak, uygulamak, orta ve yüksek denizcilik okullarının, öğretim ve eğitiminin yaygınlaşmasını sağlamak, bu alanda özel girişimleri desteklemek.
  • Deniz ticaret filomuzun Karadeniz, Ege ve Akdeniz ülkeleri ticaret filolarıyla rekabet edebilecek güce kavuşturulmasını, Okyanuslarda bayrak gösterme etkinliğine ulaşmasını sağlamak; bunun için:
    • Gemi inşa sanayini güçlendirmek, gelişmesini gerçekleştirecek her türlü imkân ve fırsatları hazırlamak, gerekli teşvikleri uygulamak.
    • Tüm denizlerimizde en son teknolojileri kullanacak, yerli teknolojilerin de üretilmesini, gelişmesini sağlayacak, rekabet gücüne sahip tersanelerin kurulmasını, işletilmesini özendirmek, desteklemek.
    • Zaman geçirilmeden genç, süratli, taşıma kapasiteleri yüksek, en son teknolojileri bünyesinde taşıyan “Deniz Ticaret Filosu”na sahip olabilmek amacıyla iktisadi, sosyal, idari ve yasal her türlü önlemi almak, özel teşvikler uygulamak, yüklerimizin kendi gemilerimizle taşınmasını kurallaştırmak.
    • Gemi inşa sanayi, balıkçılık, deniz araştırmaları ve benzeri faaliyetler için ham, yarı mamul, mamul madde üretecek yan sanayi ve işletmelerin kurulmasını, gelişmesini özendirmek, desteklemek.
    • Açıklanan tüm konu ve önlemleri ilgilendiren ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeleri yapmak, gerekli değişiklikleri sağlamak, uluslararası örgütlenmelerde ve örgütlerde her türlü girişimde bulunmak.
  • Balıkçılığımızı iç talebi dahi karşılamayan kısır, çelimsiz, dağınık durumdan kurtararak iktisadi kalkınmamızın önemli bir girdisi haline getirecek aydınlatma, irşat etme, yönlendirme faaliyetlerinde bulunmak. Uzak deniz ve okyanus balıkçılığını özendirecek imkânları hazırlamak. Bunlar için:
    • Tüm kıyılarımızda halkımızın da katılımını sağlayacak balıkçılık, deniz ürünleri üretim, işleme ve ihraç işletmelerinin kurulmasını özendirmek, desteklemek.
    • Deniz kaynaklarımızın ekonomik değerlerini üretime katabilecek, koruyacak, çeşitli olumsuzluklardan ve çevre kirlenmesinden uzak tutacak teknolojik ve bilgi kapasiteleri yüksek işletmelerin kurulmasını desteklemek.
    • Balıkçılarımızın ihtiyaçları olan iş ve sosyal güvenlik sistemlerini, yurtiçi ve yurt dışı sigortacılık hizmetlerini en etkin ve gelişmiş duruma getirmek.
    • Barınak sanayini geliştirmek, gereken altyapı hizmetlerini yapmak.
  • Deniz tabanı, toprak altı, toprak içi deniz araştırmalarını yaygın ve etkin bir duruma getirmek. Buralardan elde edilecek hammadde ve mineralleri ve benzeri iktisadi değerleri, ekonomik kalkınmamıza kaynak ve yarar sağlayacak şekilde işlemek, işletmek, ihraç etmek. Bunlar için araştırma, inceleme ve üretim imkân ve kabiliyetlerini artıracak, denizüstü ve denizaltı platform yapımını, işletilmesini özendirip, desteklemek.
  • Kıyılarımızı; deniz ve deniz kaynaklarımıza açılan birer kapı, deniz ticaretimizin ve deniz ulaştırmamızın çağdaş bütün imkân ve kabiliyetlerine, teknolojilerine sahip üsleri, deniz ve denizcilik sanayimizin, tersanelerimizin, limanlarımızın, barınaklarımızın yapım, yerleşme ve işletme alanları durumuna getirmek. Bu yaklaşımla kıyılarımızın yeniden bilimsel etütlerini yaptırmak, jeofizik, morfolojik araştırmaları, tarihi ve kültürel değerlendirmeleri dikkate alarak her biri halka açık işletmeler şeklinde hizmet verecek “Deniz ve Deniz Kaynakları Üretim Birimleri” kurmak. Özetle, kıyılarımızda limansız ve üretim birimsiz bir yerleşme yerinin kalmamasına özen göstermek. Dış ticaret imkânlarının bulunduğu yerlerde liman kapasite ve teknolojilerini artırmak, serbest pazar bölgeleri kurmak.
  • Mavi Devrimin başarısı ve açıklanan hedeflere ulaşabilmesi Partimizin öncülerinin ve bu harekete katılanların gösterecekleri çabalara, özveri ve kararlılığa bağlı olduğu kadar kamu kurum ve kuruluşlarının elinde bulunan deniz, deniz kaynakları ve denizciliğimizle ilgili bütün limanların, tesislerin, tersanelerin, işletmelerin halkımızın sermayelerine ve varlıklarına ortak olacağı ve emekleriyle katılacakları, bilgilerini, becerilerini, deneyimlerini koyacakları “Halka Açık Deniz ve Deniz Varlıklarımız İşletmeleri”ne devredilmesi esasının kabul edilerek uygulanmasına bağlıdır.
  • “Mavi Devrim” Hareketi’nde kamunun görevi planlama, özendirme, destekleme, öğretim ve eğitim, yönlendirme ve denetlemedir.

 

Madenlerimiz

Madenlerimiz, milli varlığımızın ayrılmaz parçası ve unsurları. İktisadi kalkınmamızın itici gücüdürler. Doğal kaynak ve zenginliklerimize millet egemenliğinin bütün anlam ve kapsamı ile etkinliği bağımsızlığımızın bir şartı, toplumumuzun ve insanımızın refah ve mutluluğunun dayanağıdır.

 

Partimizin Maden ve Madenciliğimiz konusundaki hedefleri şunlardır:

  • Madenlerimiz vatandaşlarımızın her türlü güç, yetenek ve girişimcilikleri aracılığı ile iktisadi hayatımıza kazandırılmalı ve kalkınmamıza kaynak sağlamalıdırlar.
  • Madenlerimizin, enerji ve sanayi hammadde talebini ucuz, güvenli ve sağlıklı biçimde sağlamaları, halkımızın ihtiyaçlarını karşılamaları, kısa-orta-uzun vadeli plan ve programlarla uygun şekilde gerçekleştirilmelidir.
  • İşlenmiş, yarı mamul, mamul hale getirilmiş, Ulusal Pazarımızın ihtiyacı dışında madenlerimizin ihracatı özendirilmeli, desteklenmeli ve arttırılmalıdır.
  • Madenlerimiz çağdaş bilim ve teknolojiler doğrultusunda, kaynaklarımızın güç ve kapasitelerine uygun olarak yeniden ele alınmalı, geçmiş haksızlıklar giderilmeli, tamamen vatandaşlarımızın veya onların kuracakları işletmelerin, kooperatiflerin etkinliklerine bırakılmalıdır.
  • Karma ekonomi düşüncesinin esas olacağı ve madenlerimize gerçek bir anlam ve güç kazandırmayı ve bu alanda çalışanların refah ve mutluluğunu hedef alan Maden Devrimi – Gri Devrim gerçekleştirilmelidir.

 

Partimizin Gri Devrim’i gerçekleştirinceye kadar açıklanan hedefler doğrultusunda politikaları şunlardır:

 

Madenlerimiz ve doğal kaynaklarımız, kendi ulusal kaynaklarımıza dayanma ilkemizin temelini oluşturmaktadır. Yerli, ulusal sanayinin ihtiyacı olan hammadde girdisinin ucuza temini ve hammaddelerin işlenerek katma değeri yüksek ara mamul halinde ihracatı temel ekonomik amaçlardandır. Bu yaklaşımlarla:

  • Maden ve doğal kaynakların aranması, çıkartılması ve işlenmesi yabancı şirketlerin elinden alınacak ve millileştirilecektir.
  • Yerli sanayi kuruluşları madenciliğe teşvik edilecektir.
  • Kooperatifçilik esaslarına dayanarak maden köyleri kurulacak, geçimini madenlerden sağlayan ve kooperatif örgütlenmesine gitmiş köyler teşvik edilecektir.
  • Üniversitelere madencilik konusunda arama ve çıkartma teknolojileri geliştirecek şekilde fonlar tahsis edilecektir.
  • Üniversitelerden mezun olan maden mühendisleri kooperatif ve yerli sermaye ile ilişkilendirilecek, madencilik verimi arttırılacaktır.
  • Üniversitelerde Türkiye’nin yeryüzü şekli ve yapısı itibariyle karşılaşılacak arama ve çıkarma zorluklarını yenecek özgün teknoloji üretimi için çözüm bulunması sağlanacaktır.
  • Madenlerin işlenmesi, ara mamul haline getirilmesi için yerli sanayi özendirilecek, desteklenecektir.
  • Özel sektör ve kooperatiflerin yatırım yapamayacakları madencilik alanlarında devlet kuruluşları ön plana çıkacaktır.
  • Arama yapılmamış bakir bölgelerde maden araştırmaları yapılacaktır. Karadeniz, Güneydoğu, Tuz Gölü, Trakya, Ege Denizi’nde petrol ve diğer madenler aranacaktır.
  • Baraj, hidrolik santral, termik santral ve nükleer santral yatırımları ile istihdam ve ekonomik canlılık sağlanacaktır. Bunların aynı zamanda halkın katılımını ve desteğini arttıracak şekilde propagandası yapılacaktır.

 

Enerji

Partimizin Enerji konusundaki politikaları şunlardır:

  • Türkiye’nin enerji de dışa bağımlılığı ortadan kaldırılacaktır.
  • Petrole olan bağımlılığın azaltılması sağlanacaktır.
  • Sanayiye ucuz enerji girdi maliyetinin sunulması için gereken önlemler alınacaktır.
  • Enerji üretimi ve dağıtımında verimin arttırılmasına özen gösterilecektir.
  • Türkiye, petrol ve doğalgaza olan bağlılığını azaltmak yok etmek zorundadır. Bunun için potansiyelinden tam olarak yararlanmadığı hidroenerji yatırımlarını bir an önce yapacaktır.
  • Kömür üretiminin arttırılması ve çevre dostu termik santrallerde kullanılması gerçekleştirilecektir.
  • Gerektiğinde halkın kabul ve desteği ile en son teknoloji ile çevre riskleri minimize edilmiş nükleer santral yatırımları yapılacaktır.
  • Yenilenebilir enerji kaynaklarından özellikle güneş ve rüzgâr enerjisinden azami surette faydalanılacaktır. Bunun için gerekli araştırma faaliyetleri tamamlanıp, yerli teknoloji ile üretilmiş yüksek verimli cihazlar, ekipmanlar kullanılacaktır. Üretim ve dağıtım ile ilgili yasal düzenlemeler yapılarak özellikle yerel santral kurulacak ve küçük çaptaki yerleşim merkezleri ve küçük sanayinin enerji ihtiyacı yerel olarak sağlanacaktır.
  • Türkiye, denizlerle çevrili bir ülke olması itibariyle dalga enerjisi teknolojisini kendisi geliştirip fayda sağlayacaktır.
  • Aynı ulaştırma konusunda olduğu gibi, ülkenin “köprü” olma stratejisi enerji konusunda da geçerlidir. Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve Avrupa arasında enerji yollarının kilit ülkesi olunacak ve bunun getirdiği ekonomik, siyasi, askeri ve toplumsal-kültürel faydalardan azami surette yararlanılacaktır.
  • Baraj, santral, boru hatları vs. başta olmak üzere enerji yatırımları ekonomik kalkınma seferberliğinin ana kalemlerinden birisi olması itibariyle halkın katılımı ve desteği sağlanacak ve halka mal edilecektir.

Ulaştırma

Bir millet, ülkesinde kurup bilgi ve teknoloji ile geliştirip, yaygınlaştırdığı ulaşım ağları oranında hür, egemen ve çağdaş sayılır. Vatan toprakları üzerinde güvenle ulaşılamayan herhangi bir coğrafi yer veya alanın bulunması durumunda o ülkede milli birlik ve bütünlükten söz edilemez.

 

Partimizin Ulaşım Hizmetleri konusundaki politikalarının esası, güvenli bir taşıma sisteminin kurulup geliştirilmesine ve sürekli yenilenebilir bir çevre duyarlılığına dayanır. Bu hizmetler, iktisadi ve sosyal kalkınmayı desteklemeli, dar boğazlar oluşturulmamalı, ulusal ve uluslararası ticareti kolaylaştırıp, etkin kılmayı, katma değer üretmeyi, ödemeler dengesini zorlaştırmamayı öngören politikaların üretilmesini gerektirir. Bu yaklaşımla:

  • Ulaştırma yatırımı olmadan kalkınma mümkün değildir. Ulaşım yolları ülkenin damarlarıdır. Ekonomi, siyasi, askeri ve toplumsal-kültürel gelişimde önemli rol oynar. Türkiye’de karayolu dışındaki diğer yollar ihmal edilmiştir. Öncelik sırasına göre demiryolları, denizyolları, havayolları ve karayolları yatırımları yapılması zorunludur. Üç strateji güdülecektir:
    • Ticari ve sanayi açısından gelişmiş bölgeleri iç ve dış pazarlara bağlayacak ve rekabet avantajı yaratacak yolların tasarlanması, sanayi bölgeleri arası mal akışına göre ulaşım ağı ve yatırımları planlanacaktır.
    • Azgelişmiş bölgelerin diğer bölgelerle bağlanması. Sanayi ve sermaye pazara yakın olmak ister. Geri kalmış bölgeler yolları ile bağlanırsa pazar haline gelirler ve yatırımları da çekerler. Bu sermayenin ve yatırımların tüm coğrafyaya homojen yayılımını, dolayısıyla toplumsal barışı ve birlikteliği sağlayacaktır.
    • İpek Yolu’nun yeniden yaratılması ve Türkiye’nin Doğu pazarlarına bağlanması.
  • Demiryolu ağı son derece yetersizdir. Ulaşımda verim ve düşük maliyet, güvenlik ve hız, yüksek kapasite ve süreklilik sağlamak demiryolları ile mümkündür. Mal ve ürün taşımacılığı yanında yolcu taşımacılığı da demiryolu ile yoğun olarak yapılacaktır.
  • Kıyı taşımacılığı ile büyük sanayi ve ticaret şehirleri birbirine bağlanacaktır.
  • Limanlar inşa edilecek, mevcutların kapasiteleri arttırılacak, modernize edilecektir.
  • Deniz ticaret filosu geliştirilecek, güçlendirilecektir.
  • Hedef, Türkiye’nin iç ve dış ticaretinde denizyolu taşımacılığını %100 yerlileştirmektir. Sonraki aşamada uluslararası taşımacılıkta jeostratejik konumumuzun hak ettiği yatırımlar yapılmalıdır. Bu nedenle: Yolcu taşımacılığı yükü kıyı şeritlerinde karayollarının üzerinden alınıp, denizyollarının üzerine verilecektir.
  • Limanlar, kara, deniz ve havayolları ile ilişkilendirilip, ağ tamamlanacaktır.
  • Karayolları yatırımlarında ana kriterler şunlar olacaktır: Çift şeritli yol ve sinyalizasyon, büyük şehirlerarasında ücretsiz otoban, demiryolu ve denizyolu ile ulaşılamayan bölgelere ulaşım, trafik mühendisliği ile yol verimsizliği ve trafik problemlerinin azaltılması.
  • Havayolu taşımacılığında özel havayolu şirketlerinin özendirilmesi ve teşviki ana politika olacaktır.
  • Denizyolu, demiryolu, tersane, köprü, liman, gemi yapımı vs. ile istihdam ve ekonomik canlanma ve büyüme sağlanacaktır. Halkın desteği ve katılımı sağlanıp, ulusal bir amaç ve heyecan haline getirilecektir.
  • Türkiye’nin jeostratejik konumu itibariyle Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve Avrupa arasındaki köprü rolünü oynamak ve bundan ulusal çıkarlar doğrultusunda yararlanmak ulusal stratejilerimizdendir. Bundan dolayı, bu stratejisini demir, kara, hava ve denizyolları ağı ile örtüştürmek zorundadır. Bu ulaştırma ağlarını nitelik, nicelik ve konum olarak doğru yapılandırabilirse, çok önemli ekonomik, siyasi, askeri ve toplumsal-kültürel kazanımlarda bulunabilecektir.

 

Haberleşme ve İletişim

Vatandaşlarımızın ülke ve dünya sorunları hakkında bilgi sahibi olmaları, haberleşmeleri en doğal haklarıdır. Siyasi iktidar ve bürokrasi, vatandaşlarımızın bu hakkını kullanabilmesi için gerekli tüm tedbirleri almakla mükelleftir. Haber alma özgürlüğünün ve haberleşme güvenliğinin en yüksek teknolojilerle sağlanması devletin görevidir.

Ülkemiz, bölgemiz, Türk Dünyası ve diğer bölgelerde doğru ve güvenilir haberleşme imkânını tesis etmelidir. Bu amaçla hedef, yüzde yüz Türk yapımı uyduları Türkiye’den fırlatabilme bilgi ve teknolojik altyapısına kavuşmaktır.

 

Partimizin Haberleşme ve İletişim Hizmetleri konusundaki politikaları şunlardır:

  • Türk Uzay Ajansı kurularak Türk dünyası ile ortak uzay, uydu haberleşme konularında çalışmalar başlatılacaktır.
  • Eurovision benzeri Asiavision kurularak Asya ülkelerinin birbirlerinden haber ve görüntü akışı sağlanacaktır.
  • Yabancı ajansların bizi haber yapmalarını beklemeden Türkiye ürettiği her türlü ürünü istatistikî veri haline getirerek dünya kamuoyunun bilgisine sunacaktır. Böylelikle bugünkü haber konularımızdan çok daha fazla, farklı ve anlamlı konuların gündeme girmesi sağlanacaktır.
  • Haberleşme özgürlüğü ve güvenliği en üst seviyede sağlanacaktır.
  • Kişilerin özel hayatlarının mahremiyeti her türlü saldırıdan korunacaktır.
  • İletişim ve haberleşme sektörü stratejik bir alandır ve milli menfaatlere aykırı düşen her türlü özelleştirme, yabancılaştırma uygulamaları geçersiz sayılacaktır.
  • TV ve radyo yayınları yalnız eğlence aracı değildir. TV ve radyolardan eğitim, kültür, sanat alanlarında da yararlanılması esastır. Milli ahlâka, milli vicdana uygun yayınlarla toplumun bilgi, görgü, sanat ve estetik anlayışlarının gelişmesine katkıda bulunacak yayınlar esastır.
  • Senelerdir ihmal edilen, Türk kültürünü konu alan belgesel, dizi, drama, sinema yapım ve yayınlarına öncelik ve ağırlık verilecektir. Çizgi film konusunda dünya piyasalarına hitap edecek yerli yapımlar teşvik edilecektir.
  • Uydu yayınlarıyla ülkemize sokulan kökü içerde veya dışarıda her türlü zararlı yayınlarla teknolojik olarak mücadele edebilme imkânlarına kavuşulacaktır.
  • Türk dünyasının kültürel birlikteliğini ortaya çıkaracak organizasyonlar yapılacaktır. “Türk Dünyası En iyi Yazar Ödülü” – “Türk Dünyası En İyi Sinema Filmi” – “Türk Dünyası Gazetecilik Ödülü” – “Türk Dünyası En İyi Tiyatro Eseri Ödülü” – “Türk Dünyası En İyi Şairi” – “Türk Dünyası En İyi Bilimadamı” seçilip törenlerle ödülleri verilecektir.

 

Turizm

Turizm, çeşitli sanayi ve hizmet sektörlerini harekete geçirme, istihdam yaratma ve katma değer sağlama kapasitesine ve özelliklerine sahip bulunmaktadır. Bu bakımdan iktisadi kalkınmamızın kaynak üreten bir sektörüdür.

 

Turizm ayrıca tarihi ve kültürel mirasımızı, gelenek ve göreneklerimizi tanıtmanın, korumanın ve geliştirmenin önemli ve vazgeçilmez bir aracıdır. Turizm, hayat tarzımızın önemli özelliklerini bünyesine alabilen, bu niteliği ile başka toplumlarla, halkımızın yakın temasını sağlayan, karşılıklı ilişkilerinin gelişmesine yardımcı olan bir hizmet sektörüdür.

 

Sağlık

Partimizin Sağlık konusundaki hedefleri şunlardır:

  • Milletimizin akıl ve beden sağlığını korumak ve güçlendirmek.
  • Türk milletinin yaşadığı her yerleşim birimini, ev, iş tüm açık ve kapalı mekânları sağlığın, temizliğin, maddi ve manevi güzelliğin, bilim ve teknolojinin ve milli kültürün örneği durumuna getirmek.
  • Böylece, her yaştaki vatan evlatlarını, çevre şartları ne olursa olsun, yeryüzünde yaşayan en sağlıklı, en az hastalanan insanlar haline getirmek.
  • Sağlık sorunu olan insanlarımızın ise, sağlık hizmeti sunan kurumlara en kolay ve kısa sürede ulaşmasını, en kaliteli sağlık hizmetini süratle almasını ve kurumdan sağlığına kavuşmuş, yüzü gülerek ayrılmasını sağlamak.
  • Böylelikle, insanlarımızın güçlü bir milletin parçası olmakla övünen, büyük insanlık ailesine ışık tutan sağlıklı, mutlu, sevgi dolu ve özgüvenli bireyler olarak yaşamasını sağlamak.

 

“Türkiye Sağlık Cumhuriyeti Projesi”, beş yıl sonunda bütünüyle ve eksiksiz olarak hayata geçirilecektir. “Türkiye Sağlık Cumhuriyeti Projesi” ile ülkemizde sağlık hizmetleri alanında, düşünülüp değerlendirilmemiş hiçbir ekonomik kaynak, çözülmek üzere projelendirilmemiş hiçbir sorun, tamamlanmamış hiçbir yatırım ve hiçbir atıl insan gücü bırakmamak amaçlanmıştır.

 

“Milli Sağlık Vakfı” derhal kurulacak ve ilk iş bu vakfa olabildiğince çok sayıda ve güçlü kaynaklar sağlamak olacaktır. Bu vakıfta, halkımızın doğrudan temsil edilebilmesi için en küçük yerleşim birimi olan her mahallede, o mahallenin muhtarlığında bir “Sivil Sağlık Örgütü” oluşturulacak, bunun başkanı gönüllülük esasına dayanarak o mahallede oturan bir doktor, o ilçenin kaymakamı tarafından tayin edilecek veya otomatikman o mahallenin Aile Hekimi, Sivil Sağlık Örgütü’nün de başı olacaktır. Diğer bir üye sağlık ocağı doktoru yoksa, sağlık evi hemşiresidir. Kalan dört üyenin üçü halktan kişiler ve muhtarın kendisidir.

 

Türkiye’nin hedeflenen sağlık düzeyine ulaşması için bu vakfı; vatandaşlarımızın tümünü kapsayan genel sağlık sigortası kasasına akacak öncelikle yurtdışı sonra yurtiçi gelir kaynakları, fonlar, iratlar, işletmeler ve halkın sırtına yük teşkil etmeyecek primler ile beslemek gerekmektedir. Gelir kalemleri arasında en başta yer alacak olan kaynak yurtdışına sağlık hizmeti ihraç etmek olacaktır. ABD de ve AB ülkelerinde, sağlık güvencesi (sigorta) sistemlerinin iflasına yol açan, bu ülkelerde maliyeti çok yüksek olan ağız-diş sağlığı, estetik, genel, kalp, beyin ve sinir cerrahisi dallarında Batı ülkelerine, bu branşlar ve diğer tüm tıp alanlarında; Kafkas, Balkan, Ortadoğu, Afrika ve diğer bütün bölge ülkelerine “Türkiye Sağlık Cumhuriyeti” hizmetlerini en üstün kalitede ve en uygun şartlarda pazarlamak öncelikli işimizdir. Bu pazarlama yapılırken diğer Türk Devletleri ile sinerji içinde, ekonomik, bilimsel ve kültürel köprüler oluşturularak hareket edilecektir. Bu kardeş devletlerle yapılacak iş birliği, sağlık alanında da çok önem verdiğimiz bir konudur.

 

 “Milli Sağlık Vakfı”nda toplanan gelirler ile:

  • Metropollerde beş yıldızlı hastane sayısı öncelikle satın alma yoluyla süratle arttırılacaktır. Devasal boyutlarda büyük tam donanımlı hastaneler kurulacaktır.
  • Metropollerde mülkü “Milli Sağlık Vakfı” tarafından sağlanan, her 3000 kişi için bir “Aile Hekimi” muayenehanesi kurulacak. “Aile Hekimliği Uzmanları” ordusu süratle arttırılacak, mevcut pratisyen hekimlerden arzu edenler, bu kadronun yanında istihdam edilerek, üç yıl içinde onlara da uzmanlık imtihanı uygulanacaktır.
  • Metropollerde koruyucu hekimlik, sağlık ocaklarında pratisyen hekimler tarafından yapılmasına devam edilecektir. Birincil görevlerinden kalan vakitte bu hekimler de arzu ettiklerinde ve talep olduğunda poliklinik yapabileceklerdir. Mevcut heyet raporları üzerinden reçete tekrarı yapmak hiçbir hekimin görevi değildir. Heyet Raporu süresi hastalığın cinsine göre uygun sürelerde tekrarlanmak ve ilaçlar ve dozajları ihtiyaç halinde yine heyet vasıtasıyla belirlendikten sonra şu an çalışmakta olan sigorta ve emekli sandığı sistemi üzerinden ilaçlar Nüfus Cüzdanı beyanı ve fotokopisinin teslimi ile, kutuyla değil, sayı ile hastaya veya yakınına eczane tarafından verilecektir. Her bir hastanın (sağlık güvencesi olsun, olmasın) müracaatı sırasında eczane tarafından hastaya “Milli Sağlık Vakfı E-Kartı” da verilecek, her ilaç aldığında bu kart ile takip edilecek, kişinin sağlık ve tüm vatandaşlık özgeçmişi otomatik olarak güncellenecek, gerektiğinde bu kart ilgili yetkili memurlarca değerlendirilebilecektir. Bu kart yenilenen nüfus cüzdanlarının yan bölümü şeklinde “Ziraat Bankası” tarafından bir aylık gelir düzeyi ile sınırlı kredi kartı özelliğini de taşıyacaktır. Böylece hem bu bankanın pazar payı arttırılıp, rekabet şansı sağlanarak yok edilmesi engellenecek, hem de yenilenen kartlar sübvanse edilip bu sistemin kuruluş maliyetinin adeta olmaması sağlanacaktır. Kartla ilgili bir diğer husus da, her yıl bir (l) YTL olan “Sağlık Vakfı Yaşatma Payı”nın verilmiş olup olmadığının her ilaç alımında denetlenebilecek olmasıdır. Genel Sağlık Sigortası Primleri ise parti programımızın vergi politikalarında olduğu gibi üretime göre değil, tüketime göre halkımızın sırtına ek bir yük yüklemeden düzenlenecektir.
  • Atalarımızın canları pahasına yurt edinip muhafaza ettikleri ve bize emanet ettikleri, ancak yeterli çalışmayı gerçekleştiremeyip ihmal ettiğimiz kutsal vatan topraklarına bugün hizmet götürmeleri için tayin ettiğimiz evlatlarımız, çok özel istisnalar dışında kendilerini bir süre sonra sürgün edilmiş gibi görmekte ve hissetmektedirler. Bunun sonucunda, büyük bölümü ya bu görev yerinden her türlü imkânlarını değerlendirip kaçmak için çaba harcamakta ya da depresyona girip, kendilerine ve topluma faydasız veya en azından verimsiz bireyler haline gelmektedirler. Kendince şanslı olan bir kısmı ise, “madem bu kötü koşullarda yaşayacağım, bari bu süre içinde yapabildiğim kadar sermaye biriktireyim” düşüncesiyle, yöre insanının mesleği ile ilgili beklenti ve ihtiyaçlarını mevcut sistemin sınırları içinde olabildiğince değerlendirmeye çalışmaktadır. Bunlar yüzleşmemiz gereken gerçeklerdir. Yüzleşmediğimiz sürece de devam edip gidecektir. Suç aranacaksa, bunu kurban ettiğimiz evlatlarımızda değil, bize emanet edilen bu topraklarda, Türk inkılâbını tamamlayamamızda aramalıyız.
  • Mevcut durum kabul edilemez. Bu hal böyle sürüp gidemez. 1938 de kalınan yerden tekrar başlanarak, her şey yeniden yapılandırılarak, bu gidiş mutlaka tersine çevrilecektir.
  • İlçelerde de bu modelin biraz ufağı uygulanacak, kasaba ve köylerdeki her 3000 nüfusa düşen sağlık ocaklarına bağlı il ve ilçelerde bu büyük kompleks yerleşimlerde oturan hekimler ve hemşireler birer haftalık rotasyonlarla yollanacaktır. Böylelikle, tayin edilen görevliler hayat tarzlarını değiştirme zorunda kalmadan gittikleri her yerde bilgi ve sevgi ile hizmet verecekler, aile düzenlerini, bilimle ve sosyal çevreleri ile bağlantılarını bozmadan hayatlarını sürdüreceklerdir
  • Ayrıca, her köyden hanım gönüllüler istenecek, bölge başhekimlik heyeti tarafından uygun görülenler, bir sene teorik ve pratik kurs sonucunda başarılı olduğu takdirde kendi köyüne onbeş senelik bir süre için kalıcı ebe hemşire olarak tayin edilecektir.
  • Sağlık alanında kullanılan tüm araç-gereç, aşı ve ilaçların akılcı ölçülerde azami olarak yerli üretilmesini ve ihraç edilmesini her şart ve durumda mutlaka gerçekleştirmek, bunun için bilim ve teknolojiye öncelik tanımak gerekmektedir. (AR-GE Sağlık Projesi) Bu maksatla, devlet ve özel sektör olarak, araştırma ve geliştirme (AR-GE) çalışmalarına TÜBİTAK kontrol ve önderliğinde çok büyük önem ve yer verilecek, bu konuda yapılan özel girişimlerin önü her türlü kolaylık (vergisizlik, teşvikler v.b.) sağlanarak açılacaktır.
  • Teşhis ve tedavi alanında, her konuda AR-GE çalışmaları yapmanın, özellikle de gelecekte sağlık hizmetlerinde en önemli yeri tutacağını öngördüğümüz “Gen Mühendisliği” ve “Nanoteknoloji” alanlarında özel bir çalışma birimi oluşturarak, hastalıkları ortaya çıkmadan veya mikro düzeyde tespit edip, yok etmek için bugünden teknoloji ve bilgi üretmenin, bizi sağlık alanında 2023 yılında ulaşmayı arzu ettiğimiz seviyeye taşıyacağını düşünüyoruz.
  • Deprem gibi doğal afetler yaşandığında, Türk Ordusu’nun bünyesinde daha önceden hazırlanmış sağlık ekiplerinin önderliğinde, olağanüstü sağlık organizasyonunu süratle devreye sokabilmenin, milletimizin beklenmeyen tehditler karşısında ölümünü azaltmak için çok değerli olacaktır. Bunun plan ve tatbikatları her yıl yapılacaktır.
  • “Türkiye Sağlık Cumhuriyeti Projesi”; sermayenin, bilginin, becerinin, aklın ve teknolojinin içinde yer alacağı ülke çapında bir örgütlenme modeliyle, sağlık hizmetlerinin bütün vatandaşlarımıza eşit, sürekli, dengeli, uygun, kolay, ucuz ve şansa yer bırakmayacak tarzda, etkin ve verimli şekilde ulaşmasını sağlayacak şekilde hazırlanmıştır.

 

Milli Eğitim

“Eğitimdir ki, bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır veya bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder…” (1925) – “Eğitimin gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha ziyade memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, müspet, atılgan, başladığı işleri başarabilecek yetenekte, dürüst, muhakemeli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri yenmeye hazır ve güçlü gençler yetiştirmektir…” (1928) – “Eğitim ve Öğretimde uygulanacak yol, bilgiyi insan için fazla süs, bir zorbalık aracı yahut medenî bir zevkten ziyade maddî hayatta başarılı olmayı sağlayan pratik ve kullanılması mümkün bir cihaz haline getirmektir…” (1923) Mustafa Kemal ATATÜRK.

 

Millî Eğitimin Amacı: Düşünce, tutum, davranış ve eylemlerinde özgüven ve erdem sahibi; millî ve manevî değerlerle, tarihî ve kültürel mirasa, Cumhuriyete, İnkılâplara, Atatürkçü Düşünceye bağlı; vicdanı ve fikrî hür; girişimlerinde, görevlerinde, çevrelerinde dürüst, çalışkan, bilgi ve teknoloji üreten ve kullanan, cesur ve özverili vatandaşlar ve sayılan bu nitelik ve yeteneklerini sürekli geliştiren nesiller yetiştirmektir.

 

Millî Eğitimin Hedefi: Halkımızın tamamını Atatürkçü Düşünce doğrultusunda çağdaş eğitim ve öğretim imkânlarına kavuşturmak, bilgi ve teknoloji ile donatmak, eğitim ve öğretimin her alanında, her düzeyinde ve her kademesinde kalitenin yükseltilmesini sağlamak, öğretmenleri, öğretim üyeleri ve görevlileri, kısaca tüm eğitim ve öğretim topluluğunu toplum içinde hakları olan onur ve saygınlığa, iktisadî ve sosyal imkânlara ulaştırmak, okumuş ve yetişkinlerin cehaletine, taklitçiliğine ve güvensizliklerine son verecek önlemleri almaktır.

 

Millî Eğitim Politikalarının başarısı bazı şartlara bağlıdır. Bunlar:

  • İzlenen politikalar halkın büyük çoğunluğunca kabul edilmeli, özümsenmeli, güven sağlamalı, halkın maddî ve manevî katılımını ilke kabul edip, uygulanmalıdır.
  • Toplumun sahibi bulunduğu tarihî ve kültürel mirasa özen gösterilmeli, başarılı uygulamaları dikkate alınmalı ve buna uygun modeller geliştirilmeli, çağdaş bilgi ve teknoloji donatımına özen gösterilmeli, çağdaş bilgi ve teknoloji üretimine yönelmelidir.
  • İstikrarlı olmalıdır. (Gelecek 15-30-45 yıllık süreçlerdeki oluşumları, gelişmeleri öngörerek hazırlanmalı, gelip-geçici, cazip, taklitçi girişimlerden kaçınmalı, siyasî iktidarla değişen tutum ve davranışlardan kaçınılacak önlemleri kendi içerisinde almalıdır.)

 

İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur. İlköğretim üç aşamadan oluşur, 12 yıldır. Devlet okulları tarafından verilir. İlköğretim parasızdır. Anaokulları, kreşler dışında ilköğretim ile doğrudan ve/veya dolaylı şekilde ilgili olan ve bu eğitimi veren bütün özel okullar millileştirilir.

 

Yüksek Öğretim

  • Yüksek Öğretim, meslek, sanat, teknik okullar, eğitim veren araştırma merkezleri ve enstitüler ile üniversitelerden oluşan bir bütündür. Yüksek öğrenim süresi altı yılı geçemez, paralıdır.
  • Meslek, sanat, teknik okullar ile eğitim veren araştırma merkezleri ve enstitüler öğrenim ve eğitim sürelerine bakılmaksızın Üniversiteler çatısı altında toplanır, üniversitelere bağlı olarak çalışırlar.
  • İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Adana Çukurova Üniversitesi, Van Üniversitesi, Harran Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi dışında kalan bütün üniversiteler, Vakıf Üniversiteleridir. Bunlar en kısa sürede aşağıda belirtilen esaslar içersinde Vakıf Üniversiteleri hukuk düzenine dönüşeceklerdir.
  • Üniversiteler özerk, bilimsel, idarî ve malî özerkliğe sahip kurumlardır.
  • Vakıf Üniversiteleri öncelikle yerel yönetimlerin, halkın ve üniversite çevresinin, gönüllü kuruluşlarının ve şahısların maddî ve manevî imkân ve katkılarıyla kurulur.
  • Devlet ve Vakıf Üniversitelerinin bu faaliyetleri “Millî Eğitim ve Öğretim Yüksek Konseyi” tarafından belirlenir.
  • Vakıf Üniversitelerine yapılacak devlet yardımı, her yıl açılacak ve alınacak sonuçları kamu ve özel hizmetlerde esas alınacak, “Devlet Sınavları” başarı puanlarına, uluslararası bilimsel ve teknolojik etkinliklerine bağlı olarak yapılır
  • “Millî Eğitim ve Öğretim Yüksek Konseyi” Millî Eğitim Bakanı başkanlığında, bütün üniversite rektörlerinin katılımıyla oluşacak, devamlı ve sürekli bir kurumdur. Yüksek Öğrenimle ilgili tüm hukukî düzenlemeleri ilgilendiren kanunların, tüzüklerin hazırlanması, malî, idarî, eğitim ve öğretimle ilgili sorunların çözümü bu kurumca yapılır.

 

Öğretmenlerin Yetiştirilmesi

  • İlköğretim ve meslek, sanat ve teknik yüksek öğretim öğretmenlerinin tamamı yukarıda adları yazılı Devlet Üniversiteleri tarafından yetiştirilir.
  • İlköğretim ve meslek, sanat ve teknik yüksek öğretim kadrolarında görev alacak öğretmenlerin maaşları, özlük ve sosyal hakları özel kanunlarla belirlenir. Vakıf Üniversiteleri’nde görevli öğretim üyelerinin ve elemanların maaş, özlük ve sosyal hakları Devlet Üniversiteleri’nde çalışan öğretim üye ve elemanlarından fazla olamaz.
  • Bütün öğretim kademelerinde ve üniversitelerde öğretim üye ve elemanları ile öğretmenlerin bilgi ve teknoloji üretimlerine katkıları oranında ve yaptıkları araştırmalar da dikkate alınarak ek malî, özlük ve sosyal haklarla ödüllendirilmesi esastır.

 

Gençlik

Müdafaa-i Hukuk Hareketi anlayışına göre; Türk inkılâbının gerçek nedenlerini, fikirlerini, oluşumunu anlayan ve benimseyen, Atatürkçü Düşünce doğrultusunda bir hayat tarzını kabul ederek, uygulayan herkes gençtir. Genç, açıklanan düşünceyi şuurlaştıran ve gelecek nesillere ulaştıran kimsedir. Bu yaklaşımla 15-20 yaşındaki bir yobaz ihtiyardır. Yetmiş yaşındaki bir idealist de güçlü bir gençtir. Gençlik, geleceğimizin güvencesidir.

 

Milli varlığımızın korunması, geliştirilmesi, devamı ve bekası gençlerimizin geleceğe olan ümitlerine, beklentilerine, bu ümit ve beklentileri gerçekleştirme azim ve kararlılıklarına bağlıdır.

 

Çeşitli sebepler ve olumsuzluklar sonucu tarihinden koparılmış, içinde yaşadığı toplumun siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel, teknolojik hayatından soyutlanmış, yaşadığı çevrenin oluşumlarından, etkinliklerinden yoksun bırakılmış, sürekli ve ardarda gelen sorunlarla karşı karşıya bırakılmış gençliğin ne kendisine, ne ailesine ve ne de milletine bir yararı olamayacağı yadırganamaz.

 

Bir toplumun geleceğini risk ve tehdit altına sokmasının ve hatta bilmeden yok etmesinin en kestirme ve kesin yolu gençliğini küçümsemesi, kötülemesi, gençliğin meydana getirdiği potansiyel kuvveti dikkate almaması ve bu büyük gücün boşuna harcanmasına seyirci kalmasıdır.

Sağlıksız, eğitimsiz, işsiz ve özellikle mefkûresiz, idealsiz her genç, gelecek on yılların sağlıksız, cahil, her görüşe ve her tehdide açık, işe yaramaz güçsüz ailelerinin kaynağını oluşturur.

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketi gençlerimizin sağlıklı, eğitim imkânlarına kavuşmuş, iş sahibi insanlar olarak yetişmelerini en önemli milli sorunların başında kabul eder. Bu yaklaşımla, gençlerin milli, manevi, kültürel değerlerle, çağdaş bilgi ve teknolojilerle donatılmış olarak yetişmelerini, eğitilmelerini, toplumun gelişmesini, ilerlemesini sağlayacak bütün oluşumlara, etkinliklere katılıp, karar sahibi olmalarını, toplumla bütünleşmelerini, sağlıklı, güvenli bir ortam içerisinde bilgi, yetenek ve becerilerini artırmalarını ve bunlara uygun iş ve çalışma imkânlarına kavuşmalarını kısaca geleceğin refah içinde mutlu Türk toplumunun hazırlayıcıları olmalarını temel ilke kabul eder.

 

Gençlik ile ilgili hedef ve politikalardan bazıları şunlardır:

  • Atatürkçü Düşünce doğrultusunda milli çıkarlarımızı ve amaçlarımızı gerçekleştirecek “Gençlik Örgütleri”nin kurulmasını özendirmek, desteklemek. Bunun için, mahalle, köy, kasaba, şehirlerde “Gönüllü Gençlik Dernekleri”nin kurulmasına öncülük etmek, bunları her vasıta ve imkânlarla aydınlatmak elde edilen sonuçları yurt içinde ve yurt dışında geliştirmek.
  • Gençliğin eğitim ve öğretim, sağlık, sosyal güvenlik, işsizlik, çalışma eksikliği gibi risklerini karşılayacak, evlenme, iş yeri kurma, işletme gibi durumlarını güvenliğe alacak “Gençlik Güvenlik Sigortası” sistemini özendirip, desteklemek.
  • Gençliğin eğitim ve öğretim başta olmak üzere çeşitli kamu ve özel hizmetlerden yararlanabilmesinin, yurt, barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarının karşılanmasının gerektirdiği iktisadi imkânları, kredileri sağlayacak “Gençlik Kredi Kurum ve Kuruluşlarının” kurulmasını oluşturulmasını özendirmek, desteklemek, Gönüllü Gençlik Derneklerinin bu kuruluşlara katılımlarını sağlamak. Halkın, yerel yönetimlerin, Sivil Toplum Örgütlerinin açıklanan konuda aydınlatılmasıyla bunların güç birliği yaparak sistemi bir Banka şekline dönüştürerek “Gençlik Bankası” kurulmasını gerçekleştirmek.
  • Zihinsel ve bedensel özürlü çocuklarımızın, gençlerimizin sağlık, eğitim ve öğretim alanındaki ihtiyaçlarını, yetenek ve becerilerini geliştirecek yeni modeller ortaya koymak, bu modellere “Gönüllü Gençlik Derneklerinin” öncülüğünde halkın, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin katılımlarını sağlamak.
  • Gençlerin boş zamanlarını değerlendirmeleri, fiziki, sosyal, psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaları fırsat ve imkânlarını hazırlayacak girişimlerde bulunmak, bu girişimleri kurumlaştıracak önlemler almak, sistemler geliştirmek.

 

 

Çalışma Hayatı

Çalışma Hayatının Esasları üç temel düşünceyi ve bu düşüncelere bağlı önerileri kapsar. Bunlardan; Birincisi; Toplumda huzur, barış, güvenlik ve istikrar içinde varlığını devam ettirecek ve başta ülke kaynak ve zenginliklerinin verimli kullanılması olmak üzere iktisadî gücün ve diğer millî güç unsurlarının dengeli bir şekilde gelişmesini sağlayacak çalışma düzeninin kurulmasıdır. İkincisi; Bireylerin serbest iradeleriyle üretim sürecine katılma imkânlarının hakça ve şartlarının insan hak ve özgürlüklerine yakışır biçimde hazırlanmasıdır. Üçüncüsü; Üretim sürecinde çalışmaları, çabaları, faaliyetleriyle yer alan bireylerin (işçilerin, emekçilerin) ücret, iş, sosyal güvenliklerini sağlayacak ve onların mutlu olmalarının yol ve yöntemlerini gösterecek önlemlerin alınmasıdır.

 

“Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.” Çalışma, Türk vatandaşlarının var oluş nedeni, onurları ve görevidir. Çalışma hayatı bir çatışma, sürtüşme, üretimi engelleyen, durduran, zarar veren rekabet alanı değil, tam aksine barışı, uzlaşmayı, üretimi artıracak kaliteyi yükseltecek, bir dayanışma ve paylaşma alanıdır. Bunun için:

  • Çalışanların elde edilen gelirden (üretim bazında) adil pay almaları,
  • Devlet-Özel Sektör-İşçilerin sürekli diyaloglarına açık bir sistemin geliştirilerek çalışma hayatını düzenleyici, sürekli istikrarı, dayanışmayı, paylaşmayı esas alan önlemlerin hayata geçirilmesi,
  • Üretim ve bütün özlük ve sosyal hakların iş, liyakat, verim ve kıdem karşılığı olarak belirlenip, artırılması, fiyat artışlarına karşı korunup, güvence altına alınması,
  • Çalışanların sürekli eğitimleri, bilgi ve teknoloji ile donatılmaları, bilgi ve teknoloji üretir duruma getirilmeleri,
  • Tüm çalışanlar ve/veya çalışamayacak durumda olanlar için doğru, istikrarlı, geleceğe yönelik ayırımsız ve kendi kendisini yenileyip, büyüten ve geliştiren tek bir sosyal güvenlik sisteminin kurulup işletilmesi, gerekir.

 

İşsizlik ve Tam İstihdam

Dar anlamda tam istihdam, “bir ekonomide çalışma istek ve yeterliliğinde olup da kendisiyle aynı beceri sınıfındaki iş gücü için geçerli ücret düzeyinden çalışmayı kabul eden herkesin iş bulabildiği durum demektir…” Geniş anlamda tam istihdam “emekle birlikte sermaye ve doğal kaynakların da tam kapasiteleriyle çalıştırılmalarını, ekonomide boş duran kaynak bulunmamasını ifade eder…”

 

Partimiz, “Tam İstihdamı” iktisat politikasının en önemli araçlarından biri; iktisadî kalkınmanın da hedefi olarak kabul eder.

 

İktisadi Kalkınma Politikaları ve İnsan Kaynakları Politikaları  uygulandığında İşsizlik yok edilecek ve Tam İstihdam sağlanacaktır.

 

Çevre

Müdafaa-i Hukuk Hareketi insanı, toplumsal, doğal, moral (psikolojik) ve fiziki varlıklarıyla bir bütün kabul eder. Çevre anlayış ve yaklaşımı da bu bütünlüğü yansıtır. Bu harekete göre Çevre, insanın toplumsal, doğal, moral (psikolojik) ve fiziki varlığının ve bunlar arasındaki ilişkilerin, etkileşimlerin tümüdür.

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketi’nin amaçlarının başında yaşayan ve doğmamış olan Türk nesillerinin toplumsal, doğal, moral (psikolojik) ve fiziki varlıklarının her türlü tehdit ve tehlikelerden korunması ve bu doğrultuda vatandaşların aydınlatılması, irşat edilmesi ve yönlendirilmesi gerekir. Bugün, insanımızın toplumsal varlığı her türlü çözümleyici, gerici, bölücü, yıkıcı tehlikelere açık durumdadır. Bu durumun en önemli nedeni, Atatürkçü Düşünce’nin toplumumuzu meydana getiren bireylerine verdiği özgüvenin ve çağdaş, ileri, yüksek bir toplum olma aşkının ve kararlılığının yıpranması ve tehdit altına girmesidir.

 

Yüce Atamızın aramızdan ayrılarak sonsuzluğa yürümesinden sonra, eğitim başta olmak üzere çeşitli yol ve yöntemlerle, dış kaynaklı propagandalarla, yabancı olan her düşünceye, her üretime aşırı hayranlıkla, ideolojik yaklaşımlarla, taklitçilikle bireyin ve toplumun tarih şuuru yok edilmeye çalışılmış, Türk Milletinin binlerce yıllık tarihini meydana getiren her davranış, her eylem, her olay ve her oluşum cehalet, kuşku, garez, küçümseme ve inkâr bulutları arasında kaybedilmeye uğraşılmıştır. Temel kültür unsurlarımızı meydana getiren dilimiz, inançlarımız, müziğimiz, folklorumuz, geleneklerimiz ve törelerimiz ne olduğu belirsiz mozaik ve etnik kültür tezleri, politika ve uygulamalarıyla özünden, bütünlüğünden koparılmaya girişilmiş ve açıklanan unsurların gelişmesine engel olunarak gelecekte köksüz, dilsiz, müziksiz, geleneksiz bir toplum yaratılmak istenmiştir. Siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel, bilimsel ve teknolojik hayatımızda, bireylerin güvenlik, sağlık, eğitim gibi doğrudan varlığını ilgilendiren ihtiyaç ve konularda güvensizlikler artmış ve yaygınlaşmıştır. Bütün bunların sonucu olarak toplumsal varlığımızda dayanışma ve uzlaşma yerini bireysel, günlük çıkar ve çatışmalara bırakmış ve Türk insanının özgüveni üzerinde en büyük en önemli olumsuzluklar yaratılmıştır.

 

Bugün, insanımızın doğal varlığı, sahibi bulunduğu doğal kaynakları ve zenginlikleri, doğa ile ilişkileri ve etkileşimi de üç büyük tehdit ve tehlike altındadır. Bunlardan birincisi; dünyamızın karşı karşıya bulunduğu genel tehdit ve tehlikelerdir. Ozon tabakasındaki delinme, nükleer atıkların depolanması ve yayılması, orman varlığımızın yok olması, su, toprak, hava kirliliği, erozyon gibi tüm insanlığın kaderini etkileyen tehlikelerdir. İkincisi; yurdumuzun kaynaklarını, zenginliklerini ve güzelliklerini her gün artan bir ölçüde bilgisiz, bilinçsiz şekilde kullanma hırsı sonucunda, büyük ölçüde kirletmemiz, yıpratmamız ve yok etmemizdir. Bu durum sürekli kılınabilir, ekonomik kaynaklarımızı da büyük ölçüde etkilediğinden, gelecekteki refah amacımızı tehdit etmektedir.

 

Toprağımıza gerekli özeni göstermemek, yeşil alanlarımızı yok etmek, her türlü kirliliği kabullenip bir anlamda çirkinliği hayat tarzımız haline getirmek, bu konuda sayısız örneklerden ancak bir kaçıdır. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, insanımızın sahibi bulunduğu doğal kaynaklar konusunda henüz yeterli bir bilgiye ve bilince ulaştırılmamış olmasıdır. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin vatandaşlarının “deniz, deniz kaynakları, denizcilik…” gibi konularda aydınlatılmamış, irşat edilmemiş, şuurlaştırılmamış bulunması, çok büyük bir kayıp olmakla kalmamakta toplumumuzun doğrudan kaderini etkilemektedir.

 

Çevre ile ilgili hedef ve politikalardan bazıları şunlardır:

 

  • Bütün siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik ve özellikle eğitim, sağlık ve güvenlik politikalarında ve uygulamalarında çevre boyutunun dikkate alınmasını sağlayacak girişimlerde bulunmak, bu politikaları üretenleri ve uygulamayanları aydınlatmak, irşat etmek.
  • Uygulanabilir çevre standartlarını tespit etmek ve yaygınlaştırmak.
  • Deniz, akarsu, göller ve benzeri alanlarda başta insan sağlığı olmak üzere su ürünlerinin korunmasına öncelik ve ağırlık veren iktisadi politikaların oluşmasını ve uygulanmasını sağlamak.
  • Kıyı şeritleri başta olmak üzere bütün yapılanmaların öncelikle çevre ve kamu yararı açısından ele alınmasını, değerlendirilmelerini dikkate alan politika ve uygulamaların yapılmasını sağlayacak girişimlerde bulunmak, izlemek, kamuoyu yaratmak.
  • İktisadi tüm kaynaklarımız hakkında halkımızı ve toplumumuzun bireylerini aydınlatmak, irşat etmek ve bunların kullanımlarında kendi kendilerini yeniden üretebilecekleri önlemleri hazırlamak, güneş enerjisi, seracılık ve benzeri faaliyetleri yaymak, desteklemek, özendirmek.
  • Kimyasal, fiziksel, radyoaktif ve benzeri atıkların ülke topraklarını, sularını, denizlerini, havasını kirletmesine engel olacak bütün aydınlatıcı, irşat edici faaliyetleri yerine getirmek, gereğinde bunlara engel olacak örgütlenmelere giderek, mücadeleyi sürekli kılmak.

 

Kentleşme

Şehirlerde görülen yığınlaşma, yalnız o kent ve bölge sakinlerinin sağlığını, hak ve hürriyetlerini, iktisadi, sosyal ve kültürel hayatlarını, güvenliklerini, hayat tarzlarını tehdit etmekle kalmayarak, tüm toplumu ve yaşam çevrelerini etkilemekte, milli varlığımızı çeşitli risklerle karşı karşıya bırakmakta, tarihi ve kültürel değerleri zayıflatıp, çözmektedir. Bu durum ne sanayileşmenin ne çağdaşlaşmanın ve ne de her hangi bir gelişmenin sonucu ve göstergesi olabilir. Aksine, mevcut durum, çarpık ekonomik ve sosyal politikaların, bölgesel dengesizlikler yanında bozulan köy-şehir dengesinin, gelir dağılımındaki adaletsizliğin, istikrarsızlıkların ve bir anlamda geri kalmışlığın ve çaresizliğin sonucu ve göstergesidir.

 

Partimizin Kentleşme konusundaki hedefleri ve politikaları şunlardır:

  • İdari yapılanmaya paralel olarak: İstanbul, Trakya ve Marmara Bölgesi’nin; İzmir, Ege Bölgesi’nin; Antalya-Adana, Akdeniz Bölgesi’nin; Diyarbakır-Van, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin; Elazığ-Erzurum, Doğu Anadolu Bölgesi’nin; Trabzon, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin; Samsun, Orta Karadeniz Bölgesi’nin; Zonguldak, Batı Karadeniz Bölgesi’nin; Ankara-Konya ve Kayseri, İç Anadolu Bölgesi’nin; Metropol veya Metropolleşen Yöreleri olarak kabul edilerek, bunlara kendi coğrafi konumlarına ve diğer özelliklerine uygun yeni şehirleşme sistemleri uygulanacak ve her biri iktisadi-sosyal-kültürel kalkınmanın Çekim Merkezleri haline getirilecektir.
  • Açıklanan Metropollerin imar, iskân, kalkınma, şehircilik, konut üretimi, belediye hizmetleri ve benzeri faaliyetleri yeniden düzenlenecektir.
  • Metropollerin mali imkân yaratma ve kullanma esasları belirlenecektir.
  • Diğer il, ilçe ve köyler ve yeni kurulacak bucaklar birer örnek kalkınma, imar, iskân, şehircilik, konut üretimi hizmet üniteleri şekline dönüştürülecek, bunların her biri kendi özelliklerine göre iktisadi kalkınmaya katkı sağlayacak duruma getirecektir.
  • Metropollerin kendi aralarında ve bölgelerinde bulunan il, ilçe, bucaklarla kalkınma, destek ve yardımları iletişim, ulaşım, sağlık, eğitim gibi temel ve altyapıyı gerektiren hizmetleri Kamu’nun desteğiyle sağlanacaktır.
  • Partimizin, iktisadi politikaları dengesizlikleri ortadan kaldıracak, istikrarı sağlayacak ve özellikle Köy Kalkınmasına ve Köy Hizmetlerine verilen önem ve öncelikle şehirlere olan akını durduracaktır. Metropollerin iktisadi gücünün bölgesindeki illere, ilçelere, bucaklara ve köylere akması değişmez ilke olarak kabul edilecek ve uygulanacaktır.
  • Organize sanayi bölgeleri bulundukları çevrenin birer örnek uydu imar, iskân, yerleşim, kalkınma alanı haline getirileceklerdir. Sanayi-ticaret-hizmetler-halk işbirliği modeli bu alanlarda oluşturulacaktır.

 

Konutlaşma

Halkımızın konut sahibi olma istek ve beklentileri hayat tarzımızın bir özelliği, iktisadi kalkınmamızın gereği, refahın, mutluluğun ve güvenliğin yaygınlaştırılmasının zorunluluğu olarak değerlendirilmelidir. Konut, zenginliğin değil, sosyal adaletin, aile birliğinin sağlanmasının en etkin aracıdır. Mülkiyet hakkının kullanılmasını ve devamının göstergesi, insanca yaşama onurunun ve özel hayatın korunmasının güvencesidir. Devletin vatandaşlarına konut sahibi olacak imkân ve fırsatları hazırlaması, onları özendirmesi ve desteklemesi bir atıfet veya üstlenilmiş bir fazla yük değil, aksine bir yükümlülüğün ve sorumluluğun yerine getirilmesidir. Çünkü, vatandaşların konut sahibi olma hak ve hürriyetlerinin gerçekleştirilmesi çağdaş devlet anlayışının gereğidir.

 

Partinin konut üretiminde temel düşüncesi, arsa-konut girdileri, finansman gibi desteklerin kamu ve yerel yönetimler tarafından sağlanması, projelendirilmesi esaslarının ve proje üretiminin tamamen kamu ve yerel yönetimlerin sorumluluğuna verilmesi, yapım (üretim) faaliyetlerinin ise, halk tarafından gerçekleştirilmesidir. Halkın, verilen uygun projeleri, belirli girdiler desteğini de elde etmesi halinde konut açığının, standartlara uygun konut üretiminin süratle arttırılarak en kısa zamanda giderileceği kabul edilmelidir. Halkın konut üretimine ilişkin örgütlenme esas ve sistemleri, serbest iradesine bağlıdır. Gereğinde münferit üretimin dahi desteklendirilmesi ve özendirilmesi göz ardı edilmeyecektir. Açıklanan temel düşüncenin, uygulamasında kaynak tasarrufu sağlanacağı, ekonomik kalkınmaya gereken katkıların getirileceği açıktır.

 

Milli Kültürümüz

Milli varlığımız, düşünce ve hayat tarzımızı, tutum ve davranışlarımızı oluşturan, geliştiren ve devam ettiren Milli Kültür Değerlerimiz’dir. Bu değerlerimizin başında dilimiz ve dinimiz gelir.

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketinin ilk, sürekli ve vazgeçilemez görevi bilgisizlikle mücadeledir. Son otuz yılı aşan bir süre içerisinde, toplumumuzu, gençlerimizi, yetişen yeni nesillerimizi, çeşitli bahaneler, safsatalar ve çıkar sağlama düşünceleriyle, bilgiden yoksun bırakmaya çalışan ve bunda da önemli başarılar sağlayıp, uzun mesafelere ulaşan politikalarla, fikirlerle, tutum ve davranışlarla mücadele etmek, ülkemizde tek bir okuryazar olmayan ve Türk dilini yeterince kullanamayan vatandaş kalmayıncaya kadar genel kültür hamlelerini devam ettirmek, toplumumuzun bütün kesimlerini çağdaş bilgiyle donatmak ve bilgi talebini artırıcı her türlü girişimlerde bulunmak Partimizin temel politikasıdır.

 

Dil

İnsan dili ile görür, dili ile düşünür, dili ile anlar ve ancak dili ile düşüncelerini, hislerini, duygularını anlatabilir. İnsanın maddi ve manevi, somut ve soyut varlık dünyası ile ilişkilerini ve bağını dil kurar, devam ettirir, geliştirir.

 

Dil, insanı, toplumu, en gelişmiş şekliyle milleti meydana getiren ve bütün bunlarda dünü-bugüne, bugünü-yarına bağlayan temeldir. Dil olmadıkça ne insandan, ne toplumdan ne milletten ne de milletler ailesinden söz edilebilir.

 

Tarih: Tarih, dilin oluşumunu, gelişimini ortaya koyacak en önemli bilimdir. Tarih olmaksızın dilin geçmişten günümüze gelişimi izlenemez. Tarih olmadan, atalarımızdan bize kalan en değerli miras ve emanet olan dil hakkında hiçbir bilgi sahibi olunamaz. Bu yaklaşımla, tarihin en önemli meselesi dilin oluşumunu, gelişimini ortaya çıkarmaktır. Ancak, bu görevini yerine getirirken dili bir işaretler sistemi, bir araç gibi gören görüşleri de belirlemesi ve bu görüşlerin meydana getirdiği hataları açıkça ortaya koyması gerekir. Tarihi varlık alanının dile bağımlılığı konusu da ancak gerçekler dünyasında yapılacak bilim çalışmaları ile ortaya çıkabilir. Tarihin dil karşısında ikinci önemli meselesi ise, bugün çeşitli maksatlarla yaratılmak istenen suni (yapay) diller hakkında bilim olarak kesin kararını vermesidir. Bir müessese (kurum) olarak tarih ise, kültürün yapıcı unsuru olan dili zenginleştirmenin, geliştirmenin kaynaklarını hazırlamak meselesiyle karşı karşıyadır.

 

Türk Dili

Bir kültür ve ülkü birliği olarak Türklüğün en önemli konusu dildir. Türk dili binlerce yıllık Türklük dünyasının temelini teşkil etmektedir. Aynı zamanda Türk dili, Türk kültür ve ülkü birliğinin de kurucu unsurudur. Türk dili tarihin en eski, en geniş, en yaygın dillerinin başında gelmektedir. Türk dili bütün dillere yüzyıllarca kaynaklık etmiş, bu dillere birçok kelime vermiş, kurallar getirmiştir.

 

Bugün dünyada, içerisinde Türk dilinden kelimeler, kurallar bulunmayan hiçbir dil yoktur. Dünyada hiçbir dil, Türk dili kadar büyük hücumlara, yok edilmek gayretlerine, çabalarına uğramamıştır. Hiçbir dil bu kadar düşman sahibi olmamış ve gene hiçbir dil binlerce yıl gücünü ve niteliklerini Türk dili kadar koruyamamıştır. Türklüğün yok edilmesi gayretleri her zaman Türk dilinden başlamıştır. Türk, karşı karşıya kaldığı her yok edilme durumunda, dili üzerinde yapılan her baskı karşısında, yazı diline uzanan her hasmahane harekette, nesilden nesile gelen “öz dilini” unutmamış, o dille düşünmeyi varlığının ve hayatının bir parçası saymıştır. Türk dilinde bu “öz” bugün Türk dünyasının varlığını ortaya koymuştur. Cumhuriyet bu “öz”e dayanmakta, Yüce Atatürk’ün deyimiyle “Kültür temeline oturmaktadır.” Bir kültür ve ülkü birliği olan Türklüğün, Türk dili meselesi iki grupta toplanır. Dilin korunması ve geliştirilmesi.  Dil, bağımsız bir ortamda gelişir, güzelleşir, özüne bağlı yeşerir. Bu ortam Türkiye’dir.

 

Yazı

Yazısı olmayan veya düşüncesini, duygularını, görgülerini, hislerini kendi yazısı ile anlatamayan, gelecek nesillere aktaramayan bir dil, tam olarak kendi varlık alanını da meydana getirmemiş demektir.

 

Türk Dünyası ve Türk Alfabesi

Günümüzde Türk dil ve lehçelerinin başlı başına bir “dil ailesi” meydana getirdikleri ve bunların “Ana Türkçe” denen bir dilden türemiş bulunduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Dünya üzerinde ikiyüz elli milyon Türk bu ana dilden türeyen dil ve lehçeleri konuşmaktadır. Bugün, bir kültür ve ülkü birliği olarak Türklüğün en önemli konusu olan “dil” bu önemini devam ettirmektedir. Bir kültür ve ülkü birliği olarak Türklüğün en önemli meselesi ise “Türk Alfabesi”nin, aynı dili ve lehçeleri konuşan bütün Türkler tarafından kullanılmasıdır.

Diline ve inançlarına sahip çıkmasını bilen bu büyük Türklük dünyası, Türk Alfabesinin kullanılmasını bir mesele olarak şuurlaştırmak durumundadır. Türklük dünyası üzerinde oynanan bütün oyunlar önce Türk dilini ve yazısını hedef almışlardır. Bugün durum değişik değildir. Ortak tek bir alfabenin “Türk Alfabesi”nin kullanılması, her şeyden önce bu fikirlerin varlığına, yayılmasına ve şuurlaştırılmasına bağlıdır. Bu fikirlerin yeri ise Cumhuriyet Türkiye’sidir. Türk aydınlarıdır.

 

Türkçenin Korunması

Türkçenin korunması ile ilgili politikalardan bazıları şunlardır:

  • Yabancı dil öğrenimi ile yabancı dilde eğitim farklı kavramlardır. Ülkedeki her seviye okulda (anaokullarından, üniversitelere kadar) yabancı dilde eğitime son verilecektir. Buna özel statüdeki okullar da dahildir.
  • Bunun yanında yabancı dil öğreniminin etkinliği arttırılacak, gerekli öğretmen, dil laboratuarı yatırımları yapılarak her ilköğretim mezununun bir yabancı dili çok iyi okur, anlar, yazar ve konuşur hale gelmesi sağlanacaktır.
  • Yabancı literatürdeki kitapların Türkçeye çevirisi için seferberlik yapılacaktır.
  • Yabancı dilin kültürümüzü etkisi altına aldığı işyeri ve marka isimlerinin yabancı dilde olması, kılık kıyafetlerdeki yabancı dil egemenliği, teknik terimlerin yabancı dilde olması gibi konuların üzerine gidilecek, başta çocuklar ve gençler olmak üzere Türkçeye özendirme programları düzenlenecektir. Bunun için görsel yazılı basın yayın organları, sinema, tiyatro gibi sanat dallarından faydalanılacaktır.
  • Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu yeniden Yüce Atatürk’ün olmasını istediği konuma ve işlerliğe kavuşturulacak, Türkçenin üretkenliği emniyet altına alınacaktır.

 

Din

Din, kültürün temel unsurlarından biridir. Devletin din unsuru hakkındaki görevleri, sorumlulukları, yetkileri bu açıdan ele alınmalıdır. Devlet, dil, tarih şuuru, geleceğe inanç, kan bağı, gelenek ve örfler, çeşitli değerler ve benzerleri gibi kültür unsurlarının korunması, geliştirilmesi, yaygınlık kazanması hakkında nasıl çeşitli görev, yetki ve sorumluluklar taşıyorsa, din unsurunun korunması, geliştirilmesi ve yaygınlaşması için de aynı görev, yetki ve sorumluluklara sahiptir.

 

“Tek tanrı”, “tek yaratan” düşüncesi insanlık tarihinde ilk defa Türklerde başlamıştır. Bu düşünce içerisinde Türkler, bir arayış içerisine girmişlerdir. Çeşitli dinler, çeşitli ilahi sayılan uygulamalarda daima aradıkları “Yaratan”dı.

Türklerin, yaratanı arayış düşünceleri onları İslamiyet’i çok kolay ve kitleler halinde kabule yöneltti. Bu suretle, Türk-İslamiyet’te aradığını buldu ve İslamiyetle bütünleşti. Çünkü, İslamiyet ilk defa “yaratanı” tam, doğru, gerçekçi, akla ve mantığa uygun aynı zamanda tabii olayları açıklayıcı şekilde ortaya koymuştu. Türk’ün yüzyıllardır aradığı “kutsal su” bu idi.

Bir kültür ve ülkü birliği olarak Türklüğün en önemli unsuru dil ve din’dir. Türkle-islamın bütünleşmesi sonucu yepyeni bir Türk kültürü meydana gelmiştir. Tarih içerisinde bu bütünlüğü bozmaya, Türk’ün dinini daha açık bir anlatımla dini inancını zayıflatmaya, hatta yıkmaya yönelik birçok çalışmalar olmuş, yüzlerce yıl bu konu daima Türk’ün düşmanlarının gündeminde bulunmuştur. Bugün de durum değişik değildir.

 

Partimizin “Din” konusundaki temel ilkesi; “Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanlarından çekip alamamıştır ve alamaz.” Özdeyişinden ve toplumumuzun binlerce yıllık tarihinin gerçeklerinden almaktadır. Bu yaklaşımla:

  • Din, insanın manevi hayatını güçlendiren, geliştiren, ilişkilerinde ve etkileşimlerinde doğruluğu, güven ve özveriyi egemen kılan bir unsurdur.
  • Din, bir vicdan konusudur, insanla-Yüce yaratanı arasında doğrudan, araya hiçbir vasıta ve engel girmeden inancını belirler, bu inancın gerekli kıldığı görevlerin yerine getirilmesini emreder.
  • Din, temel kültür unsurlarının başında gelir. Devlet, milletin kültür unsurlarını korumak, geliştirmek, devam ettirmekle görevlidir. Devletle din arasındaki ilişki, dinin bir kültür unsuru olması ile açıklanmalıdır.
  • Din, bir hukuk düzeni içinde yer alır ve o hukuk düzeni içinde korunur. Bu hukuk düzenini Anayasamız ve yasalarımız oluşturur.

 

Partimizin “Din” konusundaki hedefi; tam bir vicdan özgürlüğü ve laiklik esasına bağlıdır. Bu yaklaşımla, ülkemizde her vatandaş dilediği inanca, dilediği mezhebe özgür iradelerle bağlanmalı, hukuk düzeni içinde inancının gereklerini yerine getirmeli, hiçbir maddi veya manevi baskıya uğramamalıdır.

 

Her vatandaş, “Dini en doğru, siyaset ve çıkarlara bulaşmamış en çağdaş kaynaklardan öğrenme hakkına sahiptir.” Bu temel düşünce ile Partimizin temel politikası Dinimizi ayırım yapmaksızın ilköğretim aşamasında bu eğitimi veren okullarımızda öğrenilmesidir. Bunun için bütün önlemler alınacak, bilgi ve teknolojiyle donatılacak okullarımızda gerçek din eğitim ve öğretimiyle yetişmiş öğretmenlerimiz yetiştirilecek, vatandaşlara gereken hizmet verilecektir.

 

Türban

Müdafaa-i Hukuk Hareketi’nin türban sorunu yoktur. Türbanın kökeni itibarıyla Türk İslam Kültüründe yeri olmayan, Türklere Anadolu’daki Hıristiyan giyim kuşam adetlerinin bir parçası olarak geçmiş bir giyinme yöntemi olduğu bilinmektedir. Buna rağmen, bireyleri özgürlüklerinin bir parçası olarak sivil toplum hayatında giyilmesinin hiçbir sakıncası yoktur. Ancak gerek siyasi gerek dini bir sembol haline getirilmiş olması itibarıyla belirli kurallar dahilinde davranılmak zorunda olunan kamusal alanda yeri yoktur.   

 

Değerler

İnsan önce kendi varlığı hakkında, sonra çevresiyle ilgi ve ilişkilerinde, tutum, davranış ve eylemlerinde birçok değerlere sahiptir. Yaratılışı ile birlikte insan çözülmesi gereken sayısız sorunlarla karşı karşıya kalır. İnsanın karşılaştığı sorunları çözümlemede bir tavır alma (tutumda bulunma), davranışta ve eylemde bulunmasıdır. Bütün bunları yönlendiren ise “Değerler”dir.

 

 “Değerler”, en geniş anlamı ile “her türlü amaçlar, hedefler, ilgi ve çıkarlar; idealler, ülküler, davalar, güç ve iktidar etkenleri; ün, şan, hırs, yerme, övme, saygı, saygısızlık, inanma ve inanmama, sözünde durma ya da durmama, dürüstlük, sevgi, nefret… gibi” doğuştan var olan veya sonradan kazanılan şeylerdir.

 

Bilim, değerleri iki grupta toplamaktadır. Bunlar:

1- Yüksek değerler.

2- Araç değerlerdir.

 

İnançlar, idealler, ülküler, bağlılıklar, dürüstlük, dostluk, sözünde durma, iyilik, yardımlaşma, sevgi, saygı gibi değerler yüksek değerlerdir. Çıkarlar, her türlü maddi değerler, tutkular, güç, iktidar, ün, şan, hırs gibi değerler ise araç değerlerdir.

İnsanların, toplumların, milletlerin ve devletlerin insanlık dünyasında bir varlık olarak yer alabilmeleri, varlıklarını koruyup, geliştirmeleri ancak bağlı oldukları değerlere ve bu değerlerin özelliklerine bağlıdır. O kadar ki, insanlar, toplumlar, milletler ve devletler bağlı oldukları değerlerle tanımlanırlar, tarihi varlık alanında gerçek konumlarını alırlar ve anılırlar.

 

Türklüğün Değerleri

Bir ülkü ve kültür birliği olarak Türklüğün, önemli meselelerinin başında; Türk toplumunun ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş nedenlerini meydana getiren “değerlerin” korunması, geliştirilmesi ve yaygın hale getirilmesi gelmektedir.

 

Bugün her Türk, binlerce yıllık tarihinde hiç değişmemiş “değerleri” ile varlıklarını koruyabilmekte, insanlık âleminde gerçek ve hakları olan yerlerini almak mücadelesi vermektedirler.

 

Türkler, Türk toplumları ve Türk devletleri daima yüksek değerleri kendilerine şiar edinmiş, bu yüksek değerler tarafından yönlendirilmiş, yönetilmiştir. Hiçbir çağ, bu değerlerden Türkleri ayıramamış, koparamamıştır. Bazı örnekler vermek gerekirse; Türkler için “aile” kutsal sayılmıştır. Toprak, su, devlet kutsaldır. Dostluk, söz haysiyeti, ciddiyet, dürüstlük, yoksullara, düşkünlere, yalnız kalanlara, düşman olsa bile aman dileyenlere, zayıflara yardım esastır. “Çocuk” ve “yaşlı” kişiler Türkler’de ayrı bir özene, ayrı bir saygıya sahiptir. “Gençlik” temel varlık şartı görünür. O, her şartta yetiştirilir, bakılır. Hatta “gençlere sevgiden çok, saygı beslenir.”

 

Türklerde vatan kutsaldır. Vatan savunması daha beşikten başlayan bir görev sayılır. Askerlik, sancak, bayrak her değerin üstünde gelir. İlim ve ilim adamı Türklerde önemli kavramlar, önemli kurumlardır. Adalet, Türk’ün kendisi sayılır. Zulüm affedilmez. Ekmekle oynanmaz. Yazılı her şey değerlidir. Bütün bu değerler, bir ülkü ve kültür birliği olan Türklüğün, hem esas unsurlarını meydana getirir, hem de üzerinde titizlikle durulması gereken meselelerini teşkil eder. Çünkü, bunların yıpranması, zayıflaması yerlerine özellikle araç değerlerin konulmasına çalışılması Türklüğü, karşılaştığı tehditlerin sahasına iter ve tehditlerden önce yok eder.

 

Cumhuriyetin Değerleri

Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluş nedeni, milli değerleridir. Çünkü, bu değerler sonucunda millet mücadelesi başarıya ulaşabilmiş, istiklâl ve bağımsızlık kazanılmış, hürriyet içerisinde Türk toplumu, kendisini bütün insanlık âlemine kabul ettirmiştir. Milli değerler, Türk olmak, Türk gibi düşünmeye, Türk gibi davranmaya ve hareket etmeye bağlıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, her şeyden önce milli değerlere sahibiyetle mümkündür ve sahibiyetle devam eder.

 

Partimiz her şeyden önce yüksek değerlere sahip, yüksek değerleri koruma ve geliştirme kararlılığında olan kişilerin başlattığı bir düşünce ve eylem birliğidir. Partimizin politikalarının esasları ve onları uygulayanların sorumlulukları, yüksek Türk değerlerini korumak, geliştirmek, yaymak, yayınlamakla yükümlüdürler. İkinci olarak görevleri vatandaşlarımızı bu değerler konusunda uyarmak, aydınlatmak ve irşat etmektir.

 

Türk Sanatı

Bir kültür ve ülkü birliği olan Türklüğün varolmasında, gelişmesinde en önemli unsurlar ve etkenleri Türk sanatı ve bu sanatın ürünleri, eserleri teşkil eder. Bugün bir Türklük dünyasından söz edebiliyorsak, bunu Türk diline, Türk müziğine, Türk folkloruna, Türk el sanatlarına, Türk gösteri sanatlarına, Türk tezyini sanatlarına ve bu sanatlar arasındaki onbinlerce yıllık tarihi birlik ve bütünlüğe borçluyuz. Türk edebiyatının şiir, roman, hikâye, destan… dallarındaki tutarlı ve “özde” birleşen durumu, Türklüğün varlığında en önemli unsurlardan biri olmuştur. Bütün yok edilme çabalarına rağmen bu “öz” bozulmamıştır, yıpranmamıştır. Varlığını devam ettirmektedir. Mesele, bu varlığı hissedebilmek, anlayabilmek ve bir kültür ve ülkü birliği içinde geliştirmektir.

 

Beden Kültürü – Beden Eğitimi – Spor

Beden Kültürü, insanın var oluşu ile başlar. İnsanın maddi varlığını koruması, savunması ve ihtiyaçlarını giderebilmesi çeşitli davranış ve eylemlerde bulunmasını zorunlu kılar. Bu genel olarak süreklilik isteyen davranış ve eylemler insanoğlunun fiziki, psikolojik ve düşünce varlığı ile “Bedeni” ile ilgilidir.

 

Beden Kültürünün kitlelere ulaşmasını ve etkilemesini sağlayan en önemli ve kapsamlı alanıdır.

Partimizin “Spor” konusunda hedeflerine ulaşmak için izleyeceği genel politikalar şunlardır:

  • Okullarımızda, başta ata sporlarımız olmak üzere her çeşit spor faaliyetlerinin eğitimi, yoğunluğu ve niteliği yeniden belirlenecektir.
  • Sağlıklı yaşam için spor alışkanlığı kazandırılmak üzere okullarda spor eğitim ve öğretimi yapılandırılacaktır.
  • Uluslararası yarışmalarda başarı ve profesyonel sporculuğun gelişmesi için küçük yaşlardaki yeteneklerin tespit edilebilmesi amacı ile her spor dalı ile ilgili tarama çalışmaları yapılacak buna paralel olarak spor eğiticilerinin görüşlerinin de alınabileceği bir iletişim ağı oluşturulacaktır.
  • Küçük yaşta sporcu eğitimi bir politika haline getirilecek, yetenekli sporcuların burs ve diğer maddi imkânlardan yararlanması, ilerleyen yaşlarda da geçimlerini sağlayabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
  • Okullardaki spor faaliyetlerinin nitelik ve nicelik olarak iyileştirilmesi için tesis yatırımları arttırılacak, bölgesel okulların aynı tesislerden yararlanabilmesi için düzenlemeler yapılacaktır.
  • Spor eğitimcilerinin daha kaliteli olarak yetiştirilmesi ve sayılarının arttırılması için spor akademileri yeniden yapılandırılacaktır.
  • Sporun içindeki mücadele ve yarışma ruhunun geliştirilmesi, toplumsal kaynaşmanın iyileştirilmesi amacıyla her spor dalı için düzenli ve yaygın yarışmalar programlanacaktır.
  • Her türlü spor dalının ileri gelen sporcuları özellikle uluslararası yarışmalar ve olimpiyatlarda başarı kazanmış olanlar, birer halk kahramanı muamelesi görecek şekilde, maddi ve manevi ödüllendirmeye tabii tutulacaklar, gençliğin bu sporculara özendirilmesi ve sporun yaygınlaştırılması ile toplumda milli gurur ve özgüven duygusunun gelişmesi sağlanacaktır.
  • Spor ahlakının korunması ve spor barışının sağlanması için çok katı denetleme ve disiplin kuralları geliştirilecek ve uygulanması sağlanacaktır.
  • Yetişkinlerin spor alışkanlıklarını devam ettirebilmeleri, yerel yönetimlerin ve belediyelerin spor tesis ve çevre düzenlemeleri yapmaları için bütçe ayırmaları ve yatırım yapmaları sağlanacak ve bu konudaki performansları merkezi olarak takip edilecektir.
  • Yetişkinlerin spor alışkanlıklarını devam ettirebilmeleri için, özellikle yüksek sayıda çalışana sahip şirket ve işyerlerine tesis ve personel için teşvikler verilecektir.
  • Yetişkinlere yönelik medya ve yazılı basında propaganda ve eğitimler düzenlenerek, spor alışkanlıklarını korumaları ve geliştirmeleri özendirilecektir.
  • Bu hedefler, programın sağlık ile ilgili maddelerine paralel olarak yürütülecektir.
  • İzcilik bütün ülkede yaygınlaştırılacak, her yaş ve kesimde vatandaşların izciliğe olan eğilimleri geliştirilecek, bunlar bilgi ve teknolojilerle donatılacak ve finansmanları kamu ve yerel kaynaklarca karşılanacaktır.

 

 

Müdafaa-i Hukuk Hareketi

Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisi, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlüğünü savunmayı, halkın hak ve hukukunu korumayı amaçlayan bir siyasi harekettir. Vizyonumuz, adaletin ve eşitliğin teminatı olarak, toplumun tüm kesimlerinin sesini duyurmak ve çağdaş, demokratik bir Türkiye inşa etmektir.

Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisi Tarafından Tüm Hakları Saklıdır.