ÜYENİN EL KİTABI
MÜDAFAA-İ HUKUK HAREKETİ
PARTİSİ
ÜYENİN EL KİTABI
TEMEL KAVRAMLAR HAKKINDA
KISA AÇIKLAMALAR
2007
İÇİNDEKİLER
(Sayfa Sırasına Göre)
İnsan---------------------------------- 12
İşsizlik ve Tam İstihdam---------- 94
Kamu Maliyesi---------------------- 62
Kamu Yöneticileri – Memurlar 35
Kamu Yönetimi--------------------- 34
Kayıt Dışı Ekonomi ve Yolsuzluk ile Mücadele -----------55
Kentleşme---------------------------- 96
Kişi Hak Ve Hürriyetleri--------- 34
Konutlaşma------------------------- 98
Küreselleşme------------------------ 61
Madenlerimiz----------------------- 78
Mali Yapı----------------------------- 64
Millet--------------------------------- 15
Milli Ahlak-------------------------- 23
Milli Devlet-------------------------- 15
Milli Duygu-------------------------- 23
Milli Egemenlik--------------------- 31
Milli Eğitim-------------------------- 88
Milli Hedefler----------------------- 30
Milli İhtiyaç ve Beklentiler------- 24
Milli Kültürümüz------------------ 98
Milli Menfaat----------------------- 29
Milli Siyaset------------------------- 38
Milli Strateji------------------------ 37
Milli Şuur---------------------------- 15
Milli Şuur---------------------------- 24
Milli Vicdan------------------------- 23
Milliyetçilik-------------------------- 16
Muhalefet---------------------------- 33
Mübadele - Pazarlama Ve Dağıtım--------------------------- 50
Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisi hakkında-------------- 10
Müdafaa-i Hukuk’un Ekonomi Politikası------------------ 53
Orman Varlığımız Ve Ormancılığımız----------------------- 74
Öğretmenlerin Yetiştirilmesi---------------------------------- 90
Sağlık--------------------------------------------------------------- 84
Sanayi, Ticaret ve Yerli Üretim------------------------------- 57
Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu------------------ 37
Siyasi Hayat------------------------------------------------------- 30
Siyasi İktidar ------------------------------------------------------32
Siyasi Partiler----------------------------------------------------- 33
Sosyal Güvenlik Politikası-------------------------------------- 66
Su Ürünleri-------------------------------------------------------- 73
Tam Bağımsızlık------------------------------------------------- 31
Tarım--------------------------------------------------------------- 68
Tarihi Mirasımız, Kültürel Değerlerimiz------------------- 24
Terör ve Terörle Mücadele------------------------------------- 45
Toplum------------------------------------------------------------- 13
Toplumsal bilinç------------------------------------------------- 14
Toplumsal değişme----------------------------------------------- 14
Toplumsal sermaye---------------------------------------------- 14
Toplumsallaşma-------------------------------------------------- 14
Turizm-------------------------------------------------------------- 84
Türban------------------------------------------------------------- 103
Türk Devlet Geleneği-------------------------------------------- 22
Türk Dili----------------------------------------------------------- 100
Türk Dünyası ve Türk Alfabesi------------------------------- 100
Türk Milleti’nin Davası----------------------------------------- 28
Türk Milletinin Menfaatleri (Çıkarları)-------------------- 30
Türk Milletinin Özülküsü-------------------------------------- 29
Türk Sanatı-------------------------------------------------------- 106
Türk Silahlı Kuvvetleri----------------------------------------- 46
Türkçenin Korunması------------------------------------------ 101
Türkiye Büyük Millet Meclisi--------------------------------- 32
Türkiye Cumhuriyeti Devleti---------------------------------- 21
Türkiye’nin stratejik avantajları----------------------------- 58
Türklüğün Değerleri-------------------------------------------- 104
Türklüğün Hayat Tarzı----------------------------------------- 26
Ulaştırma---------------------------------------------------------- 81
Uluslararası İlişkiler - Dış Politika--------------------------- 38
Üretim-------------------------------------------------------------- 49
Vatan---------------------------------------------------------------- 18
Vatanın Bütünlüğü----------------------------------------------- 18
Vergi sistemi------------------------------------------------------- 55
Yazı ------------------------------------------------------------------100
Yerel Yönetimler hakkında------------------------------------ 36
Yerel Yönetimler------------------------------------------------- 35
Yoksulluk---------------------------------------------------------- 60
YÜCE TÜRK MİLLETİNE----------------------------------- 4
Yüksek Öğretim-------------------------------------------------- 89
Yürütme Organı-------------------------------------------------- 34
Bugün:
1- Hayatımız
ve kaderimiz, irade ve kararlarımızla katılmadığımız, yerli ve yabancı güçler
tarafından yönlendirilmekte ve belirlenmektedir.
2-
Toplumumuz sürekli olarak yapay sorunlar ve risklerle işgal edilmekte, gerçek
sorunlarından uzak, ilgisiz ve duyarsız tutulmak istenmektedir.
3-
Halkımızın geleceği ise, yılgınlıklara, belirsizliklere ve ümitsizliklere doğru
hızla sürüklenmektedir.
4- Milli
Kültürümüz, milli değerlerimiz, düşünce ve hayat tarzımız tehdit, tehlike ve
baskı altında bulunmaktadır.
5-
Yoksulluk, işsizlik, gelir dağılımı ve paylaşımındaki eşitsizlik ve
adaletsizlik, bölgeler arasında nüfus, nüfus yoğunluğu, ekonomik ve sosyal
alanda görülen dengesizlik; varlığımızı, gelişmemizi ve geleceğimizi olumsuz
yönde etkilemektedir.
Bu durum,
devletimizin bağımsızlığına ve etkinliğine, vatanımızın bütünlüğüne ve milli
birliğimize yönelen tüm rakip ve düşmanca düşüncelere, tutum, davranış ve
eylemlere uygun ortamlar ve boş alanlar hazırlamaktadır.
6-
Toplumumuz büyük bir güven bunalımı içindedir. Özgüvenlerimiz; çözülme, dağılma
ve etkinliğini yitirme sürecine girmiştir. Bu durum, halkımızın ve gerçek
aydınlarımızın büyük çoğunluğunu sorunlarımıza karşı duyarsız ve tepkisiz
kılmakta, her çeşit ve her yönden gelen yalan, çarpıtılmış ve saptırılmış
haberlere, propagandalara ve etkin psikolojik harekât uygulamalarına açık ve
savunmasız bırakmaktadır.
7-
Devletimiz dış ve iç borç batağı içindedir. Bütçe açıkları, ödemeler dengesinin
kurulmamış olması, üretim ve sermaye birikimi yetersizliği borçların hatta
faizlerinin ödenmesi için tekrar, tekrar borçlanma zorunluluğunu doğurmuştur.
Bu durum,
milli varlığımızı, egemenliğimizi, bağımsızlığımızı doğrudan tehdit etmekte,
dışa bağımlılığı özendirmekte, devletimizin güç ve etkinliğini, onur ve saygınlığını
tehlikeli boyutlara yönlendirmekte, “Güçlü Maliye - Güçlü Devlet” ilkesini terk
etmesine, iktisadi hayatımızın ve kamu maliyesinin IMF ve yabancı güçlerin
karar ve denetimi altına girmesine neden olmakta, yaşayan ve doğmamış
nesillerimizi ağır ve karşılanması zor yükümlülükler altına sokmaktadır.
8-
Toplumumuz üretmeden tüketen bir görüntü sergilemektedir. Halkımız kadını
-erkeği, çiftçisi-esnafı, memuru-işçisi, işletmeleri-KOBİ'leri ile bir
borçlanma isterisine tutulmuş gibidir. Kredi kartlarının, tüketim, ara malı,
otomobil, konut kredilerinin alacaklıları ise, çoğunlukla özel bankaları ele
geçiren yabancı sermaye sahipleri ve onların yerli işbirlikçileridir.
9- Güvenlik,
sağlık, eğitim ve adalet gibi temel kamu hizmetleri çağdaş bilim ve teknolojiden
yoksun, halkımızın ihtiyaçlarını, beklentilerini ve özlemlerini karşılamaktan
uzaktır. Özel sağlık ve eğitim hizmetlerinden gereği gibi yararlanmak ise
zordur, pahalıdır ve kaynak tüketicidir.
Vatanımızın
bütünlüğünü korumamız, milletimizin egemenliğini, birliğini, dirliğini, huzur
ve refahını, devletimizin bağımsızlığını, gücünü, onur ve saygınlığını,
uluslararası düzende hakkı olan durum ve konuma gelmesini sağlamamız için bu
sorunlarımızın kesin ve tam olarak kısa sürede ortadan kaldırılması gerekiyor.
21. Yüzyılın
beklenen bütün gelişmelerine hazırlıklı olmamız, sorunlarını göğüsleyebilmemiz,
özgürlük, adalet, eşitlik ve demokrasi içinde yaşamamız, ancak ve ancak
inkılâbımızın bize sağladığı tüm kazanımları koruyup, geliştirerek lâik, ileri,
çağdaş, bilgi ve teknoloji üreten bir toplum düzenini yeniden kurmamıza bağlı
bulunuyor.
Bütün bunlar
için tek bir çözüm var. Tek bir yol var.
Bu çözüm ve
yol: Yüce Milletimizin yaratıcısı ve sahibi bulunduğu egemenlik hakkını
kullanarak, kendi özgür iradesi ve kararları ile kendi hayatını yönlendirecek
ve kaderini belirleyecek kendi siyasi partisini kurmaktır.
Bu çözüm ve
yol: Yüce Milletimizin güç günlerinde başvurduğu bir düşünce ve hayat tarzıdır.
Buna “Müdafaa-i Hukuk” denir. Milletin siyasi hayata bütün güç ve etkinliğiyle
katılması ve toplum hayatına egemen olması anlamını taşır. Bugün ülkemizin ve
hayatımızın en önemli ihtiyacı da budur.
Açıklanan
durum karşısında ve öngörülen çözüm ve yol doğrultusunda ilerlemek ve
belirtilen ihtiyacı karşılamak, sorunlarımızı çözmek için senin öz evlâtların
olan İl ve İlçe Delegeleri ve Halk Temsilcilerinin bir araya gelerek
toplanmasından oluşan “Müdafaa-i Hukuk Hareketi I. Milli Kongresi”nde seçilen
Kurucular Kurulu tarafından “Müdafaa-i Hukuk Hareketi Partisi” kurulmuştur.
Gücümüzün
tek kaynağı ve dayanağımız sensin.
Yüce Allah
yardımcımız olsun.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi Partisi hakkında
1. Partinin
var oluş amacını, bu el kitabının ve aynı zamanda Tüzüğün başlangıç kısmındaki
“Yüce Türk Milletine” bildirisinde bulabilirsiniz. Aslında dikkatli okunduğunda
bu bildirinin her şeyi özetlediği açıkça görülecektir.
2. Parti,
durup dururken kurulmamıştır. Belirli, planlı ve bilinçli bir süreçten geçerek
kurulmuştur. Kurulma süreci şu şekildedir:
·
Yeniden
Müdafaa-i Hukuk Hareketi Derneği çatısı altında, halkın içinden çıkan bilinçli,
duyarlı, gidişe dur diyecek kadrolar bir araya getirilmiştir.
·
Bu kadrolar,
beş yıllık uzun ve zahmetli çalışmalar sonucunda ülkenin ve milletin sorunları
ve bu sorunların çözümleri hakkında bilgi üretimi yaparak bir “fikri
yığınak” oluşturmuştur.
·
Bu kadrolar
Anadolu’ya yayılmış, halk ile iç içe yaşamış ve döndüklerinde fikirlerin ve
eylem planlarının gerçekçiliğini ve doğruluğunu sınamış ve teyit etmişlerdir.
·
Bu fikri
yığınağı halka sunma ve yararlandırma ihtiyacı, artık bir dernek olmaktan çıkıp
meşru bir siyasi parti olma gereğini doğurmuştur.
·
Bunun
üzerine Anadolu’nun her yerinden gelen halk katılımı ile Ankara’da yapılan I.
Milli Kongre sonucu, partileşme kararı alınmıştır.
·
Kadroların yıllardır
üzerinde çalıştığı sorun tespit ve çözümleri, eylem planı ve teşkilatlanma
yapısı Tüzük ve Program’da bir araya getirilmiştir.
·
23 Nisan
2006’da da resmi olarak kurulmuştur.
3. Partinin
dört ana milli davası vardır. Bunlar tüm sorunların kaynağıdır ve muhakkak
çözülmek zorundadır:
·
Tam
bağımsızlık
·
Egemenlik
·
Cehalet
·
Yoksulluk
4.
Dolayısıyla Parti’nin amacı:
·
Kadrolarının
yarattığı fikri yığınağı halkının hizmetine sunmak
·
Dört davanın
örgütlenme mücadelesini yapmak
5. Aslında
bu bir parti değildir. Parti, yukarıdaki iki amaca ulaşmak için meşru bir yol,
bir araçtır. Bu parti, Müdafaa-i Hukuk
Hareketi’nin siyasi alanda örgütlenmesinden ibarettir. Bir başka deyişle bu,
bir sınıf veya zümrenin değil, bir halk hareketinin örgütlenmesidir.
6. Parti ve
kadroları halkın desteği ve katılımı olmadan hiçbir amaca ulaşamayacağını
bilir. Halkın desteği ve katılımını kazanmak için iki olguya inanır:
·
Halkın
sorunlarını çözebileceğimizi ve beklentilerini karşılayabileceğimizi halkın
bilmesini, hissetmesini, inanmasını ve güvenmesini sağlamak zorundayız
·
Bu
sorunların çözümlerini uygulayabilecek yetenek, azim, inanç ve bilgiye sahip
olduğumuzu bilmesini, halkın bize güvenmesini sağlamalıyız.
7. Parti’nin
en önemli özelliklerinden birisi Parti Tüzüğü’dür. Tüzük, Millet’e bir bildiri
ile başlar. Amaç ve İlke’lerini net olarak anlatır. Kutsal Yemin'imizi içerir.
Kutsal Yemin’imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Gençliği’ne Hitabesi’dir.
8. Üyelerin
niteliği ve üyelerin hak ve görevleri açısından, parti diğerlerinden farklılık
gösterir. Teşkilatlanmanın esası, kaynağı ve temeli, üyeleridir. Özellikle
kadın üyelerin sayısı ve oranı ile ilgili tüzük maddesi ilginçtir ve hiçbir
partiye benzerlik göstermez, devrim niteliğindedir.
9.
Teşkilatlanma yapısı merkez kadroları ve çevre kadroları itibarıyla Türk
Yönetim Geleneklerine bir geri dönüşü yansıtır. Halk Temsilcileri oluşumu
Türkiye’de bir ilktir. Danışmanlık müessesesi, Bilim ve Teknoloji, ARGE
grupları özgün oluşumlardır.
10.
Teşkilatlanma yapısında “Merkezde güçlü bir kadro, çevrede düşünce, inanç ve
eylem birliğine sahip üyeler” düşüncesi hâkimdir. Parti Başkanlığı lider
sultası olmaktan uzaktır. Parti Başkanı, birçok grup ve organ tarafından
desteklenir, çok geniş imkânlara sahiptir, ancak vazgeçilmez değildir.
11. Parti
programı insan, millet ve millilik üzerine bina edilmiştir. İlk maddesinden son
maddesine kadar insan ve millet unsuru ön plandadır. Programın her bölümü,
ilkeler, amaçlar ve politikalardan oluşmuştur. Bu yöntem, programın geneline
hâkimdir.
12. “Türk
İnkılâbı’nın tüm kazanımlarını korumak, geliştirmek”, “Demokratik siyasi hayata
işlerlik kazandırmak”, “Yeni bir toplum düzeni kurmak” Parti’mizin en önemli
söylemleri arasındadır.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi Partisi programı insanla başlar ve insan ile biter. İnsan
doğanın ve toplumun bir parçası, ailenin kurucu, geliştirici ve devam ettirici
unsurudur. İnsan toplum içinde birey haline gelir. Kendine özgü ve ayırt edici
davranışları ile kişi olur. Kişilik, milli ortamın hücresi, oluşmasında ilk ve
en önemli “Temel ve Kalıcı Unsur”dur. Bir millete bağlı kişiler Milli Kültür
Çevresini oluştururlar. Kişilik vatandaşlığa dönüşür. Türk Devleti’ne
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi Partisinin insan ile ilgili hedeflerinden bazıları şunlardır:
·
İnsanın
doğuştan sahibi olduğu dokunulmaz, devredilemez, vazgeçilemez haklarının ve
hürriyetlerinin tam, kesintisiz ve serbestçe kullanılmasını sağlamak.
·
İnsan
varlığımızı yurt içinden ve yurt dışından gelebilecek her türlü tehdit, tehlike
ve engellerden korumak, siyasi, iktisadi, kültürel ve bilim ve teknoloji
hayatının devamını, güçlenmesini, gelişmesini, ilerlemesini, çağdaş imkân ve
vasıtalara ulaşmasını sınırlayan ve kısıtlayan engelleri ortadan kaldırmak.
İnsan ile ilgili
politikalarımızdan en önemlilerinden biri şudur:
·
Partimiz,
güvenlikte, sağlıkta, hukukta, eğitim ve öğretimde, sosyal güvenlik ve sosyal
adalet uygulamalarında, ailede, çevrede, sokakta, ,ş ve çalışma yerinde, kırda
ve bayırda, görevde ve dinlenmede nerede olursa olsun insan hayatının,
gelişmesinin, onur ve saygınlığının, hak ve hürriyetinin eşit ve ayrım
yapılmaksızın Devletin koruması ve güvencesi altında bulunduğunu sağlayacak
politikalar üretir ve uygular.
Aile kutsaldır
ve dokunulmazdır. Toplum hayatının ve beka’nın kaynağı, kültür ve medeniyetin,
çağdaşlaşma ve ilerlemenin, ekonomik ve sosyal dayanışmanın kuvvet ve gücün
dayanağıdır.
Kadın önce
bütün hak ve hürriyetlere sahip bir insan, sonra saygın ve onurlu, üretken bir
kişi, nihayet toplumun devamında, gelişmesinde, bekasında en büyük etken ve
özveri sahibi bir anadır.
Çocuklarımız,
ailelerimizin ve toplumumuzun sahip oldukları en değerli ve üzerler'inde en çok
özen gösterilmesi gereken varlıklardır.
Partimizin var
oluş nedenlerinin ve öncelikli hedeflerinin başında “güçlü aile, güçlü toplum,
güçlü devlet” anlayış ve düşüncesinin gerçekleşmesi gelmektedir.
Aile,
Doktorluğu, Aile Sağlık Sigortası, Aile Avukatlığı, Aile Dayanışma Birlikleri,
Aile Sağlık ve Destek Hizmetleri, hedef ve politikalardan bazılarıdır.
Toplum
canlı, sürekli ve ebedi bir varlıktır. Toplum temelini teşkil eden aile
grubundan başlayarak, millete kadar ve bunlar arasında her alan ve düzeydeki
çeşitli grupların, kurum ve kuruluşların eylemlerini, olgularını ve olaylarını
kapsamına alır. Toplum yaşayan bir varlıktır.
Bireyin
içinde doğduğu katıldığı grup ve toplulukla birlikte yaşama kararlılığına ve
hayatı paylaşma istek ve iradesine denir. Toplum içinde kişiliğin en önemli
özelliği ferdi şuur ve öz güvendir. Bu iki özellik vatandaşlığında temelini
teşkil eder.
Toplumda
ortak inançların, değerlerin ve normların bütünüdür.
Bir toplumda
veya onun bazı bölümlerinde güven duygusunun egemen olmasından doğan güçtür.
Bireyin
kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreyle ilişki kurup, o çevreye
katılması ve toplumla bütünleşmesidir. Bireyin zamanla kişilik kazanmasını ve
toplumla bütünleşmesini sağlayan üç yol ve etken vardır. Bunlardan birincisi
aile ve akraba çevresidir. İkincisi okullar, örgütler, kulüpler, gönüllü
kuruluşlardır. Üçüncüsü ise devlettir.
Toplumun
yapısında değişme anlamındadır. Toplum yapısı sosyo-kültürel değerlerin,
normların, kurumların belirlediği toplumsal ilişkilerden meydana gelir. Önemli
olan değişimin toplumsal bütünlüğü, toplum yapısının kendine özgü ve ayırt
edici özelliklerini ve öncelikle toplumda kişilerin öz güvenlerini ve toplumsal
güveni bozmamasıdır.
Gerçekte
insanlık tarihinde teknoloji değişimleri toplumsal değişmenin nedeni olmuştur.
Teknoloji kişiler arası ilişkileri ve etkileşimleri, bu ilişkileri düzenleyen
değer ve kuralları biçimlendiren en büyük etkendir. Toplum dışarıdan teknoloji
ithal ediyor veya alıyorsa, genellikle bu teknolojiye uygun düşünce ve hayat
tarzını da ithal eder. Teknolojinin yerlisinin ya da ithal edileninin
kullanılması konfor ve kolaylık sağlarsa da kültürel yozlaşma getirmemelidir.
Bunun için görsel ve işitsel yayınlarda özgün kültürel öğelere ve Türkçeye
seçici bir ağırlık verilmelidir.
Millet
kutsal bir varlıktır. Canlıdır, süreklidir ve ebedidir. Millet varlığı,
toplumda milli şuurun bireylerce özümsenmesi ve kişilerin topluca kendi hayat
ve kaderleri hakkında özgürce karar verme istek ve eğilimlerinin gerçekleşmesi
sonunda ortaya çıkar. Millet, milli şuurlaşmanın ve halkın kendi hayat ve
kaderine egemen olması iradesinin ve kararının ürünüdür. Yüce Atatürk, “Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir” sözleriyle açıklamıştır.
Milli Şuur,
aynı coğrafi alan üzerinde yaşayan, ortak kök, tarih ve kültüre sahip
bireylerden oluşan bir toplumda, kişiler arası ilişkilerin ve etkileşimlerin,
düşünce ve hayat tarzlarının toplumun varlığı ile ilgili sorunların çözülmesi,
tehdit ve tehlikelere karşı korunması, bir davanın korunup geliştirilmesi,
ortak hedeflere ulaşılması doğrultusunda toplanmalarını ve yönlenmelerini
sağlayan güçlü bir bağ ve birlik duygusudur.
Milli Devlet
toplumsal bir varlıktır. “Milli” deyimi, belirli bir millete bağlılığı, ona
özgü özellikleri, onu temsil eden tüm maddi ve manevi değerleri, değer
yargılarını ve davranış biçimlerini belirtir. Milli devlet, varlığını tek bir
milletten ve onun iradesinden alan, kişiliğini millet egemenliğiyle
özdeşleştirmiş bulunan devlettir. Milli Devlet ve ülkesi çoğunlukla milletin
adı ile anılır. “Anadolu” Türklerin bu coğrafi alana son kez gelip, Türk kültür
çevresini oluşturdukları zaman “Türkiye” adıyla tanımlanmış ve bin yıldır bu
adla anılmıştır. Türkiye, Türk Milletinin vatanı, Türk Devleti’nin ülkesidir.
Çağımızda ve
özellikle “Küreselleşme” ve “Bölgesel İttifaklar-Bütünleşmeler” ortamında Milli
Devletleri tehdit eden tehlikeler şunlardır:
·
Milli
egemenliğin kaybı. Bu durumda devlet millilik niteliğini yitirir. Başka veya
ortak egemenlikler altına girer.
·
Milli güç
unsurlarının (demografik - siyasi - sosyal - iktisadi - coğrafi - askeri -
kültürel - bilim ve teknoloji) herhangi birinde bağımsızlığın zedelenmesi ve
kaybı, bütün unsurları etkiler, Milli Devlet’i güçsüz kılar, etkinliğini
ortadan kaldırır. Onur ve saygınlığını yitirmesine neden olur. Sonuçta ne milli
özellik kalır ve ne de devlet devam eder.
·
Toplumsal
gelişmenin ve değişimin, kişilerin kendilerine özgü ve ayırt edici özelliklerini,
toplumun düşünce ve hayat tarzını başka ülkelerin insanına, hayat tarzına
benzetmekte ve taklit etmekte olan görüşlerin bu amaçla “Millilik” niteliğinden
taviz vermeleri durumunda devlet devam eder, fakat millilik özelliğini
kaybeder. Ne benzemek istediği toplum olur ve ne de kendi kişiliğini devam
ettirir.
·
Millilik ile
bağnazlık ve tutuculuk kavramlarını eşdeğer kabul ederek, topluma millilik ve
“Milli Devlet” özelliği veren milli şuurlaşmayı ve kişiler arası milli bağ ve
birlik duygusunu, inanç, ideoloji, doktrinlerle, milli kültür çevresine aykırı
düşünce ve görüşlerle değiştirilmesi durumunda devlet millilik niteliğini
kaybetmekle kalmaz aynı zamanda çağdışına düşer.
Milliyetçilik
toplumsal bir olgudur. Millete tam bir sadakat ve özveriyle bağlılık demektir.
Milli bir toplumda milliyetçilik, kişilerin bütün ilişki ve etkileşimlerinde,
tutum ve davranışlarında, düşünce ve hayat tarzlarında, doğal ve toplumsal
olaylar karşısında, toplumun gelişme ve değişiminde milletin maddi ve manevi
çıkarlarına, ihtiyaç ve beklentilerine önem ve öncelik vermek, özen
göstermektir. Milliyetçilik, milletten başka hiçbir yüce güç tanımamaktır.
Milliyetçilik tam bağımsızlığı (yani milli menfaatler ile ilgili olarak özgür
karar alabilme ve uygulayabilme yeteneğini) sürdürmeye yönelik değerler
bütünüdür.
Türk
Milliyetçiliği, gerçekçidir, akılcıdır, milli kültürü esas alır. Milli davaya,
öz ülküye, milletin çıkarlarına, hedeflerine ve amaçlarına özen gösterir,
öncelik verir. Çağdaştır. Tüm insanlara saygı besler. İnsan hak ve
özgürlüklerine, diğer milletlere ve o milletlerin de çıkarlarına dikkatli bir
ilgi ile bağlıdır. Ayırımcılığı, bölücülüğü, yıkıcılığı hiçbir durum ve şartta
kabul etmez ve ettirmez. İlericidir. Toplum bireyleri arasında her alanda dayanışmayı
ve yardımlaşmayı özendirir.
Türk
Milliyetçiliği, Türk düşünce ve hayat tarzını benimsemek ve özümsemektir.
“Türkiye
Cumhuriyeti, Atatürk milliyetçiliğine bağlıdır.”
“Atatürk
Milliyetçiliği, Cumhuriyetin bütün fertlerinin kaderde, kıvançta ve tasada
ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli dayanışma ve adalet anlayışı
içerisinde yaşayan bir toplum olduğu” anlamındadır. (Anayasa Md. 2. Gerekçesi)
Atatürk,
“Türk Milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda uluslararası temas ve
ilişkilerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla uyum içerisinde
yürümekle beraber, Türk toplumunun özel karakterini ve başlı başına bağımsız
hüviyetini saklı tutmaktır.” demektedir.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi’nin Milliyetçilik ile ilgili politikalar şunlardır:
·
Siyasi hayata
demokratik işlerlik kazandıracak olan partimiz, Cumhuriyetimizin siyasi
rejimini, kaynağını milletten alan bir kamu düşünce ve rejimi haline getirecek,
milli şuurlaşmayı etkin kılacak ve hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin
olacağı yasal düzenlemeler yapacaktır.
·
Bu bağlamda
siyasi partiler yasasında, siyasetin lider hegemonyasından bağımsız olarak
fikir zenginliğine ve özgürlüğüne izin verecek şekilde uygulanabilmesine
yönelik iyileştirmeler yapacaktır.
·
Partimiz,
toplumun ve kamu hayatının örgütlenmesinde, eğitim ve öğretimin her çeşit ve
kademesinde vatandaşlar arasında milli bağ ve birlik duygusunu güçlendirecek
önlemler alacaktır.
·
Türk
milletinin kuruluşunda etkili olan doğal ve tarihi olayları, maddi ve manevi
değer ve unsurları yaşayan ve doğmamış olan nesillere tam ve doğru
aktarılmasını sağlayacak eğitim ve aydınlatma hizmet ve faaliyetleri
geliştirilecek ve her türlü imkân ve vasıtalarla halkımıza sunulacaktır.
·
Yüce
milletimize kendine özgün nitelikler kazandıran, kişilik, karakter ve yaşam
üslubu veren milli kültür çevresi korunup, güçlendirilecek, vatandaşların
çalışma, üretim ve girişimcilik eğilim, karar ve davranışları desteklenecektir.
·
Partimiz,
üreteceği politikalarda ve bunların uygulanmasında Türk devlet gelenek ve
törelerini, Türk’ün bütün özelliklerini, milli duygu ve ahlâkını esas
alacaktır.
·
Partimiz,
devletimizin güvenlik amaç ve stratejilerinin belirlenmesi ve uygulanmasında
Türk inkılâbının kazanımlarına, Türk milletinin davasına, özülküsüne, çıkar ve
hedeflerine öncelik, önem ve özen gösterecektir.
·
Partimiz,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin millilik yapı ve özelliğini bozan, etkisiz
bırakan, ortadan kaldıran veya bir kuşkuya yer verecek şekilde zedeleyen iç
hukuk kurallarını, uluslararası anlaşma, belge ve benzeri kaynakları gözden geçirecek,
düzeltecek veya hükümsüz sayacaktır.
Vatan kutsal
bir varlıktır. Canlıdır, kurucudur, koruyucudur, yapıcıdır. İstekleri,
beklentileri, ümitleri vardır. Bir milletin üzerinde bütün zamanlarını yaşayıp,
paylaştığı, uğrunda emek ve kan döktüğü, gereğinde can verdiği coğrafi alana
vatan denir. Vatansız millet, milletsiz vatan düşünülemez. Millet fertleri
vatanın çocuklarıdır. Millet egemenliğinin ve tam bağımsızlığın en önemli
şartı, vatanın her karış toprağının korunması ve milletin malı olan vatan
kaynaklarının millet tarafından işler duruma getirilerek yönetilmesi ve
geliştirilmesidir. Vatan canlıdır. Vatan yaşatıcıdır. Vatan kurucudur. Vatan
yapıcıdır. Vatanın istekleri vardır. Vatanın beklentileri vardır. Vatanın
ümitleri vardır.
Vatanın
Bütünlüğü milli hudutlar içerisinde bulunan vatan parçalarının birbirinden
ayrılık kabul etmez şekilde bir bütün olduğu anlamındadır. Vatan bütünlüğü,
devlet bütünlüğü ile eş anlamdadır. Ülke bütünlüğünü ve millet birliğini
kapsar.
Partimizin
“Vatan” ile ilgili hedefleri aşağıdadır:
·
Vatanımız -
Türk vatanı, milletimizin kutsal varlığı, onu ebediyete kadar yaşatacak verimli
gücü, namusu ve onurudur. Vatanın bütünlüğünü korumak ve bu doğrultuda milli
şuurlaşmayı bütün zamanlarda güçlü ve yaygın duruma getirmek.
·
Vatanın tüm
kaynaklarını ve zenginliklerini bütün vatandaşlarımızın eşit ve adil şekilde
kullanmalarını, bu kaynak ve zenginlikleri işler duruma getirip, yönetmelerini
sağlamak.
·
Vatanın
topraklarının, kaynaklarının ve değerlerinin yağmalanmasına, haksız
kullanımına, işlerlik kazandırma girişimlerini ve eylemlerini engellemeye,
milli menfaatlerimize uygun üretken, teknolojik yatırım yapacak şirketler
haricinde yabancılara satış veya kiralanmasına, yerli veya yabancı imtiyazlar
ve tekeller tesisine engel olmak.
·
“Vatan”
kavramı ve tanımı içine giren her türlü maddi veya manevi değerleri bilim ve
teknolojinin imkân ve vasıtalarını kullanarak korumak, geliştirmek, etkin ve
verimli kılmak.
Partimizin
açıklanan hedeflere ulaşması, vatanımızın isteklerini, beklentilerini,
ümitlerini gerçekleştirmesi amacı ile izleyeceği politikalar şunlardır:
·
Partimiz,
devletimizin vatan toprakları, havası, suları, denizleri, kıyıları üzerinde
egemenliğinin tam, kesintisiz, hiçbir ödün ve tavize yer vermeden sağlanıp,
kullanılmasını ilke kabul eder. Partimiz bu ilke doğrultusunda üreteceği ve
uygulayacağı politikalara öncelik ve önem verecek ve gereken her türlü hukuki
düzenlemeleri yapacak, açıklanan ilkeyi bozan, ortadan kaldıran, zedeleyen tüm
uluslararası ilişki ve anlaşmaları, sözleşme ve belgeleri gözden geçirecektir.
·
Vatanın
kutsal varlığının kapsamı içerisinde yer alan bütün maddi ve manevi değerler,
iktisadi kaynak ve zenginlikler, yaşayan nesillere emanet edilen tarihi ve
kültürel varlıklar milletimizin malıdır.
·
Partimiz,
Anayasamızın ve yasalarımızın öngördüğü ve kurallaştırdığı “Devletin Tekliği,
Vatanın Bütünlüğü, Milletin Birliği” ilkesini milli şuurlaşmanın temel ve
vazgeçilmez dayanağı sayarak, her türlü ve her düzeyde eğitim ve öğretim
program ve uygulamaları ile geliştirilip, yayılmasını sağlayacaktır.
·
Türk
vatandaşlarının haklarını başka kişi veya kuruluşlara, uluslararası
kuruluşlara, devletlere Türk vatandaşlarının aleyhine olacak şekilde
kullandırılması, vatanın kaynaklarının vatandaş olmayanlar tarafından
verimsizce kullanılması, belirli grup veya zümrelerin toprakları ve kaynakları
kendi tekellerine geçirerek vatandaşlarımızı kendi vatanında, yurdunda garip,
yoksul ve perişan düşüren tüm uygulamalar, yasalar ivedilikle ortadan
kaldırılacaktır. Topraklarında adil ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda tüm
vatandaşlarca kullanımı sağlanacak, toprak reformu tam manasıyla
gerçekleştirilecektir.
Devlet,
kutsal ve ebedi bir varlıktır. Devlet, millet egemenliği, bağımsızlığı, onur ve
saygınlığı temeline dayanır. Devletin kurucusu millettir ve milletle özdeştir.
Devlet millidir. Sınırları belirlenmiş, ülkesinin toprakları üzerinde
egemendir. Devlet bu toprakların bütünlüğünü ve milli birliği temsil eder.
Devlet,
milli varlığımızın, yaşama, gelişme ve ilerleme hak ve hürriyetlerimizin,
düşünce ve hayat tarzımızın güçlenerek devamını ve bekasını sağlar. Çağdaş
anlayış ve yaklaşımlar içerisinde insan hak ve özgürlüklerinin gereklerini
yerine getirir, geliştirir ve uygular. Devlet, milli dayanışmayı, her alanda
adalet ve eşitliği esas alır. Devlet, hukuktur. Egemenliği ve etkinliği
altındaki topraklar ve toplumlar üzerinde adaleti tam ve kesintisiz uygular,
kalıcı kılar.
Devlet,
iktisadi hayatta yol gösterici, özendirici, destekleyici, yapıcı, denetleyici
ve gereğinde doğrudan müdahale edicidir. Sosyal, kültürel, bilim ve teknoloji
ve sosyal güvenlik alanlarında kurucu, koruyucu, geliştirici ve
destekleyicidir. Devlet, sosyal hakların gereklerini eşit ve adil şekilde
yerine getirir.
Genel olarak
devlet, siyasi gücün toplumun çıkarları doğrultusunda ve kendine özgü düşünce
sistemi içerisinde örgütlenmesi ve kurumlaşmasıdır.
Siyasal
gücün temel özelliği toplumda kurallar koyma tekeline sahip bulunması,
kurallara aykırılık durumunda yaptırım yetkisini elinde bulundurup,
kullanmasıdır. Toplumda açıklanan tekele ve yetkiye sahip tek ve en üstün kurum
devlettir. Hiçbir kurum devletten daha üstün ve onun yetkisini kendisine
katabilecek güçte değildir.
Siyasi güç,
toplumun çoğunluğunun hür ve serbest irade ve kararları ile siyasi iktidara
dönüşür. Siyasi iktidar toplumda meşru olarak kurallar koyma ve yaptırım
(fiziki güç ve şiddet) uygulama tekeline sahip olur. Bu yolla devlete özgü en
önemli yetkiyi kullanma imkânına kavuşur. Devleti temsil eder. Yasama ve yürütme
organlarını oluşturur.
Siyasi
iktidara meşruluk veren, daha açık anlatımla siyasi iktidarı yasaların ve kamu
vicdanının doğru bulduğu yetkilerle donatan ve birbirlerini tamamlayan iki
önemli olgu vardır. Bunlardan birincisi, siyasi iktidarın toplumun çoğunluğunun
hür ve serbest iradeleriyle oluşmuş olmasıdır. İkincisi, siyasi iktidarın
kendisine verilen yetkileri, kanun koyma ve yaptırım tekelini toplumsal
düzenin, adaletin ve toplum iyiliğinin sağlanması yönünde kullanmasıdır. Siyasi
iktidar, devlete özgü yetkileri devletin amaçları, toplumun çıkar, beklenti ve
özlemleri doğrultusunda kullanmak zorundadır. Bu yaklaşımla “Devlet, amacı
toplumsal düzenin, adaletin ve toplumun iyiliğini sağlamak olan, belli bir
toprak parçası üzerinde yerleşmiş insan topluluğuna dayanan ve bu topraklar
üzerinde meşru yaptırım ve denetleme yetkisine sahip bulunan siyasi örgütlenme
düzenidir” şeklinde tanımlanmaktadır.
Siyasi
iktidarın en önemli rakipleri, bu iktidarı ele geçirmek, paylaşmak, en azından
etkilemek amacını taşıyan siyasi partiler, baskı grupları, sivil toplum
örgütleridir. Bugün siyasi iktidarları, çağdaş devleti tehdit eden en büyük
tehlike, toplumda mal, hizmet, finansman, bilgi, haber, enformasyon ve
teknoloji üreten ve bunların üretiminde kullanılan araçlara sahip olan
kişilerin ve tekellerin çeşitli yol ve yöntemlerle etkilemeye çalışmalarıdır.
Toplumda ve kurumlar arası ilişkilerde güven yıpranmasının nedeni bu
çabalardır. Bu duruma karşı koyamayan siyasi iktidarlar toplumun genel
çıkarları, beklentileri ve özlemleri doğrultusunda değil, en azından kendi
varlıklarını korumak için, kendilerini etkileyen güçlerin çıkarlarını
sağlamakla yükümlü konuma girerler ki bu aşamada iktidarlarının meşruluğu
tartışılmakla kalmaz, “Devlet Olgusu” - “Varlığı” ve rejimi de tartışılmaya
başlanır.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin varlık nedeni; Türk milletini, milli birlik ve bütünlük
içerisinde, milli kültür ve özdeğerlerine uygun olarak, çağdaş, medeni ve adil
bir yönetimle, barışı, huzuru ve refahı sürekli kılarak ebediyen yaşatmaktır.
Kutsal olan Türk Devleti;
·
Türk milli
varlığının ve vatanının sembolüdür.
·
Bağımsızlığını,
uluslararası ortamda onurlu ve saygın gücünü daima geliştirerek koruyacaktır.
·
Zamanla
kendisine karşı yapılmış haksızlıkları düzeltecek, uluslararası hukuk ve
düzenin ve yükümlülüklerinin saygın üyesi olarak barışın temsilcisi rolünü
üstlenecektir. Gücünün caydırıcılığı onu bölgesinde ve dünya üzerinde hakkı
olan yere ulaştırmıştır, bunu koruyacaktır.
Kutsal
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vatan ve millet bütünlüğünü iç ve dış bütün tehdit
ve tehlikelere karşı koruyan, uluslararası düzende varlığını kabul ettiren,
milli gücünü her zaman geliştiren bir varlık nedenine dayanmaktadır.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin örgütlenmesinde ve siyasi iktidarın oluşup,
çalışmasında belirli ilkeler vardır. Bu ilkeler iki grupta toplanır. Birinci
grup ilkeler, Türk İnkılâbının ortaya koyduğu ve Anayasalarda yer alan,
kurallaşan ilkelerdir. İkinci grup ilkeler ise, binlerce yıllık tarihimizden gelen
Türk devlet düşüncesinin oluşturduğu ilkelerdir. Bunlara “Türk Devlet Geleneği”
denir.
·
Devlet
Yönetiminde:
1) Devlet hayatında yasalara ve
geleneklere bağlılık.
2) Gelenekçilikle, ilericiliğin, çağdaş
gereklerin bağdaştırılması.
3) Devlet kadrolarının uzmanlardan
oluşması ve halka açık olması.
4) Yönetimde istikrar (kararlılık) ve
devamlılık.
5) Danışma, Danışma Kurumlarına,
bilime, bilim adamlarına saygı.
6) Disiplin, protokol, denetim
ilkelerinde titizlik.
·
Devletin
Halka Dönük Politikalarında:
1) Adalet ilkelerine uyma, Hukuk ve
Hukuk Hizmeti Devleti olmak.
2) Halkla bütünleşmek, sosyal
hizmetler, refah, şefkat, tolerans devleti olmak.
3) Yurttaşlara güven vermek,
sorunlarına pratik çözümler bulmak.
Partimiz,
Devletimizin Türk Dünyasını oluşturan devletler, toplumlar, topluluklar ile her
alanda ve her konudaki ilişkilerini güçlendirip, geliştirecek, “Türk Dünyası
Dil Birliği” - “Türk Dünyası Kültür Birliği” - “Türk Dünyası Ekonomik ve Sosyal
Birliği”ni gerçekleştirecektir.
Milli
Vicdan, kişinin içinde bulunduğu topluma bağlılığı sonucu yaptığı davranış ve
eylemlerin sonuçları hakkında bir yargıda bulunması, bir yargıya varması
duygusudur.
Milli Duygu
Milli Duygu
- Milli His, milletle ilgili sorunların, olayların, davranış ve eylemlerin vatandaşların
iç dünyasında (üzerlerinde) uyandırdığı, bıraktığı izlenimlerdir. Bunlar coşku
olur, sevinç olur, övünç olur, kıvanç olur, nefret olur, kin olur, üzüntü olur.
Milli duygular, vatandaşların millete olan bağlılıkları, millet sorunlarına
olan duyarlılıkları ölçüsünde artar, eksilir ve hatta hiçbir iz bırakmadan
silinir.
Milli Ahlâk,
millet düzeyine erişmiş toplumların önemli sorunları ve konuları karşısında
kişilerden beklediği ve talep ettiği tutumlar, davranışlar ve eylemlerdir. Bu sorun
ve konular, toplumun huzuru, düzeni, dirliği, milletin birliği, vatanın
bütünlüğü, karşı karşıya kalınan tehditler, tehlikeler ve engeller, adaletin
kurulup işletilmesi, gelişme ve refah girişimleridir.
Milli
ahlâkın elde edilmesi, geliştirilmesi ve sürekli kılınması tamamen bir eğitim
sorunudur.
Milli şuur,
bireyin içinde doğup, yaşadığı veya katıldığı milletin varlığını, var oluş
nedenlerini, bu varlığın korunup, devamı, geliştirilip, bekası için nelerin
gerekip, gerekmediğini, kendisine düşen hizmet ve görevlerin neler olduğunu
akla, bilgiye dayanan duygularla algılaması, kavraması, anlaması ve bu
doğrultuda davranış ve eylemlerde bulunmasıdır. Milleti oluşturan kişiler
arasındaki milli bağlar ve milli şuurlaşmadır. Millet olmanın en önemli şartı
da bu milli şuurun varlığının daima canlı ve sürekli bilgiyle donatılarak
korunmasıdır.
Türk
Milleti’nde “Milli Şuur”, Türklüğün en derin güven kaynağı, en engin övünç
dayanağı olduğuna inanmaktır. Binlerce yıllık Türk tarihi ve kültürü bu inancın
sayısız örneklerini ortaya koymuştur. Milli Şuur, “Ben Bir Türk’üm” - “Ne Mutlu
Türk’üm” diyebilmektir.
Toplum ve
bireylerde Milli İhtiyaç ve Beklentiler iç ve dış güvenlik, sağlık, beslenme,
eğitim, yargı ve adalet, sosyal adalet konuları üzerinde toplanır.
Tarihi
Mirasımız, Kültürel Değerlerimiz
Milletimiz
binlerce yıllık tarihi mirasa sahiptir. Dünya coğrafyasının başlıca Asya,
Avrupa, Afrika kıtalarında, Avrasya ve Ortadoğu bölgelerinin tamamında, Hazar,
Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Hint Okyanusu’ndan Adriyatik ve Atlantik
kıyılarında geçen ve devam eden bu derin ve anlamlı tarihi süreç bir bütünlük
içinde zamanımıza sayısız mücadele ve deneyimleri, başarı ve zaferleri, bozgun,
kırılma ve çözülme örneklerini bizlere miras bırakmış ve emanet etmiştir. Bu
miras ve emanetler, milli özelliklerimizin, yeteneklerimizin ve
niteliklerimizin kaynağıdır. Bağımsızlığın (istiklâlin) özgürlüğün, egemenliğin
ve gücün milletimizde bir karakter olarak gelişmesinin de nedeni tarihi mirasımızdır.
Dilimiz,
inançlarımız, örf ve adetlerimiz, müziğimiz, mimarimiz, edebiyatımız,
sanatımız, devlet anlayışımız, iktisadi ve fikri hayatımız, tarih şuurumuz,
sosyal hayattaki yaklaşımlarımız gibi değerlerimiz kültürümüzün temel
unsurlarıdır. Kültürel değerlerimiz aynı zamanda milli değerlerimizdir.
Özdeştirler, anlamları birdir.
Partimizin
Tarihi Mirasımız ve Kültür Değerlerimiz ile ilgili hedefleri ve politikaları
şunlardır:
·
Tarihi
mirasımızı ve kültür değerlerimizi bir bütünlük içinde korumak, çağdaş bilim ve
teknoloji ile geliştirmek, gelecek nesillere devretmek.
·
Tarihi
mirasımıza ve kültür değerlerimize yönelen her türlü tehdit, tehlike ve
engellerle mücadele etmek, bu miras ve değerlerimizi, çözümlemeye, sınamaya,
yabancı değerlerle değiştirmeye kalkışan girişimlere ve taklitçiliğe karşı
koymak.
·
Genç ve
doğmamış nesillere tarihi mirasımızı ve kültürel değerlerimizi birer kutsal
emanetler olarak geliştirip, güçlendirerek devretmek.
·
Partimiz
üreteceği politikalar ve bunların uygulanmasında tarihi mirasımızın en önemli
konu ve alanlarını kapsamına alan Türk Devlet geleneğini, törelerini, adalet ve
insanlık ülküsünü, hoşgörüyü, zulme ve zalime karşı olma, yoksullukla mücadele
gibi karar, tutum ve davranış esaslarından ayrılmayacaktır.
·
Partimiz
üreteceği politikalar ve uygulamalarda, her türlü ilişkilerde, kamu ve özel
hayatı ilgilendiren girişimlerde Türk diline büyük önem verecek, özen
gösterecek, Türkçeyi en iyi yazmaya, konuşmaya her kademede, organda ve yan
kuruluşlarda dikkat edecektir. Bu alanda Partimiz tam bir “Türklük” örneği
olacak, başta Türk Dil Kurumu olmak üzere, dil bilimcileri ve eğitimcilerle
doğrudan temas ve ilişki halinde bulunacaktır.
·
Partimiz
tarihi mirasımızı ve kültürel değerlerimizi çağdaş bilim ve teknolojilerle
geliştirecek, genç ve gelecek nesillere aktaracaktır.
·
Hangi şart
ve durumda olursa olsun, bütün resmi, özel ve yabancı eğitim ve öğretim
kurumlarında Türk Tarihi ve Türk Kültürünü konu alacak programlar ağırlıklı
olarak ders konuları içinde yer alacak, Türk öğretmenler ve öğretim üye ve
görevlilerince uygulanacaktır.
·
Konutta,
toplu konut yerlerinde, iş ve çalışma hayatında, özel işletmelerde,
ticarethane, kahvehane, lokanta gibi toplu yaşama mekânlarında, gezi, eğlence
ve benzeri alanlarda, otellerde, tüm turistik konaklama ve tesislerinde,
sokaklarda, meydanlarda, kırsal ve kentsel kesimlerde, dağda, bayırda, ovada,
denizlerimizde, sularımızda, her türlü ulaştırma araçlarında, kısaca toplum
hayatımızın geçtiği her yerde tanıtım, reklâm ve benzeri faaliyetler Türkçe olacak,
Türkçe yazılıp, okunacaktır.
Türklük bir
hayat tarzıdır. Türklük bir ülkü ve kültür birliği olarak, binlerce yıl
içerisinde oluşan bu hayat tarzını bütün görüşleriyle tutum ve davranışlarıyla
ortaya koymak, “milli benliği” bozucu, yıpratıcı, dağıtıcı her türlü
düşüncelerle, sistemlerle, davranışlarla, hareketlerle mücadele etmek anlamına
gelir. Bu yaklaşımla Türklük şuuru dinamiktir. Canlıdır. Gelişme durumundadır.
Vatandaşları
arasında görüş tarzları, tutum ve davranışları arasında bir bütünlük
Cumhuriyetin varlığı ve gelişmesi için hem en önemli bir kaynak, hem de “Milli
Gücün” gelişmesinde ve “Milli Benliğin” korunmasında vazgeçilmez bir unsurdur.
Cumhuriyet bu görüş tarzlarının, tutum ve davranışlarının oluşturduğu bir hayat
tarzının sonucudur. Ve bu hayat tarzını temsil eder. Toplumun siyasi, sosyal,
ekonomik, kültürel ve teknolojik hayatındaki görüş ayrılıklarının, farklı
düşüncelerin, farklı tutum ve davranışların hududu “Cumhuriyet Hayat Tarzı” ile
çerçevelenmiştir. Bunun dışına çıkılması halinde, toplumda bütünlük zedelenir,
yıpranır ve çözülme başlar ki, o artık Cumhuriyetimiz değildir.
Cumhuriyetin
Hayat Tarzı’nı Atatürkçü Düşünce açıklamaktadır. Bu düşünce sistemi günümüze
kadar yeterince ve gereğince incelenmediği, araştırılmadığı ve Atatürkçü
Düşünce bir kısım eksik ve kulaktan dolma tarihi olaylara bağlandığı için genç
nesillere doğru aktarılamamış, onların eğitiminde ana kaynak ve temel olan
görüşler, tutum ve davranışlar öğrenilememiş, öğretilememiştir.
Gerçekte ise
bütün Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti için hayat tarzının düşünce, fikir,
davranış, tutum ve görüş kaynağı Atatürkçü Düşüncedir. Çünkü, bu düşünce
binlerce yıllık bir tarihe, tamamen Türk milletinin “özünden” çıkan
yeteneklere, özelliklere dayanmakta, onlardan kaynaklanmaktadır.
Partimizin
Düşünce ve Hayat Tarzımız konusundaki hedeflerine ulaşmak için izleyeceği
politikalar şunlardır:
·
Partimizin
her alan ve konuda üreteceği ve uygulayacağı politikalar “Milli Kimlik” ve
“Milli Benlik” esasına, Türk düşünce ve hayat tarzı temeline dayanacak; yüce
milletimizin kendine özgü değer ve özelliklerinin oluşturduğu saygıyı,
özgüveni, bilgi ve inceliği yurt içinde ve yurt dışında sergileyecek güç ve
nitelikleri taşıyacaktır. Bu politikalar her durum ve şart içinde taklitten iç
ve dış olumsuz etkilerden uzak tutulacaktır. Politikaların üretilmesinde ve
uygulanmasında dış kaynaklı kavramlardan, deyimlerden, taklitlerden
kaçınılacak, Türk düşünce ve hayat tarzının gerekli kıldığı yeni ve milli bir
“Politika üslubu ve dili” egemen olacaktır.
·
Öğretim ve
eğitimde, hizmet içi eğitimde Türk düşünce ve hayat tarzının kaynaklarının
açıklanmasına, öğretilmesine, yaygınlaştırılmasına öncelik ve önem verilecek,
bu konudaki araştırmalar, bilimsel projeler ve yayın programları
desteklenecektir.
·
Türk
dünyasını oluşturan topluluk, toplum ve devletlerle kültürel, bilimsel ve
teknolojik ilişkiler geliştirilecek, başta “Türk Dünyası Lügati” - “Türk
Dünyası Ansiklopedisi” - “Türk Dünyası Coğrafyası” - “Türk Dünyası Tarihi” gibi
önemli eserlerin süratle hazırlanıp, çeşitli dillerde yayını
gerçekleştirilecektir.
·
Partimizin
öncelikli görev ve politikalarının başında “İlkeler” bölümünde yer alan
Atatürk’ümüzün 1937 yılında açıkladığı program esas alınacak, bu programa
ilişkin projeler, çalışmalar özendirilecektir.
·
Türk
düşüncesi ve hayat tarzı, “Milli Kimlik” ve “Milli Benlik” konularında
çalışmalarda, hizmetlerde ve faaliyetlerde bulunan sivil toplum örgütleri
özendirilip, desteklenecek ve ödüllendirileceklerdir.
Türk
Milleti’nin davası Türk İnkılâbı’dır. Türk Milleti’nin davası, Türk İnkılâbı
ile elde edilenlerin korunması, geliştirilmesi ve bekasının sağlanmasıdır. Türk
İnkılâbı geçmişle-geleceği yaşadığımız zaman kesitinde birleştiren somut
gerçekleri kapsamına alır. Bunlar: Yeni Vatan, Yeni Toplum ve Yeni Devlet’tir.
Bu nedenle, Türk Milleti’nin dünden-bugüne ve yarına yönelen gerçek davası
kısaca, yeni vatanın, yeni toplumun ve yeni devletin korunması, geliştirilmesi
ve bekasının sağlanmasıdır.
İkinci
olarak Türk İnkılâbı yeni vatanın, yeni toplumun, yeni devletin bütünlüğünü,
bağımsızlığını, hürriyetini, egemenliğini güvenceye almak, çağdaşlaşmalarını,
ilerlemelerini, yükselmelerini sağlamak amacıyla siyasi, sosyal, iktisadi,
kültürel, hukukî, eğitim, bilim ve teknoloji gibi alanlarda aralıksız şekilde
yapılan ve sürekli kılınması gereken devrimleri de ifade eder. Bu yaklaşımla
Türk Milleti’nin davası Yeni Vatanın, Yeni Toplumun, Yeni Devletin ve yapılan
devrimlerin korunması, geliştirilmesi ve sonsuza kadar devamının sağlanmasıdır.
Partimizin
Türk Milletinin Davası konusunda hedefleri aşağıdadır:
a- Bütün zamanlar için hedefler:
·
Türk
İnkılâbını, bu inkılâbın sonuçlarını ve kazanımlarını korumak, geliştirmek,
sonsuza kadar nesilden nesile şuurlaştırıp devrederek devamını sağlamak.
·
Milletimizi
çağdaş medeniyetler düzeyine çıkarmak.
·
Milli
kültürümüzü çağdaş medeniyetler düzeyine çıkarmak.
b- Mekân - Coğrafya açısından hedefler:
·
Yeni vatanı
- Türk ata yurdunu korumak, savunmak, güvenlik altına almak ve güvenliğini
sürekli geliştirmek.
·
Türkiye’nin
coğrafi konumu, jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik özellikleri, tarihi ve
çevresiyle ilişkileri dikkate alınarak güvenlik hatları; Batı’da, Tuna ve
Adriyatik’ten; Doğu’da, birincisi Aral (Maveraünnehir) sisteminden ve ikincisi
Karadeniz-Hazar-Akdeniz yayından; Güney’de, Basra Körfezi ile Cebelitarık
Boğazı çizgisi kuzeyinden; Kuzey’de ise Karadeniz’den geçmektedir. Hedef, bu
hatlar üzerinde ve içinde bulunan ülke ve toplumlarla siyasi, iktisadi, ticari,
kültürel ilişkilerin sağlam temeller üzerinde kurularak sürekli barış ve
dostluk içerisinde geliştirmek.
·
Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu-Doğu
Akdeniz- ülke ve toplumlarıyla Asya Türk Toplumları ve Türk Cumhuriyetleri ile
ilişkiler ilk ve temel davasının bir parçasıdır. Türkiye komşuları ve yakın
çevresinde yaşayan toplumlardan başlayarak açıklanan bölge ve alanlarda
etkinlik kazanmak bu bölge ve alanların kendi içlerinde ve birbirleriyle
ilişkilerinde iktisadi ve kültürel birlik ve bütünlük sağlamalarında öncü rolü
oynamak.
·
Türk
vatandaşlarının yoğun bir şekilde bulundukları ve yaşadıkları ülkelerle
bağları, ilişkileri ve etkinlikleri güçlendirmek.
·
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin bir dünya gücü, dostluğundan ve etkinliğinden
vazgeçilemez bir dünya devleti olmasını sağlamak.
“Özülkü” deyimi, Türk Milleti’nin Yüce
Atatürk’ün öncülüğünde ve liderliğinde gerçekleştirdiği Türk inkılâbı ile
kazandıklarını koruyup, geliştirerek, Türk düşünce ve hayat tarzını, Türk
kültürünü çağdaş uygarlıklar üzerine çıkarma hedefine doğru hızla ilerlerken
geleceğe yönelik tasarımlarını açıklar. Bu Birincisi, insanlık ülküsüdür.
İkincisi, “Milli kültürümüzü çağdaş medeniyet düzeyinin üstüne çıkarmaktır.”
Üçüncüsü; Türk Milletini, Türklüğü ve Türk Dünyasını uzayın derinliklerinde yer
alacak konum ve duruma getirmektir.
“Milli
Menfaat” bir milletin güvenlik ve refah ihtiyaçlarını karşılamak, bekasını
sağlamak amacıyla inandığı ve zorunlu gördüğü düşüncelerini, tutumlarını,
davranış ve eylemlerini belirleyip, açıklamasıdır.
Millî
Menfaat milletin sahibi olduğu tarihi ve kültürel mirasından kaynaklanır.
Milletin kurucu ve yaşatıcı unsuru olduğu devletin var oluş nedenlerini esas
alır. Millî Dava ve Millî Mefkûre doğrultusunda geliştirilir. Millî Hedefleri
belirler.
Türk
Milletinin Menfaatleri (Çıkarları)
·
Milli
Menfaatler Partimizin üreteceği politika ve uygulamaların temelini, kaynağını
ve dayanağını oluşturacaktır.
·
Milli
Menfaatlerin tüm toplumumuzun anlayışı, düşüncesi olacak şekilde gençlerimizin
ve vatandaşlarımızın bu konularda bilgilendirilmesini ve aydınlatılmasını
sağlayacak politikalar, programlar üretilecek ve sürekli olarak uygulanacaktır.
·
İkinci Dünya
Harbi sonrasından başlayarak günümüze kadar uluslararası ilişkilerde yapılmış
andlaşmalar, anlaşmalar, sözleşmeler ve benzeri belgeler gözden geçirilecek
“Milli Menfaatlerimiz” açısından değerlendirilip kamuoyuna açıklanacak ve
gerektiğinde bunlar yeniden düzenlenecek veya iptal edilecektir.
·
Milli
Menfaatlerimize kaynak, dayanak ve güç veren kültür unsurlarımız başta, dil ve
tarih olmak üzere eğitim ve öğretim hayatımızda ağırlıklı konular olarak
işlenecek, toplumun her kesiminde güçlendirilip, yaygınlaştırılması
sağlanacaktır.
·
Milli
menfaatlerimize karşı yurt içinden ve yurt dışından yönelen tüm tehdit, tehlike
ve engeller etkisiz kılınacak, gerektiğinde bunlar kaynaklarında yok
edilecektir.
“Milli
Hedefler” genel olarak, elde edilmeleri durumunda milli menfaatlerin
gerçekleşmesini sağlayan hususlara milli hedefler denilmektedir.
Milli
Hedefler, milli davalar ve milli ülküler doğrultusunda milli menfaatlerin
gerçekleşmesi için elde edilmeleri, ulaşılmaları, erişilmeleri gereken
sonuçlar, durumlar ve konumlardır.
Siyasî
hayat, millî varlığımızın korunması, devamı, geliştirilmesi ve bekası amacıyla
toplum ve kamu hayatının örgütlendirilmesi ve bu örgütlere halkın katılması ile
güç ve süreklilik kazandırılmasıdır. Siyasi hayatın temeli ve kurucu unsuru
egemenlik haklarına sahip, tam bağımsız Türk Milleti’dir.
Milli
Egemenlik, millet olmanın sonucu ve gereğidir. Millet denilen varlığın özgür
(hür) ve bağımsız iradesi milli egemenliğin kurucu ve devam ettirici unsurudur.
Toplum içinde tek üstün güç ve iktidar millete aittir. Bu üstün güç ve iktidar
tekeli, millete ortak tanımayan, bölünmeyen, paylaşılamayan ve devredilemeyen
bir hak sağlar, toplumun kaderinde ve yönetiminde söz ve eylem sahibi olma
yetkisini verir ve sorumluluğunu yükler. Bu hak ve yetkinin tümüne Milli
Egemenlik denilir. Milli Egemenlik, millet düzeyine erişmiş bir toplumda
hürriyetlerin, eşitliğin ve adaletin devamlı ve kesintisiz olarak sağlanması ve
korunması için o toplumu meydana getiren fertlerin her birinde ayrı, ayrı
bulunduğu doğal olarak kabul edilen iradelerin birleşip, kaynaşarak millet
iradesine dönüşmesi, açıklanması ve örgütlenmesidir.
Milli
Egemenlik Hakkının Örgütlenmesi, Türk Milleti sahibi olduğu milli egemenlik
hakkını, Türkiye Büyük Millet Meclisi adı altında kurduğu ve varlığının devamı,
korunması, geliştirilmesi görev ve sorumluluğunu verdiği bir kurum ile
örgütlendirmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin millete karşı sorumluluğu, yükümlülüğü ve eski bir
deyimle “vebali” dünyanın hiçbir meclisi, senatosu ve parlamentosu ile
kıyaslanamayacak kadar ağırdır. Çünkü Meclis, Türk varlığının, hayatının,
onurunun koruyucusu ve temsilcisidir.
Tam
Bağımsızlık, Türk milletinin sahibi olduğu egemenlik hakkını kendi özgür
iradesi ve kararı ile serbestçe kullanmasının temel şartı; hür, saygın ve
onurlu bir millet olarak yaşamasının vazgeçilmez esasıdır.
Tam
Bağımsızlık, hayat tarzımızın temel niteliğidir. Hürriyetimizin, haklarımızın,
refah ve mutluluğumuzun, insanlık dünyasında onurlu ve saygın bir konuma sahip
olmamızın tek şartı tam bağımsızlıktır.
Tam
Bağımsızlık, toplum ve devlet hayatında siyasi, iktisadi, sosyal, mali, askeri,
kültürel ve benzeri her alanda tam bağımsızlık ve tam serbesti demektir. Bu
sayılanlardan herhangi birinde bağımsızlıktan yoksun olmak, herhangi bir
hususta bağımsızlığın zedelenmesine, çözülmesine, etkilenmesine seyirci kalmak,
duyarsız kalmak milletin gerçek anlamda bütün bağımsızlığından mahrum olması
demektir.
Tam
Bağımsızlık için temel ve ölmez ilke; bağımsızlığını ve hürriyetlerini her ne
pahasına ve her ne karşılığında olursa olsun zedelemeye ve kayıtlamaya asla
müsaade etmemek, bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün anlamıyla koruyabilmek ve
bunun için gerekirse son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini
şanlı bir örnekle süslemektir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti’ni temsil eder. Millet adına egemenlik
hakkını yalnız o kullanır. Millet egemenliğinin ve tam bağımsızlığın belirdiği
yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti’nin kendisini idare etme
şuurunun, siyasî hayata doğrudan katılma iradesinin ve toplumun iktisadî,
sosyal, kültürel, bilim ve teknoloji hayatına egemenliğinin tek simgesidir.
Türkiye
Cumhuriyeti Millet Egemenliği esasına bağlı olarak yönetilen, toplumun huzuru,
milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, Anayasanın “Başlangıcı”nda belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Siyasi
İktidar, kanunun belirttiği esaslar içerisinde, millet çoğunluğunu temsil eden
siyasi partinin veya partilerin göreve başlamasıyla oluşur. Siyasi İktidar
millete karşı taahhütlerini gerçekleştirme ve devlet işlerini yürütme
sorumluluğunu, milletten aldığı yüksek güç ve yetkiye dayanarak yerine getirir
ve yalnız millete karşı sorumlu olur.
Demokratik
siyasi hayatın en belirgin özelliği, Siyasi İktidarın karşısında oluşacak
siyasi muhalefetin varlığıdır. Kanunen belirtilmiş esaslar içerisinde millet
çoğunluğunun oyunu kazanamayan Siyasi Partiler tek, tek ve/veya topluca
milletin muhalefet güç ve yetkisini temsil ederler.
Partimiz,
muhalefetin iktidarın sahip bulunduğu güvencelerle donatılmış biçimde
sürekliliğini esas kabul eder. Muhalefetin milletten aldıkları güç ve yetkiyi
Siyasi İktidarın sorumluluklarını ve yükümlülüklerini yerine getirip,
getirmediği doğrultusunda kullanmaları gerektiğine inanır.
Siyasi
Partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Partimiz,
ülkemizde insan hak ve hürriyetlerinin hiçbirine öncelik, ayrıcalık ve ağırlık
tanımadan, tam ve bütün gerekleriyle, güven içinde uygulandığı bir siyasi
hayatın ve düzenin kurulmasını öncelikli tercihleri arasında saymaktadır. Türk
Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, siyasi hak ve hürriyetlerinin
ve bunların gereği olan örgütlenme haklarını kullanmasında serbesttir. Bu
yaklaşımla Parti, her düşünce, her inanç ve her tutum ve davranış sahiplerinin
de açıklanan hak ve hürriyetlerini Cumhuriyetin Anayasası’nın öngördüğü
esasları kullanmalarının serbest olmasını kabul eder.
Demokratik
bir düzende Baskı Grupları, vatandaşların hak ve hürriyetlerini kullanmalarının
güvencesi ve geliştirici unsurlarıdır.
Partimiz,
milletimizin vicdanının, şuurunun ve fikirlerinin oluşturduğu siyasi ortamı
daha etkin ve belirgin kılacağına inandığı Baskı Grupları’nın Siyasi Hayatın
temel unsurları şeklinde Anayasal haklarla donatılmalarını kabul eder. Sivil
Toplum Örgütleri’nin de bu güvenceye kavuşturulup, hukuk düzenimizde yer
almalarını esas alır.
Kişi hak ve
hürriyetleri kutsaldır. Kişi hak ve hürriyetleri hayat tarzımızın temel
özelliğidir ve gelişmesi için en önemli potansiyel gücüdür. Türk
vatandaşlarının doğuştan sahibi bulundukları hak ve hürriyetlerini tam, eşit ve
kesintisiz olarak, güvenlik için de kullanmaları Partimizin bağlı olduğu
ilkelerin başında yer alır.
Yürütme
Organı Bakanlar Kurulu’dur. Yürütme Görevinin Kaynağı milletimizin vicdanı,
şuuru ve fikirleridir. Partimiz, Yürütme Organı’nın bu kaynaktan doğan
ihtiyaçları, amaçları, çıkarları sağlamak; özlem ve beklentilerini
gerçekleştirmekle yükümlü olduğuna inanır. Milletten toplanan ve milli
kaynaklardan sağlanan mali kaynakların halkımızın güvenliğine, refahına,
mutluluğuna verimli ve etkin biçimde tahsisine özen gösterir, önem verir. Bu
yaklaşımla Partimiz, Yürütme Organı’nın yetki ve sorumluluklarının istikrarlı,
dengeli, verimli ve bütün yurt sathına yayılacak biçimde faaliyetlere dönüşmesi
önlemlerini alır. Yürütme Görevi: Yürütme Organı’nın görevlerini Bakanlar
Kurulu Programı belirler.
Kamu
Yönetimi’nin esası, halka ve topluma hizmetin bir kamu hizmeti sayılarak
örgütlenmesi ve işler durumda devam ettirilmesi zorunluluğuna dayanır. Partimiz
açıklanan zorunluluğun gereklerinin yerine getirilebilmesinin, her şeyden önce
halkın kamu yönetiminin kudretine olduğu kadar şefkatine ve dürüstlüğüne de
inanması gerektiğini kabul eder. Bunun için, kamu yönetiminin her alanında, her
konusunda, her işlevinde, her düzeyinde doğruluğu, ciddiyeti, halka güven ve
sevgiyi, basitliği, kolaylığı, ucuzluğu, açıklığı ve gerektiğinde hesap verme
ahlâkını kısaca Türk kamu yönetiminin erdemliğini ve çağdaşlığını olumsuz
yönden etkileyen bütün engelleri kaldırmaya idareyi yeniden düzenlemeye ve yeni
bir bürokrasi misyonu oluşturmaya kararlıdır.
Partimiz,
idareyi siyasi baskılardan, talep ve isteklerden arındırmaya, doğrudan
halkımızın hizmetine yönlendirmeye ve çağdaş bir yapıya kavuşturmaya
kararlıdır. Gereken maddi ve manevi güvenlik ve istikrar ortamının sağlanması
durumunda, kamu hizmetlerini yerine getirmekle yükümlü yöneticilerin,
memurların ve diğer görevlilerin toplumumuzun gerçek eğilimlerini ve
çıkarlarını, kişilerin, grupların, siyasi partilerin çıkarlarından daha üstün
tutacağına inanan partimiz, idarenin yeniden yapılanmasını ve yeni bir kamu
düzeni kurulmasını öngörmektedir.
Partimiz, bu
çalışmalara paralel olarak, hizmet tanımları yapılmış, görevliler arası sistemi
doğru, adil ve etkin hale getirilmiş yeni bir Personel Rejimini ve kamu
personelinin ekonomik, sosyal haklarını tam, doğru ve kesintisiz biçimde
dikkate alan çağdaş bir düzeni gerçekleştirecektir.
Kamu
yöneticilerinin, memurların ve diğer kamu hizmeti görevlilerinin mali
yükümlülüklerinden muaf tutulmasını sağlayacak sistemlerin araştırılmasını ve
uygulanabilir olanların derhal yerine getirilmesini araştıracak, iktisadi ve
çalışma hayatımızı, sosyal güvenlik düzenimizi sıkıntıya sokmayan önlemleri
alacaktır. Bu araştırmaların amacı, Net Maaş-Net Ücret modelinin
geliştirilmesidir.
Partimiz,
memurlarımıza çeşitli konut kredisi, öğretim ve eğitim yardımı, nişan, düğün,
doğum ve benzeri mutlu günlerin gerektirdiği harcamaları, çeşitli mal alım
kredilerini, sigortacılığı özendirecek bir etkinliğe kavuşmasını
gerçekleştirecektir. Memurlarımızın katkı ve katılımları ile oluşacak kurumlar,
memurlarımız tarafından yönlendirilecek ve yönetilecektir.
Yerel
Yönetimler, halkımızın gerçek eğilimleri ve çıkarları doğrultusunda ortak yerel
ihtiyaçları karşılayan ve vatandaşlarımızın yaşadıkları yerlerde yönetime
katılma hak ve hürriyetlerini kullanmaları sonucu meydana gelen demokratik kamu
hizmet birimleri ve kuruluşlarıdır. Tüzel kişiliğe sahiptirler. Partimiz bu
anlayışla köylerimizi, ilçelerimizi, illerimizi kapsamına alan yerel
yönetimleri halkımızın güvenlik, sağlık, eğitim, yerleşme, konut, çevre,
şehirleşme gibi ihtiyaçlarını doğrudan ve en etkin şekilde karşılamaları için
gereken düzenlemeleri yapacak, bunları sağlıklı ve işler bir yapıya
kavuşturacaktır. Bucak Teşkilâtları yeniden kurulacak, dağınık köy ve kırsal
kesim yerleşim birimleri Bucak Teşkilâtları çatısı altında yeniden
düzenlenerek, köylerimizin iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma çabalarına
katılmalarını, kaynak tasarrufunu, verim ve etkinliği sağlayacaktır. Bütün
belediyelerimiz mali imkânlara kavuşturulacak, kendi potansiyel kuvvetlerini,
kendileri güç haline getireceklerdir. İlçe Özel İdareleri kurulacaktır. Yerel
yönetimlerin hizmetlerini yerine getirirken karşılaştıkları bütün idari, yasal
engeller kaldırılacaktır. Belediyeler ve genel olarak yerel yönetimler bütün
güç ve imkânlarını halkımızın ihtiyacı olan kamu hizmetlerine
yoğunlaştıracaklar, otel ve benzeri işletmecilik faaliyetlerinden uzak
kalacaklardır. Vatandaşlarımızın idare ile veya idari tasarruflar sonucu kendi
aralarında meydana gelen anlaşmazlıkların hakem yoluyla çözümünü esas alan bir
sistem geliştirilecek ve seçilmiş kurulların köyde muhtarın ve ihtiyar
heyetinin hakemlik işlevlerini yüklenmeleri, evlenme ve nüfus gibi kişi hak ve
hürriyetlerini ilgilendiren konularda yetkili kılınmaları sağlanacaktır.
Anayasa’nın
Yeniden Düzenlenmesi
Anayasa,
Müdafaa-i Hukuk anlayışı doğrultusunda yeniden düzenlenecektir.
Yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi ve özerk hale getirilmesi çok sıradan ama
tehlikeli bir küreselleşme tuzağıdır. Ulus devletlerin zayıflatılması,
sınırların ve gümrüklerin geçirgen hale getirilmesi, güçlü merkezi yönetimler
yerine, pazarlara daha kolay nüfuz edilmesini sağlayacak zayıf ve küçük ancak
kendi kararlarını verebilen dolayısıyla etki altına alınması daha kolay yerel
yönetimlerin oluşturulması küreselleşme taktiğidir. Türkiye’de demokratik
merkeziyetçi anlayış, Türk yönetim Geleneklerine uygun bir yerel yönetim anlayışı
egemen kılınacaktır. Yani talep ve ihtiyaçlar demokratik olarak katılımcılık,
dayanışma ve paylaşımcılık esaslarına göre belirlenecek, ancak kararlar, genel
toplum çıkarlarına uygun olarak merkezi planlama anlayışı ile belirlenecek ve
uygulanacaktır.
Seçim Kanunu
ve Siyasi Partiler Kanunu
Bugüne kadar
gelen her iktidar bu kanunlar kendi iktidarını kuvvetlendirecek şekilde
değiştirmiş, iktidardan önce şikâyet ettiği bu kanunları, iktidardan sonra
kendisi korumuş ve hatta siyasi çıkarları doğrultusunda değiştirmiştir.
Müdafaa-i Hukuk’un temel davaları arasında Milli Egemenlik vardır. Yani
egemenliğin millette geri verilmesi yatmaktadır. Şu anda mevcut bu kanunlarla
egemenlik millette değil, hatta partilerde dahi değil, partileri ele geçirmiş
ve zorla elinde tutan parti başkanlarındadır. Parti başkanları da siyasi
çıkarlarını birleştirdiği grupların etkisi altındadır.
Siyasi
Partiler Kanunu Müdafaa-i Hukuk anlayışına paralel olarak değiştirilecektir.
Halkın partileri veya parti başkanlarını değil, kendilerini yönetecek insanları
tanıyarak seçmelerini sağlayacak bir model getirilecektir. Bu model, Müdafaa-i
Hukuk Hareketi Partisi’nin Tüzüğünde açıklanan Merkez, İl, İlçe, Belde
teşkilatlarının seçilmesi modelinin tüm siyasi hayatımıza yaygınlaştırılmış
hali olacaktır.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini
desteklememektedir. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi mevcut
rejimimizin ve anayasal kurumlarımızın işleyişi açısından sakıncalıdır.
Milli Strateji,
milli menfaatler elde etmek ve milli hedeflere ulaşmak için barışta ve savaşta,
milletin bütün güçlerini bir araya getirmektir. Milli strateji kapsamına, en
üst düzeyde uluslararası ve ulusal konulara, sorunlara değinen, çözümler
geliştiren Siyaset Stratejisi (Siyasi Strateji) iç ve dış Ekonomik Strateji,
Milli Askeri Strateji, Bilim ve Teknoloji Stratejileri, Sosyo-Kültürel,
Sosyo-Psikolojik Harekât Stratejileri ve diğerleri girer. Bunların her biri
Milli Güvenliği doğrudan ve dolaylı olarak, anında veya gecikmeli şekilde
etkiler. Tümü Milli Güvenlik Stratejisini oluşturur. Bu yaklaşımla Milli
Strateji ile Milli Güvenlik Stratejisi eş anlamlı ve özdeştir.
Milli
Siyaset, milli hedeflere erişmek, erişilen hedefleri korumak ve devam ettirmek,
günün şartlarına ve isteklerine uygun biçimde geliştirmek amacıyla girişilen
düşünceler davranışlar ve eylemlerdir. Bu nedenle Milli Strateji gerçek anlamda
Milli Siyasetin uygulama alanına konulmasının ilke ve esaslarının
belirtilmesidir. Bu aşama devletin milli güvenlik ve milli siyaseti uygulamakla
ilgili üst düzey organları tarafından gerçekleştirilir. Ülkemizde bu organ
Milli Güvenlik Kurulu’dur.
Uluslararası
İlişkiler - Dış Politika
Uluslararası
ilişkiler bir güç ve rekabet mücadelesidir. Bu mücadelede ulusları (milletleri)
devletleri temsil ederler. Devletlerarası ilişkilerin türü ve niteliği ne
olursa olsun uluslararası mücadeleyi kapsar. Bu mücadelenin en önemli araçları
Diplomasi (Dış Politika) - Ticaret - İktisadi İlişkiler - Kültürel İlişkiler -
Örtülü ve Gizli Faaliyetler - Psikolojik Harekât (Kamu Diplomasisi) ve
Savaş’tır.
Partimizin
Uluslararası İlişkiler de temsil ilkesi cumhuriyetimizin var oluş nedeni olan
Türk Milletinin varlığının korunup, geliştirilmesi, davasının, özülküsünün, çıkar
ve hedeflerinin gerçekleştirilmesi, sonsuza kadar devamının sağlanmasıdır.
Partimiz
açıklanan ilke doğrultusunda barışı, güvenliği esas alan bir Dış Politika’yı
esas almaktadır. Tam bağımsız, özgür, egemen, saygın ve onurlu bir Türkiye’nin,
çevresinde, bölgesinde, dünyada güçlü bir barış ve güvenlik unsuru olması,
dostluğu, adaleti, insan hak ve özgürlüklerine bağlılığı, içeride tam bir
istikrara, huzura ve refaha kavuşması, onu bütün güçler, birlikler ve devletler
için vazgeçilmez bir konum ve duruma getirecektir. Türkiye’nin açıklanan durumu
tüm insanlığın çıkarınadır. Tüm dünyanın güvencesidir.
Partimizin
Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika ile ilgili hedefleri ve politikaları
şunlardır:
·
Dış Politikamızın ekseni: Dış Politikamızın temel ekseni Batı’ya
yanaşık dış politikadan Doğu’ya yönelik, Batı’yla barışık dış politika eksenine
geçilecektir. Çin, Hindistan, Rusya, İran, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri başta
olmak üzere tüm Doğu sınırı komşularımızın da içinde olduğu ekonomik, siyasi,
askeri ve kültürel bir işbirliği oluşturulacaktır. Doğu Batı arasındaki köprü
avantajımız Batı ile barışık ancak bağımsız dış politika ile en iyi şekilde
kullanılacaktır.
·
Avrupa Birliği ile İlişkilerimiz: Halkımıza, AB ne girmenin imkânsız
olduğu, bunun, AB'nin Türkiye’yi kendine tek taraflı bağlamak için yürüttüğü
bilinçli bir tuzak olduğu anlatılacaktır. AB üyelik talebi iptal edilecektir.
Çünkü:
1)
AB'nin
Türkiye’yi üye olarak alması, nüfusa oranlı yönetim erki vermeye göre
yapılandırılmış AB yönetim mekanizmalarında Türkiye’nin söz sahibi olması
demektir. AB, mevcut durumu itibarıyla kendini bile yönetemeyen bir ülkeye
AB'ni yönettirmez.
2)
Türkiye’yi
üye olarak alması durumunda, milyarlarca Euro’luk karşılıksız yardım yapmak
zorundadır. Temel amacın ekonomik olduğu bir ortamda AB Türkiye’ye bu hibeyi
yapmaz. Kaldı ki Gümrük Birliği Anlaşması’na göre yapmak zorunda olduklarını
bile yapmamıştır.
3)
Gümrük
Birliği, bir ülkenin AB ne girmesinden sonra, AB ye vermek zorunda olduğu bir
ödündür. Pazarlarını rekabet edemeyeceği ülkelerin şirketlerine açmak demektir.
AB bu ödünü zaten almıştır. Dolayısıyla Türkiye’yi içine almasını gerektirecek
durum ortadan kalkmıştır. Ödülü zaten almıştır, bunun için ödün vermesine gerek
kalmamıştır.
4)
AB'nin,
Türkiye’nin eğitimsiz ve işsiz nüfusuna, serbest dolaşım hakkı vermesi mümkün
değildir.
5)
AB'nin, bin
yıldır mücadele ettiği ve yetiştirdiği her çocuğuna nefretini aşıladığı Türk
Milletini toplumsal ve kültürel olarak hazmetmesi mümkün değildir. Kaldı ki
Avrupalılığın doğmasına sebep olan en önemli tarihsel etken Türk karşıtlığıdır.
Böyle bir durumda AB'nin Türkiye’yi içine alması toplumsal bir travma
yaratacaktır.
6)
İçinde
Kıbrıs ve Yunanistan’ın da bulunduğu irili ufaklı onlarca ülkenin, binlerce
maddelik tarama sürecini Türkiye ile müzakere edip, bir de referandum şartı
ekleyerek AB ye kabul etmesi matematik olarak mümkün değildir.
7)
AB,
Türkiye’yi kabul edecek olsa idi, zaten Kıbrıs, oniki mil, kıta sahanlığı gibi
gerilimleri ortaya çıkartmazdı. Çünkü, Türkiye AB ye üye olduktan sonra, bu
toprakların hepsi zaten AB'nin içinde kalacaktır.
8)
AB, ezelden
beri güvenlik çemberi politikasını güderken, Türkiye’yi içine alarak Suriye,
İran ve Irak ile sınır komşusu olmayı asla tercih etmeyecektir.
Dolayısıyla
Avrupa Birliği’ne üyelik talebimizi geri çekeceğiz. Avrupa Birliği ile her
türlü siyasi, ekonomik, işbirliğimiz iyi komşuluk ilişkileri düzeyinde devam
edecektir. Avrupa Birliği’ne girilerek elde edilmesi beklenen siyasi, ekonomik,
sosyal, bilim ve teknolojik reformları biz kendimiz, kendi çıkarlarımıza uygun
olarak, kendi kültürümüze uyumlu olarak daha iyisini yapmaya istek, imkânımız
ve gücümüz vardır.
Türkiye’de
AB den yana olan kesimler şunlardır: Ermeni soykırımını savunanlar, Kürt
bölücülüğünü savunanlar, Kıbrıs’ın verilmesini sakıncalı bulmayanlar, Ekümenik
Patrikhane’yi savunanlar, %65 i yabancıların elinde bulunan borsanın ve
piyasanın aktörleri. Bunların hiçbiri Türkiye’nin çıkarlarını koruyan kesimler
değildir, aksi geçerlidir. Türkiye’de ilk defa, Türkiye’nin çıkarını
savunmayanlarla aynı cephede bulunan bir devlet yönetimi vardır. Bu çelişki
ortadan kaldırılacaktır.
·
ABD ile ilişkilerimiz: Amerika Birleşik Devletleri ile olan
ilişkilerimiz Tam Bağımsızlık ilkelerinden taviz vermeyecek şekilde ve “Yurtta
sulh, cihanda sulh” ilkesi ışığında sürdürülecektir.
·
Türk Cumhuriyetler ile
ilişkilerimiz: Türk
Cumhuriyetleri ile olan ilişkilerimizde güven sorunumuz vardır. Başta kültürel
olmak şartı ile ekonomik, siyasi ve askeri konularda tam bir bütünleşme
sağlamak yolunda tüm politikalarımız yeniden gözden geçirilecektir. Orta vadeli
amacımız bağımsız ülkelerin oluşturduğu ancak tam bir işbirliğinin geçerli
olduğu bir birlik oluşturmaktır.
·
Kürt sorununa yaklaşımımız: Kürt sorunumuz yoktur. Bu ülkeye
vatandaşlık bağları ile bağlı olan herkes Türk’tür. Etnik ayrıştırma çok iyi
bilinen bir emperyalizm politikasıdır, tuzağıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletine
düşen görev, her Türk vatandaşına eşit hizmet ve zenginlik götürebilmektir.
Bunu yapabildiğimiz an emperyalizmin bu tuzak boşa çıkartılmış olacaktır.
·
Ermeni sorununa yaklaşımımız: Sözde Ermeni Soykırımı iddiası,
uzun soluklu bir emperyalizm politikasıdır. Bu iddia ile Ermenistan’ın
çıkarları ile Batılı Devletlerin çıkarları örtüştürülmüş, Türkiye’nin Doğu
topraklarında, sonu parçalanmaya kadar götürülmek istenen bir politikanın
gerekçesi haline getirilmek istenmektedir. Ermeni Diasporası bilinçli olarak
uluslararası ilişkilerde bilinen 4T kuralını uygulamaktadır: Terör, Tanınma,
Tazminat, Toprak. Ermeni terör örgütü kullanılarak ilk aşama geçilmiştir. İçinde
bulunduğumuz “parlamentoların Sözde Ermeni Soykırımı’nı tanıması” Tanınma
aşamasıdır. Bundan sonraki aşamada Türkiye’den Tazminat talepleri, hemen
arkasından da parçalanmayı getirecek Toprak talepleri aşaması gelecektir.
Türkiye güçlü bir devlet olarak komşusunun bu dış politikadan vazgeçmesini
sağlayacak şekilde karşılıklı çıkarları öne çıkartan bir dış politika
sürecektir.
·
Kıbrıs sorununa yaklaşımımız: Kıbrıs Türkiye’nin bir parçasıdır.
Üzerinde pazarlık edilmesi söz konusu olamaz. Ancak sadece Kıbrıs’ta değil,
Türkiye’nin her tarafında yapılan hata, zenginliklerin eşit ve adaletli
bölüşülmesi, eğitim, sağlık sorunlarının giderilmesi, Halk’ın milli bilinç
kazandıracak şekilde yetiştirilmesi, vatan topraklarının bayındırlık hamleleri
ile kalkındırılması gibi Devlet’in temel görevleri Kıbrıs’ta da tekrarlanmış,
Kıbrıs Türk Halkı yalnız bırakılmıştır. Bu yanlış politika acilen düzeltilecek,
Kıbrıs Türk Halkı Türk oldukları için gurur duyacak şekilde kalkındırılacaktır.
·
İran ve Suriye ile ilişkilerimiz: İran ve Suriye sınır
komşularımızdır. Karşılıklı çıkarların örtüştürülmesi, iyi komşuluk
ilişkilerinin geliştirilmesi, ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel işbirliğinin
sağlanması esastır. Ortadoğu'nun topyekûn kalkındırılması, barış ve güvenliğin
sağlanması için ortak projeler geliştirilecektir.
·
Musul Kerkük sorununa yaklaşımımız: Musul ve Kerkük Misak-ı Milli
sınırları içerisinde idi. Mevcut durumda bu bölgede Türk Halkı zor durumdadır.
Dünyanın her köşesinde bulunan Türk’lerin sıkıntısı Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin sıkıntısıdır ve çözülmesi bize düşer. Bu anlamda, Musul ve
Kerkük’ün Türk şehirleri olması ve kalması sağlanacak, buradaki insanlarımızın
ekonomik ve siyasi sıkıntıları çözülecek, derin kültürel bağların
sağlamlaştırılması projeleri hayata geçirilecektir.
·
BOP-Ilımlı İslam-Stratejik
Müttefiklik konusundaki görüşlerimiz: BOP, bilinçli ve uzun vadeli tasarlanmış bir ABD dış
politika doktrinidir. Küresel bir güç olan ABD’nin Ortadoğu’yu egemenliği
altına alma projesidir. Bunu yaparken yine Ortadoğu’daki ülkelerin kaynaklarını
kullanacaktır. Ilımlı İslam, Stratejik Müttefik kavramları bu amaçlara hizmet
eden kavramlardır. Bu egemenlik projesinin içerisinde Türkiye en önemli rolü
oynar ve nihayetinde Türkiye'nin toprakları da bu projenin kapsamındadır. Yani
ABD ve küresel güçler, Türkiye’yi de kullanarak, Ortadoğu’yu ve Türkiye’yi
işgal etme amacı taşımaktadır. Türkiye BOP’nin bir parçası olmayacaktır. Ilımlı
İslam modeli kabul edilemez. Stratejik Müttefik hiçbir zaman olmamıştır. ABD
ile karşılıklı çıkarlar doğrultusunda ilişkiler devam edecek ancak bu,
Türkiye’nin belirleyeceği şartlar altında gerçekleşecektir.
·
ABD'nin
Türkiye ile ilgili gerçek hedefleri, Büyük Ortadoğu Projesi, Ilımlı İslâm
Projesi, Stratejik Ortak Kavramı’nın arkasında yatan ana sebepler halka
anlatılacaktır.
·
Batı’nın
Ermenistan, Kürdistan, Kıbrıs, Ege (
·
Soykırım
iddialarına karşı Doğu toplumlarının da tam desteği alınarak karşı atağa
geçilecektir. Soykırım iddiasında bulunan toplumların tarihlerindeki kendi soykırımları
uluslararası topluma şikâyet edilecektir.
·
Kuzey
Kıbrıs’ın bir karış toprağı pazarlık konusu bile edilemez. Kıbrıs’ın stratejik,
jeopolitik, askeri vs. önemlerinin hepsinin üstünde, bir Türk Devleti olması
itibariyle “asla satılamayacağı” gerçeği bulunmaktadır. Kıbrıs’ın kaderi
Türkiye’nin kaderidir. Türkiye bu hatayı yaparsa, tarihten silinmeyi kabul
etmiş demektir.
·
ABD,
İsrail-Suriye-Irak-İran-Türkiye-Gürcistan-Afganistan zinciri ile hem AB yi hem
Çin ve Rusya’yı çevrelemek istemektedir. Türkiye bölgesel güç olamaz ise kendi
kaderini tayin edemez, büyük devletlerin piyonu ve taşeronu olmaktan öteye
gidemez.
·
Türkiye
bölgesel işbirlikleri ile sınır ötesi güvenlik çemberleri ve ekonomik pazar
ortaklıkları oluşturmak, mevcutlarda kilit rol oynamak zorundadır. Bunlar Orta
Asya (Şangay Beşlisi), Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu, Karadeniz, Akdeniz ve
İslam birlikleridir.
·
Oluşmakta
olan Avrasya Birliği’ne girilmekte geç kalınmıştır. Bir an önce bu harekete
dahil olunmalı ve merkezinde kilit rol oynanmalıdır. Rusya, Çin, Hindistan,
İran, Kazakistan, Türkmenistan, Kıbrıs, Azerbaycan, Gürcistan, Suriye,
Pakistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Moğolistan ile her konuda
işbirliği sağlanmalıdır.
·
Yakın
komşular (İran, Suriye, Irak, Rusya, Gürcistan) ile yakın işbirliği kurulmak
zorundadır. Bu hem ekonomik, hem siyasi, hem askeri hem de kültürel açıdan
zorunluluktur. Böyle bir hareketin, ABD ve AB'nin bölgedeki amaçlarını temelden
sarsacağı unutulmamalı ve karşı önlemlere hazırlıklı olunmalıdır.
·
Su kozu iyi
kullanılacaktır. Su ve su ile ilgili endüstrilerde lider olmak üzere
politikalar üretilecektir. Ortadoğu ile su karşılığı petrol politikası
yürütülecektir.
·
Dışarıdan
başta borç ve askeri yardım olmak üzere hiçbir yardım alınmayacaktır.
·
Türkiye,
politikalarını Doğu ile Batı arasındaki kilit rolü oynamak üzerine kuracak,
bundan yararlanacaktır: Petrol, doğalgaz boru hatları, karayolu, demiryolu,
havayolu ve denizyolu kavşağı. Türkiye Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasya’nın
kapısıdır ve İpek Yolu zenginliğini yeniden yaratmak mümkündür. Selçuklu ve
Osmanlı han, kervan, ticaret, sanayi konusunda İpek Yolu’ndan yararlanarak
kalkındıysa, çağdaş yöntemlerle aynı refahı günümüzde yaratmak mümkündür.
·
Batı’daki
Türkiye karşıtı politika üreten düşünce kuruluşlarının ve üniversitelerin yakın
takibe alınması istihbarat ile ilgili bir zorunluluktur.
·
Türkiye ve
komşuları, PKK terörünü ve Doğu’daki Kürdistan sempatizanlığının kökünü kazımak
için bölgeye yatırım, istihdam, altyapı ve eğitim götürmek zorundadır. Bunu
yapmak, sınır komşusu ülkelerin işbirliği ile daha da kolaylaşacaktır.
·
Türkiye’nin
şu ana kadar imza attığı ve taraf olduğu tüm anlaşmalar tekrar gözden
geçirilecek, bağlılık yaratanlar su yüzeyine çıkartılacak, gerekli görülen
anlaşmalar tek taraflı lağvedilecektir. Diplomatik bir savaş anlamına gelen bu
konu Dışişlerinin öncelikli konusu olacaktır.
·
Uluslararası
tahkimin bağımlılık yaratan şartları yeniden değerlendirilecek ve diplomatik
çözümler üretilecektir.
·
Bilim, ARGE,
yönetim, strateji, eğitim kuruluşları, üniversiteler ulusal birlik ve çıkarlar
için dış politika projeleri üretecek şekilde yeniden yapılandırılacak,
hedeflendirilecek ve devlet yönetimi ile eşgüdüm sağlanacaktır.
Güvenliğin
Sağlanması ve Tehditle Mücadele
Partimizin
Tehditle Mücadele konusundaki hedefleri ve politikaları şunlardır:
·
Türkiye’nin
bilinen dış ve iç tehditlerine karşı ulusu korumak için çok güçlü orduya,
güvenlik birimlerine, istihbarat teşkilâtına ve keskin adalet sistemine ihtiyaç
vardır.
·
Batı
emperyalizminin Türkiye üzerindeki menfi planlarının deşifre edilmesi ve
etkisiz hale getirilmesi için yaygın, donanımlı ve diğer güvenlik adalet
birimleri ile sıkı ilişkilendirilmiş güçlü bir istihbarat sistemi kurulacaktır.
·
Yolsuzlukların
tespiti, cezalandırılması ve caydırıcılığı şeffaflık ve yoğun denetim
sistemleri ile sağlanacaktır. Yolsuzlukla savaş birimi kurulacak, özel ve
radikal önlemler, MİT, emniyet, jandarma, asker, adalet birimleri katılımı ile
yürütülecektir.
·
Devletin
denetim mekanizmaları kuvvetlendirilecek, yolsuzluk takibi, yargı ve ceza çok
sistematikleştirilecek, hızlandırılacak ve keskinleştirilecektir. Rüşvet, mafya
ilişkileri cezaları arttırılacaktır.
·
Kayıt dışı
ekonomi, uyuşturucu ve kara para trafiğine karşı ordu, istihbarat ve adalet
mekanizmaları ile destekli savaş açılacaktır.
·
Suçla
mücadelede istihbarat ve polisin elini kolunu bağlayan uygulamalara son
verilecek, insan hakları ve özgürlük sınırlarının tanımı güvenlik ile
çelişmeyecek şekilde yeniden düzenlenecektir.
·
Emperyalist,
irticacı, işbirlikçi ve etnik unsur ayrımcı unsurlar istihbarat, güvenlik ve
adalet birimleri tarafından etkisiz hale getirilecektir. Kanunlar buna göre
yapılandırılacaktır.
·
Sınır ötesi
istihbarat çalışmaları ile stratejik ortak ülkeler ile yakınlaşma
sağlanacaktır. Buralardaki Türkiye karşıtı kışkırtma ve propagandaların önüne
geçilecektir.
·
Devletin
içindeki yabancı unsurlar, görevliler, danışmanlar, ajanlar vs. deşifre
edilecek, etkisiz hale getirilecek ve sınır dışı edilecektir.
·
Tarikat
güdümündeki okul, dernek, vakıf, banka, yabancı istihbarat birimleri deşifre
edilerek etkisiz hale getirilecek ve kapatılacaktır.
·
Tüm misyoner
faaliyetleri tespit edilecek, yasaklanacak ve etkisiz hale getirilecektir.
·
Türkiye’de
etnik milliyetçiliğe dayalı terör sorunu vardır. Bir ulusun içindeki herhangi
bir etnik yapıya milliyetçilik söylemi getirilirse ortaya etnik milliyetçilik
çıkar. Bu etnik milliyetçilik amaçlarını silahla ve şiddetle bir güce
dönüştürüyor veya dışarıdan aldığı bir güçle harekete geçiyorsa etnik
milliyetçili terör örgütü haline gelir ve ortaya etnik milliyetçiliğe dayanan
terör ortaya çıkar. Türkiye’de Kürt milliyetçiliğine dayanan, dışarıdan aldığı
güçle harekete geçen bir terör örgütü sorunu vardır. Bu anlamda Türkiye’de Kürt
sorunu yoktur.
·
Terörle
mücadelenin birinci adımı olarak bu durum bütün açıklığı ile halka
anlatılacaktır. Halkın her kesiminin, yöneticileri ile, aydını ile silahlı
kuvvetleri ile, gençleri ile sivil toplum örgütleri ile bu sorunu bu şekilde
anlamaları sağlanacaktır.
·
Terörle
mücadelemizi, tarihimizden edindiğimiz tecrübeyi kullanarak yapacağız. Terörle
mücadelede başarılı olmak için şunlar yapılacaktır:
1. Türk İnkılâbının ve onun
kazanımlarının korunması için Cumhuriyetçi ve Milliyetçi kuvvetlerin bir araya
toplanması gerekmektedir.
2. Milletin büyük çoğunluğunun tam
güvenine sahip bir siyasi iktidar, güçlü bir ordu, çağdaş bilim teknoloji ile
donanımlı, etkin tek bir elden yönetilen haber alma örgütü, bütün tehdit,
tehlike ve engellerin oluşumunu bilen keskin bir adalet(yargı) mekanizması.
Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu iki
temel şartı gerçekleştirecek, yönlendirecek, harekete geçirecek, gerekirse
tehdidi neye mal olursa olsun kaynağında yok edecektir.
· Terörle mücadelede şu yöntemler
kullanılacaktır:
1. Siyasi ve askeri kararlılık
2. Milis güçlerin ve işbirlikçilerinin
etkisi hale getirilmesi
3. Psikolojik harekât.
4. Dış desteğin kesilmesi
5. Teröristin başarı umudunun kesilmesi
6. Güvenlik kuvvetlerinin yasal gücünün
arttırılması
7. Terör örgütünün finans ve insan
kaynaklarının kesilmesi. Bunun için bölgenin güçlü ekonomik yapıya
kavuşturulması, ülkenin geri kalanı ile entegrasyonu ve işsizliğin yok
edilmesi. Bu yolla, Terörle beraber yaşayan yöre halkının kalkınması sağlanarak
terörün bahaneleri ve kaynakları kurutulacaktır.
Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin Kaynağı, Türk Milleti’dir. Türk Milleti, silahlı kuvvetlerini
çok sever ve onu kendi davasının, ülküsünün, amaçlarının, çıkarlarının
koruyucusu kabul eder. Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk vatanının, Türk
birliğinin, Türk kudret ve yeteneklerinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş
bir ifadesidir. Türk topraklarının ve milletimizin özülküsünün
gerçekleştirilmesi için milletimizin maddi ve manevi bütün imkânlarıyla
desteklediği ve sistemli çalışmalarla, bilgi ve teknolojiyle donattığı, daima
güçlendirdiği yenilmesi imkânsız güvencesidir.
Partimiz,
Türk Silahlı Kuvvetlerini her alanda ve her konuda çağın, siyasi ve askeri
gereklerinin, teknolojinin, bilimin, araştırma ve gelişmelerin zorunlu kıldığı
imkân ve kabiliyetlere ulaşmasını görev sayar. Bunun için, Kara-Deniz-Hava ve
Uzay Kuvvetlerimizin yeniden yapılanma girişimlerini destekler ve güçlenme
çabalarını özendirir.
Partimiz,
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin düşmanı, tehdit ve tehlikeleri caydırıcı, yok
edici, vatan topraklarını ve millet varlığını savunucu ve gerektiğinde
rakiplerini taarruzları ile etkisiz kılıcı gücü ve etkinliği yanında halkımızın
gönüllü katkıları ile iktisadi ve sosyal kalkınmamızda, ilerici ve öncü bir
kuvveti olarak vatanına sayısız ve kalıcı hizmetler yapacağına inanır ve bu inancını
gerçekleştirmeye çalışır.
Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin Görevi; Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk vatanının, Türk
milletinin, Türk dünyasının saygınlığını ve onurunu korumaktır.
Partimiz,
Milletimizin bağrından çıkardığı, aziz evlatlarından kurulu bu Askeri Gücünün;
uluslararası güç ve rekabet mücadelelerinde devletimizin en önemli güvencesini
teşkil ettiğine, yurt, bölge ve dünya barışının sağlanmasında en etkin unsur
olduğuna olan inancını belirtir ve ilan eder.
Devletimizin,
hak ve hürriyetlerimizin, hayat tarzımızın temeli adalettir.
Partimiz,
milletimizin adalet anlayışını tarihi ve kültürel değerlerimizle, çağdaş bilgi
ve teknolojiyle geliştirerek, bütün ilişkilerimizde ve toplum hayatımızda etkin
kılmaya kararlıdır. Bunun için, yargı sistemimiz halkımızın özlem ve
beklentileri doğrultusunda yeniden ele alınıp, düzenlenirken aynı zamanda
çeşitli program ve toplumsal projelerle, halkımızın adalet anlayışı
güçlendirilecektir.
Yargı
Gücünün Kaynağı, Millet’tir. Yargı gücü (yetkisi) Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır. Yargı Gücü; bağımsızdır, tarafsızdır, erdemliği ve
halkımızın özlem ve beklentilerini karşılayabilecek bilgi ve deneyim birikimini
varlığının esası sayar.
Partimiz
Yargı Gücünün bu niteliklerinin gelişerek devamını sağlayacak bütün maddi ve
manevi imkânları hazırlayacak, bilgi ve teknolojiyle donatacaktır.
Yargı
Gücünün Görevi; bağımsızlığımızın, hak ve hürriyetlerimizin kullanılmasında en
önemli ve kesin güvenceyi sağlamak, toplumumuzda halkımızı yormadan, süratli,
isabetli, güvenli bir şekilde adaleti dağıtmaktır.
Partimiz her
şeyden önce, “geciken adaletin, inkâr edilmiş adalet” olduğu ilkesini benimser.
Yargı görevlerinin halkımızın özlem ve beklentilerine cevap verecek şekilde
süratli, isabetli, ucuz ve güvenli olması için gereken yapısal değişikliklerin
gerçekleştirilmesine öncelik ve ağırlık verir. Vatandaşlar arasında basit
hukukî anlaşmazlıkların, vatandaşlarla-idare ve idari tasarruflar sebebiyle
vatandaşlar arasında meydana gelecek anlaşmazlıkların hakem yoluyla
çözümlenmesi, hakemlik görevlerinin seçilmiş organlara verilmesi ve bu suretle
yargı üzerindeki ağır yük ve baskının giderilmesi çözümleri geliştirilecektir.
İcra
Dairelerinin etkinliklerinin, adil, dürüst ve yapıcı bir şekilde artırılması,
İnfaz kurum ve kuruluşlarının yeniden düzenlenmesi, Partimizin öncelikli
hedefleri arasında yer almaktadır.
Hakimlerimizin,
savcılarımızın ve diğer yargı mensuplarının hizmetlerinin onur ve saygınlığı
ile orantılı erdeme, bilgiye, deneyime, vatan ve millet sevgisine sahip
bulunmaları adaletin toplumumuza eşit dağıtımın manevi gücü ve güvencesidir.
Hakim ve savcılarımızın bağımsızlığı ve tarafsızlığı hak ve hürriyetlerimizi
kullanmanın ve milli varlığımızı korumanın, Türk demokrasisinin işlerliğinin
temelidir.
Partimiz bu
ilke ve esasların geliştirilerek toplum değerlerimizi güçlendirmesini
benimsemektedir. Hakimlerimizin, savcılarımızın ve yargı mensuplarının maddi ve
manevi imkânlarla desteklenmelerini vazgeçilmez bir ilke kabul etmektedir.
Bunun için öncelikle, hakim ve savcılarımızın tüm sosyal haklarına ek olarak,
hayatlarının, sağlıklarının, çalışmalarının çeşitli risklere karşı sigorta
ettirilmesi, bunlar için kendilerine hiçbir yük ve yükümlülük getirilmemesini,
aynı durumun aileleri içinde geçerli kılınmasını sağlayacaktır.
İktisadî
hayat anlayışı ve yaklaşımı; Millet iradesini, milletin sahibi bulunduğu
iktisadî kaynaklarına, ilişkilerine ve toplumumuzun iktisadî faaliyetlerine
egemen kılmaktır. Bir başka deyişle, Millet egemenliğini, iktisadî hayatın
esası kabul etmektir. Millet egemenliğinin ülkemizin iktisadî güç ve
imkânlarına, ilişkilerine ve toplumumuzun iktisadî faaliyetlerine
yaygınlaşmasını ve hâkim kılınmasını sağlamaktır. İktisadi hayatta tam bağımsızlık ve refah, tüm milli güç
unsurlarının bağımsızlığının birinci şartıdır.
İktisadî
kaynakların sahibi vatandaşlardır. Bu kaynakların kullanılması, işletilmesi,
üretilmesi, üretime hazır duruma getirilmesi ve tüm iktisadî faaliyetlere konu
olacak şekilde yönlendirilip, yönetilmesi vatandaşların iradelerine, kurdukları
ve/veya katıldıkları işletmelere aittir. Özel mülkiyet esastır. Devlet,
güvenlik, adalet, sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim dışında kullandığı bütün
iktisadî kaynakları, imkânları ve etkinlikleri vatandaşların özgür iradelerine
ve mülkiyetlerine bırakmak zorundadır.
Temel Esas:
Siyasî iktidarın veya siyasî iktidar sahiplerinin ülkenin iktisadî kaynakları,
zenginlikleri ve toplumun iktisadî faaliyetleri üzerindeki etkinliklerinin
tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Türk Demokrasisinin gerçek anlamda
kurulmasının ve Türk İktisadî Demokrasisinin oluşturulmasının ve Millet
Egemenliği’nin tam anlamıyla sağlanmasının tek yolu, iktisadî hayatın ve
iktisadî hayattaki bütün faaliyetlerin vatandaşların serbest, yaratıcı,
çalışkan ve mücadeleci iradelerine bırakılmasıdır.
Güçlü bir
“Ulusal Pazarın” (Milli Pazarın) kurulması, üretim anlayışımız, her alanda
yapılacak üretimin dünya pazarlarında kolayca talep görecek kalitede ve düzeyde
olması, rekabet gücüne sahip bulunması ve halkımızın ihtiyaçlarını karşılayacak
miktarlarda yapılması ve sürekli geliştirilmesi esasına dayanır. Milletimizin
sahip olduğu ve doğrudan üretime koyabileceği kaynaklar dikkate alınarak ve
dünya pazarlarında mukayeseli üstünlüğü sağlayacak özellikleri dikkate alarak
üretilecek mal ve hizmetlerin seçimi ve halkın bu doğrultuda yönlendirilmesi,
özendirilmesi, desteklenmesi bir kamu hizmeti olarak kabul edilmelidir. Bu
alanda Devletin, araştırma ve geliştirme ve planlama hizmetlerindeki öncülüğü,
halkında katılımıyla sürekli kılınmalıdır.
Üretim,
bilgili ve yetişmiş insan gücü, çağdaş teknoloji ve sağlam ve sağlıklı öz
kaynaklara dayanan sermaye ile yapılmalıdır.
Üretim
alanında devletin yol gösterici, özendirici, destekleyici ve tüketiciyi
koruyucu, serbest rekabet ortamını yaratıcı görevleri halkın da katılımıyla
sürekli kılınmalıdır. Toplumda sosyal ve iktisadî mutabakatın ve dayanışmanın
oluşturulması başarı ve gücün ilk şartıdır.
Mübadele -
Pazarlama Ve Dağıtım
Mübadele-Pazarlama-Dağıtım
ve Tüketim sürecinde vatandaşlarımızın serbest iradelerinin oluşturacağı ortam
iktisadî hayatımızın temelidir. Vatandaşlar ürettikleri mal ve hizmetleri
yurtiçi ve yurtdışı piyasalara, pazarlara kolayca taşıyabilmeli, dağıtabilmeli,
pazarlayabilmelidir. Devletin bu konulardaki görevi alt yapıların tamamlanması,
güvenliğin sağlanması, uluslararası ilişkilerin kurulmasıdır.
Kamu kurum
ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerin, yukarıda vatandaşların serbest
iradeleriyle kurulan ortama müdahaleleri, işletmecilik, ticaret, ortaklık gibi
benzeri faaliyetlerde bulunmaları kabul edilemez.
İktisadî
Kalkınma, hayat tarzımızın en önemli özelliklerinden biridir. İktisadî
kalkınmanın amacı, fert başına düşen millî gelirin ileri sanayi ülkelerinin
düzeyine çıkarılması için, bütün kaynakların en doğru, en verimli ve etkin
şekilde, değerlendirilip üretime yönlendirilmesiyle, toplumun refah ve
mutluluğunun sağlanıp, geliştirilmesidir. İktisadî kalkınmanın ilk hedefi, her
alanda güven içinde, mutlu ve refaha ulaşmış vatandaştır. İkinci hedefi,
açıklanan vatandaşlardan meydana gelmiş toplumun çağdaş bilim ve teknolojilerle
donatılmış olarak ve belirlenen özülkü doğrultusunda millî hedeflere
ulaşmasının sağlanmasıdır. Millî hedefler ise, çağdaş, ileri, sürekli gelişen
halkımızın düşünceleri, ümitleri, beklentileri doğrultusunda tespit ettiği ve
varılması gereken aşamalardır. İktisadî kalkınmada kamu kurum ve
kuruluşlarımızın görevleri olduğu gibi vatandaşlarında görevleri ve rolleri
vardır.
İktisadi
Kalkınmada Kamunun Görevi
İktisadî
kalkınmada kamunun görevi, her vatandaşın güvenlik ve huzur içinde, kendisini
objektif bir adalet düzeninin parçası hissederek çalışmasını, mal ve hizmet
üretmesini ve teknoloji yaratmasını sağlamaktır. İktisadi kalkınmada kamu,
yönlendirici, özendirici, destekleyici roller üstlenir. Girişimcilere
teknoloji, proje, bilgi sağlar, ihtiyaç ve taleplerini karşılar. Partimiz bu
esaslara uygun olarak kamu görevlerini yeniden belirler, idari yapılanmayı
düzenler. Bölgesel gelişmişlik farklılıklarını giderecek, gelir dağılımı
dengesizliğini düzeltecek, tam istihdamı sağlayacak önlemler alır. Alt yapı
hizmetlerinin süratle tamamlanmasını gerçekleştirir.
Ekonomide
tam bağımsızlık ve refah, siyasette, askeri faaliyetlerde ve toplumsal-kültürel
alanda da tam bağımsızlığın birinci şartıdır.
·
Ekonomide
hedefler şunlardır:
·
Sosyal
devlet için zengin devlet
·
Yüksek GSMH,
büyük ve derin ekonomi
·
Sürdürülebilir
ve yüksek büyüme oranı
·
Denk bütçe
·
Yüksek dış
ticaret fazlası
·
Sıfır iç ve
dış borç
·
Tam
istihdam, sıfır işsizlik
·
Eşit gelir
dağılımı
·
Düşük
enflasyon
·
Düşük faiz
oranı, göreli yüksek kur
Bugün
ekonomik olarak bağımsız değiliz. Dolayısıyla Tam Bağımsızlığın birinci şartı
bugün mevcut değildir. Bazı rakamlar:
·
Ulusal
dediğimiz borsamızın %65’i yabancıların elindedir.
·
Bankalarının
%40 yabancıların eline geçmek üzeredir.
·
Şirketler
hızla yabancılara satılmaktadır: 7 ayda satılan şirket sayısı 2.000,
·
Toplam
yabancı şirket sayısı 14.000.
·
Bugün askeri
işgal olsa, bu kadar varlığımız yabancıların eline geçer miydi?
·
633 bin
vatandaşın açlık sınırının altındadır.
·
14,7 milyon
vatandaşın yoksulluk sınırının altındadır.
·
Toplam 40
milyon kişi yoksulluk pençesindedir.
·
Eğitim
paralı, sağlık paralı, adalet çökmüş durumdadır.
·
Zavallı halk
yoksulluk ve cehalet içinde inlerken, 205 milyar YTL olan 2007 devlet
bütçesinin 53 milyar YTL’si faiz ödemelerine gitmektedir.
·
Sonuçta
fakir halkımız, zengin Batı’yı daha da zengin etmektedir.
·
En fakir %20
yıllık kullanılabilir gelirin %6’sını, en zengin %20 gelirin %46’sını, geri
kalan %60 %48’ini alıyor.
·
Devletin 255
milyar dolar, özel kesimin 110 milyar dolar borcu vardır.
·
Ülke, IMF’ye
en çok borcu olan ülke halindedir.
·
“Borç alan,
emir alır” demişler, biz de öyle yapmaktayız.
·
Ekonomiyi
ilgilendiren kanunlarımız talimatla çıkartılmaktadır.
·
Cebinde
parası olmayan halkımızın geleceği kredi kartları ile ipotek altındadır.
·
Yiğidin
kamçısı dediğin kredi borçlarının %8’i batıktır.
·
Bankalar,
kredi faizlerini fakir halktan emip, yurtdışına pompalamaktadır.
·
Halktan
toplanan ağır vergilerle devletin faiz borcu ödeniyor.
·
Yayınlanan
9. Beş Yıllık Kalkınma Planı‘mızda, 2000-2013 yılları arasında Tarım ve Sanayi
sektörlerinin GSYİH’a oranının %54’ten
%35’e gerilemesi, Hizmetler sektörünün %46’dan %65’e çıkması
planlanmıştır. İşte Türkiye’ye biçilen rol: Sakın üretme, borç al, ithal et ve
hizmet et! Sorulması gereken soru: kime hizmet edilmesi istenmektedir?
Müdafaa-i
Hukuk’un Ekonomi Politikası
·
Temel
ekonomi politikası, karma ekonomi politikasıdır.
·
Yeni tehdit
tanımını yapılacaktır: Ulusal Pazar en az ulusal toprak bütünlüğü, dil, tarih
ve kültür birliği kadar önemlidir. Ulusal pazara ve yerli şirketlere yönelik
tehdit en önemli tehdittir. Ulusal Pazar korunmalı, yerli üretim teşvik
edilmeli, ulusal şirketlerin yabancıya satışı yasa ve karşı teşvikler ile
önlenmelidir.
·
Temel hedef,
çok büyük ve ulusal bir yerli iç pazar yaratmaktır. Bunun için yerli üretime
dayalı ekonomik büyüme şarttır. Ulusal birlik ancak ulusal bir pazar varsa
sağlanabilir. Başta sanayi ve tarım olmak üzere stratejik ve ekonomik değeri
bulunan tüm sektörlerde büyüme sağlanacaktır.
·
Bu, karma
ekonomi gereği hem özel hem kamu sektörünün büyümesi ile mümkündür.
·
Kendi
kaynaklarımıza dayanarak kalkınma esastır.
·
Ekonomik
politikalarda rantiyecilik yerine bilgi ve üretim temel alınacaktır.
·
İç pazara
yönelik üretim artışı için sanayi ve tarım girdi maliyetlerinin düşürülmesi ana
politika olacaktır.
·
İç pazarın
korunması ve dış ticaret fazla verilmesi esastır.
·
Yerli üretim
ithal mallara karşı korunacaktır. İthalatın azaltılması ve yerli üretimin
teşviki ile bugün %70’e varan ihracat içindeki ithal payı düşürülecektir.
·
Yerli
şirketler, üreticiler ve kurumlar, yabancılara karşı korunacak, rekabet iç
piyasada yaratılacaktır.
·
İthal
hammadde, ara mamul ve nihai ürünlerin yerli üretilmesi için merkezi planlama
ve teşvik sistemleri harekete geçirilecektir.
Ekonomide
Tam Bağımsızlık için IMF ve Dünya Bankası ilişkilerine son verilecektir. Dünya Ticaret Örgütü ve diğer uluslararası
ticaret anlaşmaları tekrar gözden geçirilecek, bağımlılık yaratan hükümlere
karşı önlem alınacaktır.
Gümrük
Birliği, üye ülkelerin AB’ne alınması karşılığında, üye ülkenin fedakârlık
ettiği, AB’ne sunduğu bir ödüldür. Türkiye dışındaki tüm ülkeler önce üye
olmuşlardır, ondan sonra Gümrük Birliği’ni imzalamışlardır. Bizde tam tersi
olmuş, üstelik yaygın basınımız, politikacılarımız, bazı sözde aydınlarımız
tarafından bayram ilan edilerek karşılanmıştır. Gerçekte ise, henüz
olgunlaşmamış, sermaye birikimi sağlayamamış ve tek fırsatı kendi iç pazarında
büyümek olan küçük ve orta ölçekli firmalarımız, güçlü Batılı şirketler ile
rekabet edemeyerek yok olmuşlardır. Gümrük Birliği tek taraflı anlaşma gibidir.
AB ülkeleri Türk Pazarı’nda istedikleri ürünü istedikleri şekilde satabilirken,
Türk Şirketlerinin önüne çok sayıda kota, tarife dışı engel, vize problemi gibi
sıkıntılar koyulmaktadır. Ayrıca Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB ülkeleri
haricindeki ülkeler ile olan ticaretinde de kendi kararlarını almasını
engellemekte, AB’ne bağımlı hale getirmektedir. Dolayısıyla, ekonomide tam
bağımsızlık ilkemiz gereğince Gümrük Birliği anlaşması feshedilecektir.
İktisadi
Kalkınma Politikaları
·
İthalatın
azaltılması, iç pazarın derinleştirilmesi, stratejik sektörlerin Devlet
tarafından korunup teşvik edilmesi ve bu sayede güçlenen Türk KOBİ ve
şirketlerinin sermaye birikimi, eğitimli işgücü ve istihdam sağladıktan sonra
dış pazarlarda rekabet etmesini ve ihracatla büyümesinin sağlanması temel
politikamızdır.
·
Stratejik ve
ekonomik değeri yüksek olan sektörler belirlenecek ve bunlar için yerli üretim
teşvik edilecektir.
·
Bunlar için
kamu sermayesi, yerli sermaye, üniversite ortak çalışma grupları, girdi
maliyetlerinde teşvik, ARGE planları oluşturulacaktır.
·
Bu sektörler
ülkenin lokomotifleri haline getirilecek ve sonraki kalkınma hamleleri için
gerekli kaynağı sağlayacaklardır.
İktisadi
kalkınmanın Finans Kaynağı
İktisadi
Kalkınma için gerekecek finans kaynağı
·
Kayıt dışı
ekonomi ile mücadele
·
Vergi
reformu, vergi oranlarının azaltılması ve tabana yayılması
·
Borçların
tasfiyesi
·
İthal mal ve
hizmetlerin yerli kaynaklarla üretilmesi
·
Türkiye’nin
stratejik avantajlarından yararlanma
·
Devletin
stratejik ve karlı sektörlerdeki payının arttırılması
ile
yaratılacaktır.
Kayıt Dışı
Ekonomi ve Yolsuzluk ile Mücadele
·
Türkiye’de
farklı iktisadi modellere göre GSMH’nın %10 ila %40’ı arasında kayıt dışı
ekonomi mevcut olduğu hesaplanmaktadır. GSMH’nın 450 milyar dolar olduğu
düşünülürse muazzam miktarlardan söz edildiği açıktır. Bu miktarın ekonomiye
kazandırılması durumunda İktisadi Kalkınma için gerekli olan kaynakların temini
mümkündür.
·
Kayıt dışı
ekonominin ve yolsuzluğun varlığı, kamunun parasının haksız yere bireylerin
cebinde kalması demektir. Haksız rekabete yol açmaktadır. Halkın Devletin
adalet mekanizmasına saygısı ve güveni yok olmaktadır. Sosyal güvenlik
sistemleri çökmektedir.
·
Kayıt dışı
ekonomi ve yolsuzluk tehdit kapsamına alınacak,
denetim, adalet, güvenlik kuvvetleri, istihbarat teşkilatı ve Türk
Silahlı Kuvvetleri desteği ile topyekûn mücadele edilecektir.
·
Ülke
vatandaşları devlete güvenmemekte, kendi çıkarı için çalıştığına
inanmamaktadır. Bu yüzden ve vergilerin aşırı yüksek olması sebebiyle vergi
kaçırmak olağan bir davranış şeklini almıştır.
·
Vergi
sistemi yeniden düzenlenmek zorundadır. Vergi oranları indirilecek ve vergi
tabana yayılarak adaletli toplanır hale getirilecektir. Vergi oranı azalmasına
rağmen vergi verenlerin sayısı arttığı için toplam vergi hâsılatı artacaktır.
·
Buna
ilaveten kişi ve şirketlerin yatırım yapma, tasarruf veya iç pazarı büyütecek
harcamalarda bulunması arttırılmış olunacaktır.
·
Ancak bu
şartlar, yani düşük vergi oranı ama adaletli tahsilât ortamı sağlandıktan
sonra, vergi kaçıran mükelleflere sistematik ve yoğun denetim ve ağır ceza
uygulamasına geçilebilecektir.
·
Halka ve
girişimcilere refah sağlayacak vergi indirimleri yapmaktan korkulmamalıdır.
Mustafa Kemal, devlet gelirlerinin üçte biri olan öşür vergisini bir defada
kaldırmış, buna rağmen yine de bütçe fazlası elde etmeyi başarmıştır.
·
Ekonomik
kalkınma ve büyüme için gereken kaynaklar mevcuttur. Ancak bu kaynaklar iç ve
dış borç anapara ve faizlerine gitmektedir. Borçların ödenmesi ve sıfırlanması
ekonomide ve siyasetteki en öncelikli acil konudur.
·
İç borçlanma
sermaye hareketlerinin vergilendirilmesi aracılığı ile azaltılacak, dış
borçlanma ise ilave borç alınmayacağı uyarısı ile borcun ve faizinin orta ve
uzun vadeye yayılma yoluyla ödenecektir.
·
Mevcut
borçların ödeme planlarını kendi çıkarlarımıza uygun olarak yeniden
belirleyeceğiz. Faiz oranı ve vade süresini yeniden tartışmaya açacağız.
·
Yeni iç ve
dış borç alınmayacaktır. Geri borç ödemesinin yapılması için zorunluluk halka
anlatılacak ve ulusal seferberlik başlatılacaktır.
·
Bankalar ve
yerli sermayenin dış borç alma mekanizmaları zorlaştırılacaktır. Dış borç
alarak devlete borç vermiş yerli sermayenin zor durumda kalması
engellenecektir.
·
Tüketim
toplumu olmaktan çıkıp üreten ve tasarruf eden toplum olmak zorunluluğu vardır.
Bunun için propaganda yapılacaktır. Bu konuda en önemli madde kredi kartlarının
kontrolsüzce yaygınlaşmasıdır. Kredi kartları geleceği ipotek altına
almaktadır. Bu sebeple sınırlama getirilmesi ve kontrol altında tutulması
mecburidir.
Sanayi,
Ticaret ve Yerli Üretim
Yerli
üretimin güçlenebilmesi için işçilik maliyetleri haricindeki tüm girdi
maliyetlerinin düşürülmesi sağlanacaktır:
·
Düşük vergi:
Üreten kesimin vergileri indirilecektir
·
Ucuz enerji:
Enerji maliyetlerini düşürmek için büyük enerji yatırımları yapılacak tır
(kömür madenleri, hidrolik, termik, nükleer santral, petrol arama,
yenilenebilir enerji, vs),
·
Ucuz
hammadde: Madencilik ve ara mamul sanayi ile hammadde maliyetleri
düşürülecektir.
·
Ucuz sermaye
maliyeti: Faizler düşürülecektir.
·
Ucuz
gayrimenkul: Arsa ve binaların ucuzlatılma imkânları yaratılacaktır.
·
Ucuz ulaşım
ve nakliye: Ulaşım maliyetleri düşürülecektir. Demir, deniz ve hava yollarına
ağırlık verilecek, karayolu ağı planlı şekilde yaygınlaştırılacaktır. Sanayi
şehirleri arasında ticaretin gelişmesi için parasız otoban projeleri
geliştirilecektir.
·
Ucuz
iletişim: Hızlı, yaygın ve ucuz iletişim imkânları yaratılacaktır.
·
Ucuz
altyapı: Devlet eliyle ucuz, akılcı, yaygın ve modern altyapı çalışmaları
yapılacaktır.
·
Yalın ve
akıcı bürokrasi: Bürokraside “halk memnun edilmesi gereken müşteri gibidir”
felsefesi yerleştirilecektir.
·
Verimli ve
üst düzey eğitimli tekniker seviyesinde teorik ve pratik eğitim almış nitelikli
insan gücü yaratılacaktır.
Son elli
yıldır yapılan hatalar, ülkemizin ulusal bir ekonomik vizyon ve hedefinin
olmaması sonucunda büyük Türk sermayesi Batıya yanaşmak zorunda kalmış bunun
sonucunda Batı sermayesi ile bütünleşmiştir. Zaman zaman Batı’nın çıkarları
Türkiye’nin çıkarlarının önüne geçmektedir.
Büyük sermayenin tekrar ulusallaşması sağlanacak, kendi kaynaklarımızla
kar maksimizasyonunun yapılacağı konusunda ikna edileceklerdir. Batı yanlısı
yerli sermayeyi ulusallaştırmak için avantajları hissettirilecektir. Bu
avantajlar şunlardır:
·
Fakir Türk
halkı zenginleşirse, yerli alım gücünün artması sebebiyle mevcut ulusal iç
pazar beş yılda iki kat, on yılda üç kat büyüyecektir.
·
Hammadde,
ara mamul, enerji ve tüketim ürünlerinin ithalatını azaltmak, korumacılık ile
yerli malı kullanımını özendirmek dolayısıyla yerli üretimi ve ticaretini cazip
kılmak
·
Enerji,
hammadde, ulaşım, iletişim, altyapı, faiz, vergi, avantajlarını sağlamak
·
Arge
altyapısı ve üniversite desteği sağlamak
·
Doğu
pazarlarına ihracat olanağı sağlamak
·
Eğitimli
insan gücü kaynağı sağlamak
·
Yani
Türkiye’nin tüm avantajlarının aynı zamanda büyük ve yerli Türk sermayesinin
avantajları olduğunu anlamalarını sağlamak.
Türkiye’nin Stratejik Avantajları
Türkiye'nin
stratejik avantajları Türk Halkı için hayata geçirilecek, kullanılacaktır.
Bunlar:
·
Cazibeli
Pazar,
·
Ucuz işgücü,
·
Harekete
geçirilmeyi bekleyen tarım,
·
Maden
potansiyeli,
·
Ulaşım ve
enerji kavşağı,
·
Avrupa,
Kafkasya, Ortadoğu ve Orta Asya arasında askeri, ekonomik, siyasi köprü,
·
Su potansiyeli,
·
Tarım
potansiyeli
·
AB'de 4
milyon Türk (60.000 firma)
·
Orta Asya
ile kültür birliği,
·
Üstün askeri
güç, asker millet karakteri,
·
Kıbrıs,
·
Rusya-Çin-Hindistan
ile Avrasya Birliği potansiyeli.
Devletin
Ekonomideki Yeri ve Özelleştirmeler
·
KİT’lerin
verimli şirketler haline gelebilmesi için istihdam politikaları kontrol altına
alınacak, siyasetin bu kurumları “arpalık” olarak kullanmasının önüne
geçilecektir.
·
KİT'lerin
ana hedefleri kar maksimizasyonu veya iç pazara ucuz girdi sağlamak veya
stratejik sektörleri kontrol altında tutmak olacaktır. Bu hedeflere ulaşmak
için özerk olmak, kar merkezleri gibi davranmak, yatırım ile son teknolojiyi
kullanmak, maliyetlerin düşürülmesi yeni pazarların bulunması gibi araç ve
amaçlara sahip hale getirileceklerdir.
·
KİT
yöneticileri performansa dayalı hedeflerle değerlendirilecek,
ücretlendirilecektir. Bu kuruluşlar hedefleri olan özerk kuruluşlar haline
getirilecektir. Üst yönetimlerinde hedefler ile performans yönetimi ve prim
sistemi oluşturulacaktır. Üretimden kar, faiz geliri vs göstergelerin hedef
kartlarında olmaları sağlanacaktır.
·
KİT'lerin
rekabetçi yapıda olmaları şarttır. Bunlar özerk olarak yapılandırılacak ve
ticari tekel konumda olanların karşısına özel büyük kuruluşlar çıkartılacaktır.
·
KİT’lere
musallat olan yabancı uzmanların ve danışman şirketlerin ilişkileri
kesilecektir.
·
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı ve Kamu Ortaklığı İdaresi kurumları gözden
geçirileceklerdir.
·
Devletçilik’in
ölçütleri şunlar olacaktır:
o
Kritik
sanayi kollarında veya özel sektörün cazip görmediği ama gerekli sektörlerde
tekel: petrol, tütün, şeker, pamuk, iletişim, ulaşım, savunma,...
o
Karlı
sektörlerde ortak: otomotiv, bilişim...
o
İstihdam
yoğun sektörlerde teşvik: inşaat (baraj, köprü) madencilik, tarım...
·
Bu
kriterlere uygun olan şirketlerdeki devlet payı %20 ile %100 arasında
değişecektir. En az %20 devlet ortaklı olan kuruluşlar sayesinde, devlet bu
kuruluş ve şirketlerin yabancı etkisine girmesine engel olabilecek, sektörler
hakkında taze bilgiye her an ulaşabilecek, yüksek kar getiren kuruluşlar
sayesinde gelir sağlayabilecektir.
·
Atıl
yatırımlar, sığ popülist amaçlı harcanan kaynaklar durdurulacaktır. Bu tür
yatırımlar DPT aracılığı ile incelemeye alınacaktır. Sosyal devlet kriterlerine
göre bütçelendirme yapılacaktır.
·
İşten çıkartma
yapmadan eleman sayısı azaltılacaktır. İşe alımlar durdurularak ve kuruluşlar
arasında yatay veya dikey geçişler yapılarak ihtiyaçlar karşılanacak, emeklilik
ve istifalar toplam kamu çalışanı sayısı verimli sınıra geri çekilecektir. Kamu
kurumu veya KİT’lerde birim iş başına düşen eleman sayısı kurumun ve
yöneticisinin hedef kartına işlenecektir.
·
Ucuz girdi
maliyetleri yaratılması için KİT’lerin bu konularda yatırım yapması
sağlanacaktır.
·
Stratejik
sektörlerde kamu yatırımlarının canlanması sağlanacak, özelleştirme ile
devletin çıktığı sektörlere yeniden yatırım yapılacaktır. Kritik şirketler için
yeniden kamulaştırma operasyonları yapılacaktır.
·
Stratejik
sektörlerde (milli savunma, tarım, enerji, iletişim, ulaşım) 50-100 yıllık
planlar yapılacak, gelecek hükümetlerin bunları yürüteceği kanunları
çıkartılacak, hedeflerle yönetimi
kanunlarla mecburi kılınacaktır. Zorunlu hedefler kanunla gerçekten zorunlu
hale getirilecektir.
·
Devlet,
ulusalcı özel sektörü ve girişimciyi teşvik edecek şekilde yapılandırılacak,
dolayısıyla Devletçilik karşıtı akımlar oluşması engellenecektir.
·
DPT ve DIE
geliştirilecektir. Karar mekanizmalarında hantallaşmaya izin verilmeden,
DPT’nin yetki ve sorumluluğu arttırılacaktır.
Faiz-kur-enflasyon
Politikamız
Borca batmış
ve üretimi düşük ülkenin devleti yüksek kur ve düşük politikası uygular çünkü
borcunu ödemek için borç almalıdır, bunun için faizi yüksek tutar; dış borç
stokunu azaltmak zorundadır, bunun için kuru düşük tutar. Ayrıca ekonomi dışa
bağımlı ise ve girdileri dışarıdan alıyorsa kuru düşük tutacaktır ki ithalat
maliyeti düşük kalsın. Dolayısıyla, Devletin borçlanma ihtiyacı ortadan
kalkınca doğal olarak faizler düşecek, yatırımlar artacaktır, kur göreli olarak
yükselecek, ihracat artacak, ithalat azalacak, dış ticaret açığı azalacak, cari
açık azalacağı için dış borçlanma ihtiyacı ortadan tamamen kalkacaktır.
Yoksulluk ve
yoksullukla mücadele iktisadi ve sosyal kalkınma sürecinin en önemli konusudur.
İktisadi ve sosyal kalkınma çaba ve faaliyetlerinin belirlenen hedeflere
ulaşabilmesi, sürdürebilir güç ve imkânlara sahip olabilmesi yoksullukla
mücadele düşüncesine, azim ve kararlılığına bağlıdır. Hiçbir iktisadi kalkınma
ve büyüme faaliyeti, yoksulluğu engellemeden, tüketmeden ve ortadan kaldırmadan
toplumda huzur ve refahı sağlayamaz.
Ülkemizin en
önemli, gerçek ve temel sorunlarından biri yoksulluk, diğeri cehalettir. Biri,
diğerinin sebebi ve sonucu olan, birbirlerini üreten, besleyen ve çözümlerini
zorlaştıran bu sorunlar, toplumumuzda genel güvensizliğin ve geleceğe olan
ümitlerin yok olmasının başlıca nedenleri ve kaynaklarıdır. Bu sorunlar denetim
altına alınmadıkça, iktisadi ve sosyal kalkınmada en öncelikli konular sayılıp,
çözülmedikçe kişilerin ve toplumun huzur ve refahını sağlamaya imkân yoktur. Yoksulluk
ve cehalet sorunları milli varlığımızın devamı, korunup geliştirilmesi için en
büyük tehdit ve tehlikeleri oluşturmaktadır. Bu yaklaşımla, yoksulluk ve
cehaletle mücadele milli nitelik taşır ve bir “millet sorunudur”.
Asgari gıda,
konut, sağlık, eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli gelir, araç,
donanım ve imkânlarının olmaması sonucu ortaya çıkan yoksulluk, istihdamın
yetersizliği (iş ve hizmet alanlarında çalışma) ve değişik türden ayrımcılığın
uygulanması oranında artar. Buna “Yoksullaştırma Olgusu” denir. Bu durumda
kişi, karar alma mekanizmalarından dışlanır. Siyasi sürece, iş hayatına,
kültürel hayata katılımı kısıtlanır ve süreklilik kazanır. Sonuçta “yoksulluk”
toplumsal bir tehdit ve tehlike oluşturur. Denetim altına alınması, ortadan
kaldırılması gereken “milli bir sorun” durumuna gelir.
Küreselleşme
diğer ismiyle globalizm, günümüzde çok kullanılan kavramlardır. Kişilerin,
ailelerin, toplumların, devletin hayatının her alanını yani siyasi, ekonomik,
kültürel, bilimsel ve teknoloji hayatının tamamını etkilemektedir. Milli Güç
unsurlarımızın tamamı üzerinde etkisi vardır.
Küreselleşme kendisini iki boyutta hissettirmektedir:
1. Teknoloji boyutu: Elektronik devrim,
dijital devrim, internet devrimi, cep telefonları, mikroçipler, nano-teknoloji
2. Sermaye hareketleri, serbest piyasa,
mal ve hizmetlerin dolaşımı.
Unutulmaması
gereken konu şudur: Küreselleşme yeni bir kavram değildir. 16.yy’dan beri var
olan Batı emperyalizminin son yüzüdür. Sömürgeleşme, liberalizm, kapitalizm, Yeni
Dünya Düzeni ne ise Küreselleşme odur. Tek farkı sömürünün araç gereçleri ve
sayısal boyutudur.
Bugün
Batı’yı ve Batı demokrasisini şirketler yönetmektedir. Şirketlerin tek bir amacı vardır: neye mal
olursa olsun karlarını azamileştirme. Küreselleşme ideologlarına göre karın
azamileştirilmesi karşısında ne varsa yıkıp geçilmelidir. Eğer bu ulus
devletler ise, ulus devletler, sınırlar ise sınırlar, gümrükler ise gümrükler.
Müşteriler ve doğal kaynaklar ile şirket arasındaki tüm duvarlar yıkılmalıdır. Müşterinin
manipülasyonunu engelleyecek her türlü olgu ortadan kaldırılmalıdır. Konu
sadece müşteri de değildir. Maliyetler, maliyetleri oluşturan tüm kalemlere
kolayca ulaşım amaçtır: Hammadde, Coğrafya – ulaşım, İşçilik – bilgi işçiliği.
İşte Küreselleşme, şirketlerin karlarını azamileştirmek için ihtiyaç duydukları
düşük maliyet, kontrol edebilecekleri cazip pazarlarda yüksek satış adedi
hedefleri gerçekleştirmek için yararlandıkları sistemin bütününe verilen addır.
Yirmi dört
saat ayakta olan Dünya ekonomisi hızla değişmektedir ve ulusal ekonomileri
etkisi altına almaktadır. İster gelişmiş olsun, isterse gelişmekte olan ülkeler
küreselleşme dışında kalamaz. Önemli olan bu küreselleşme dalgasını yakalayıp
üzerine çıkabilmektir. Çıkanlar daha hızlı büyüyecekler ve ileri ülkeler
arasına gireceklerdir. Bunu başaramayanlar ise büyük güçlüklerle
karşılaşacaklardır.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi olarak hedefimiz, küreselleşme dalgasını yakalayıp üstüne çıkmak
iken, bir yandan da küreselleşme olgusunun düşünce ve hayat tarzımız, Milli
Kimlik ve Milli Benliğimiz üzerinde olumsuz etkilerini ortadan kaldıracak her
türlü siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel önlemleri almak, bu önlemleri bilim
ve teknoloji ile destekleyerek uygulamaktır.
Kamu
Maliyesi, devletimizin güç ve kudretinin, onur ve saygınlığının temel
unsurlarından biridir. Bağımsızlığımızın, egemenlik haklarımızın, hak ve
hürriyetlerimizin korunması, toplumda huzurun, istikrarın ve refahın
sağlanması, manevi değerlerimizin kuvvetlenerek devamı, iktisadi hayatın verim
ve etkinliği ancak güçlü bir kamu maliyesiyle mümkündür. Kamu maliyesinin gücü,
bu hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşların ve bunların üstlendikleri
yükümlülüklerin ve yaptıkları işlemlerin yurtiçinde ve yurtdışında sağlayacakları
güven ve saygınlıkla orantılıdır.
Güvenilir
bir kamu maliyesinin kuruluş ve işlerliği belirli ilkelere bağlıdır. Bunlar:
·
Kamu
harcamalarının, kamu gelirlerini aşmaması,
·
Her yeni
kamu harcamasının ancak reel ve yeni kaynak sağlanarak gerçekleştirilmesi,
·
Bütçe
denkliğinin sağlanması,
·
Bütçe
denkliği, bütçe dışında harcama ve gelirlerin olamayacağı görüş ve
uygulamaları,
·
Vergilerin
ve vergi sistemlerinin tasarrufu, üretimi, ticareti ve katma değer yaratmayı
özendirici olmaları, gereksiz ve iktisadi hayata yük teşkil eden tüketimleri
sınırlamaları,
·
Karmaşık-dolaylı,
birden fazla vergiden kaçınılarak basit, yaygın, tüm toplumu kapsayacak, gelir
dağılımını düzenleyecek ve kazancı esas alan bir vergi düzeninin kurulması,
·
Gelir
vergilerinin oranlarını düşürüp, dilim sayılarının artırılarak yaygın hale
getirilmesi,
·
Başta Maliye
merkez ve yerel teşkilâtları olmak üzere tüm kamu harcamaları ve kamu
gelirleriyle ilgili kuruluşlardaki, kurumlardaki çalışanların bilgili,
deneyimli, erdem ve yüksek ahlâk sahibi kişiler olarak toplumda görev ve
saygınlık yaratmaları, bu görevlerin her türlü özlük haklarının da
üstlendikleri sorumlulukla bağdaşır bulunması,
·
Eğitim ve
öğretim kurumlarında kamu maliyesiyle ilgili bilgilerin sürekli işlenmesi,
eğitim programlarına alınması, bu programların geliştirilmesi,
·
“Güçlü
Maliye-Güçlü Devlet” ilkesinin tüm vatandaşlarca benimsenmesi ve kendi
yükümlülük alanlarında uygulanması’dır.
Partimiz,
konsolide bütçe başta olmak üzere yerel yönetimleri (Belediyeler, İl Özel
İdareleri, İller Bankası, Su ve Kanalizasyon İdareleri) Kamu İktisadi
Teşebbüsleri (Kitler), döner sermayeli ve sosyal güvenlik kuruluşlarını ve
çeşitli nedenlerle oluşturulmuş fonları bir bütün olarak ele alır. Kamu
ekonomisinin finansman kaynağı ve temel unsuru olarak kabul edecektir.
Bir ülkenin
mali yapısı, o ülkenin milli parasından, bankacılık ve sigorta hizmetlerinden
ve sermaye piyasasından oluşur. Toplum hayatının, ekonominin, kamu maliyesinin
ve mali yapının temeli Milli Paranın İstikrarı üzerine dayanır, milli para
üzerinde yükselir. Milli Para, devletin bağımsızlığının, özgürlüğünün,
onurunun, saygınlığının, yurt içinde ve dışında etkinliğinin simgesi ve
güvencesidir.
Milli
paranın çeşitli nedenlerle sürekli değer kaybına ve istikrarsızlığa uğraması durumunda
bağımsızlık, egemenlik, hak ve hürriyetler, adalet gibi bir toplumun (milletin)
varlık nedeni sayılacak kavramlar, değerler, kurumlar anlamlarını yitirir.
Milli güç unsurlarının gelişmeleri zorlaşır veya ağır bedeller ödenmek zorunda
kalınarak gelişmeleri sağlanabilir, etkinlikleri zayıflar ve zaman içerisinde
erir.
Ünlü
iktisatçılar “İstikrarsız bir parayla kalkınmaya kalkışmak, eksik alfabeyle dil
oluşturmaya benzer” derler. Ülkemizde Türk Lirasının ve dolayısıyla fiyatların
genel düzeyinin istikrarı devlet ve fertler için bir değişken değil bir veri
olmalıdır. Ancak böyle bir ortamda enflasyon düşer, tasarruf ve ona bağlı
yatırım, üretim ve ticaret gelişir, refah artar, toplum huzura kavuşur. Bu
sağlandığı takdirde Türk Lirası döviz durumuna gelir ve başta birinci kuşak
ülkeler olmak üzere tüm dünyada aranan, güvenilen bir para olur.
Partimiz,
mali yapının önemli unsurlarından biri olan bankacılık hizmetlerini, her şeyden
önce sermaye birikiminin ve sermayenin ülke kalkınmasına, iktisadi gelişmelere
yayılmasına yardımcı olacak en önemli araçlarından biri olma görevini açıklar.
Bu nedenle bankaların temel özellikleri güven duyulan kuruluşlar, kurumlar ve
işletmeler olmalıdır. Bankaların sürekli denetimi yanında kendi aralarında oto
kontrol ve risk paylaşımı sistemini de kurmaları, halkla bütünleşmeleri ve
sürekli güven tazeleyici davranışlarda ve uygulamalarda bulunmaları gereklidir.
Devletin kontrolü altındaki bankaların ve finans kuruluşlarının ise
özelleştirme yolu ile hisselerini halka satmak, yönetim ve genel kurullarını
banka hissedarı halka bırakmak ve açıklanan sisteme girmelerini özendirip,
desteklemeyi en uygun ve yararlı yollardan biri kabul eder.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi’nin Mali Yapı ve Finans Sistemi ile ilgili politikaları
şunlardır:
·
Bankacılık
sisteminde çok güçlü bir denetim sistemi kurulacaktır. Bu sistem adalet sistemi ile yakından
ilişkilendirilecektir. Bankaların kuruluşları ve çalışmaları sırasında çok
titiz incelemelerde bulunulacaklardır.
·
Devlet özel
bankacılığın sigortası olması şartları ve mevduata devlet garantisi sistemi
gözden geçirilecektir.
·
Banka
birleşmeleri ve kuvvetli sermayeye sahip büyük bankaların oluşumu teşvik
edilecektir. Çok sayıda küçük ve risk taşıyan banka yerine daha az sayıda,
sektörlere göre yapılandırılmış güçlü bankalar kurulacaktır.
·
Ekonominin
güçlü olabilmesi ve sermaye derinliği olabilmesi için, banka aktiflerinin
arttırılması gerekmektedir. Faizleri arttırmadan bireyleri mevduata yöneltmenin
yöntemleri devreye alınacaktır.
·
Yastık altı
sermaye (6500 ton altın, 50 milyar ABD doları) ve yurtdışı işçilerin varlıkları
(50 milyar ABD doları) ekonomiye kazandırabilmek için ekonomik istikrar
sağlanacak, propaganda yapılacak ve devlet güvencesi verilecektir.
·
Türk
bankacılığı (Ziraat, Halk, Emlak, Ticaret ve Merkez Bankaları) güçlendirilecek.
İhtiyacı olan sektörlerin ve halkın ayağına kadar gidilecektir: Tarım kredi,
esnaf, emlak, sanayi, vs sektörlere özgü hizmet verecek bankalar
güçlendirilecektir.
·
Ortadoğu,
Orta Asya ve Kafkasların finans merkezinin Türkiye'de kurulması sağlanacaktır.
·
ABD ve AB
para birimlerine bağımlılık kırılmak zorundadır. YTL güçlendirilecektir. Bunun
için ulusal paranın ülkede her yerde ve her koşulda kullanımı sağlanacak
yabancı para birimi kullanımının ulusal pazarda geçerli para birimi olarak
kullanımı engellenecektir.
·
ABD ve AB
ekonomilerinin doğu ekonomileri tarafından tehdit edildiği ve jeopolitik
çıkarlar sebebiyle bölgesel büyük dengesizliklerin (Ortadoğu, Venezüella, Orta
Asya, vs) bulunduğu bir ortamda ABD ve AB para birimlerine bağımlı olmak
risklidir. Bu durumda altın rezervlerine yatırım yapılması akılcı olacaktır.
Altına destek fiyat uygulaması, yastık altı altınların ve yurtdışı
gurbetçilerin, jeopolitik ve geleneksel bağlar kullanılarak Ortadoğu, Balkan,
Kafkas altınlarının Türkiye'de mevduata dönüşmesi yolunu açacaktır.
·
Kısa vadeli
sermaye hareketlerinin girişi ve çıkışı kontrol altına alınmak zorundadır.
Elektronik para akışının kontrolü için tedbirler alınacaktır. Türkiye
ekonomisinin güçlü ve derin olmaması sebebiyle Batı sermayesi için görece küçük
miktardaki finans hareketleri, Türkiye’de ekonomik, siyasi, askeri ve
toplumsal-kültürel açıdan sarsıcı etki bırakmakta, Türkiye’nin bağımlı hale
getirilebilmesi için koz ve yöntem olarak kullanılmaktadır.
·
Benzer şekilde
sıcak paranın Türkiye’ye girişi ve çıkışı cazip olmaktan çıkarılmalıdır. Artan
kur ve yüksek faiz ortamı sıcak paranın hücumuna yol açmakta ancak sıcak para
çıkarken krize yol açmaktadır. Aynı şekilde bu ortam Türkiye’yi savunmasız
bırakmakta, bağımlılığını arttırmaktadır.
Partimiz,
ülke vatandaşlarının ayırım yapmaksızın sağlık, kaza ve hayat sigortası
poliçesine sahip olmalarını, sigorta ve sigortacılık hizmetlerini her alanda
güçlendirirken aynı zamanda sağlık ve sosyal güvenlik ihtiyaçlarını da
karşılayacak ve destekleyecektir. En önemli ve etkin bir sonuç da, sigorta
şirketlerinin standartlarının yükselerek fertlerin hayatlarının her safhasında
uygulanmasının gerçekleştirilmesidir. Bu yolla “Yaşam Kalitesi” yükselecek,
hayat tarzımız çağdaş gelişmeleri bünyesine katarak güçlenecektir.
Sosyal
Güvenlik Kurumları tek şemsiye altında toplanacaktır. Sosyal sigorta fonlarının
cazibesi arttırılıp, prim tahsilatı yükseltilmelidir. Bu kurumlar mevduat
sahibi büyük bir banka gibi çalıştırılacaktır. Gelişmiş ülkelerde sermaye ihraç
eden ve gelir elde eden fonlara sahip sosyal sigorta kurumları benzeri,
Türkiye’deki kurumlar da ulusal sanayiye kredi veren kuruluşlar haline
getirilecektir.
Türkiye,
tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişini tam olarak tamamlamadan, dünyanın
ileri ülkeleri, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişlerini
tamamlamışlardır. Türkiye’nin içinde bulunduğu zorlukların çoğunun temelinde bu
vardır. Bu zorlukları aşmanın tek yolu insan kaynağımızı eğitmek, üst düzeyde
verimli ve nitelikli teknik kadrolar yaratmaktır.
Tarım,
sanayi ve bilgi sektörlerinin uluslararası platformda rekabet sağlayabilmesi
için her kademede (işçi-memur-yönetici) yüksek eğitimli insan kaynağına ihtiyaç
vardır. Bu kaynak ancak devletin öncülüğünde yaratılabilir.
Partimizin
İnsan Kaynakları konusunda açıklanan hedeflere ulaşmak için izleyeceği
politikalar şunlardır:
·
Partimiz,
tarım, sanayi, madencilik başta olmak üzere özel sektörde verimli çalışabilecek
teknik eleman ve tekniker ordusu yaratacaktır.
·
Bilgisayarlaşma
oranı arttırılacak, yerli bilgisayar ve yazılım şirketleri teşvik edilerek
ülkenin bilgisayarlaşması sağlanacaktır.
·
Niteliksiz
ve işsiz insanlara sektörel bazda uygulanacak politikalarla istihdam yaratılacaktır.
(Tarım, inşaat, baraj, yol vs. yapımı, madencilik, ormancılık bu sektörlerin
başında gelmektedir).
·
Tekniker,
bilgi işçisi ve üniversiteleri beyin gücü sanayilerine yönlendirmek kolaylıkla
mümkündür. Çünkü bunlar sermaye, emek ve doğal kaynak istemez. Mikro
elektronik, biyoteknoloji, yeni malzeme bilimleri, haberleşme, sivil uçak
üretimi, makine ve robotlar, bilgisayar (yazılım ve donanım) sektörleri bu
yolla değer sağlanacaktır.
·
Nüfusun %64
ünü oluşturan 24-30 yaş arasındaki genç ve işsiz kesimin kolaylıkla ve düşük
yatırımla yönlendirilebileceği yazılım, program üretimi, bilgi işlem gibi bilgi
teknoloji ve sanayilerine yönelinecektir. Bu sektör için temel eğitim
seferberliği ve uzmanlık eğitimini müteakip bilgi ihracatı konusunda çalışacak
bilgi işçisi ordusu yaratmak mümkündür. Bu konuda çok başarılı olmuş Hindistan
gibi gelişmekte olan ülke örneklerinden yararlanılacaktır.
·
Beyin gücü
sanayi günümüzde ekonomik refah için lokomotif sektör olmuştur ve önemi giderek
artacaktır. Bilgi işçilerinin temel eğitim düzeyinde yaratılması, teorik ve
pratik eğitimlerin verilmesi, gerekirse taklit mühendisliğinin de yardımı ile
bilgi ve yeni teknolojilerin üretilmesi, daha önemlisi bunları düşük maliyet,
yüksek kalite ve hızda (yalın imalat) üretim süreçlerinde kullanılması,
strateji ve hedefleri en üstten en alttaki bilgi işçisine kadar yayılması ve
beyin gücünün organize edilerek ulusal hedeflere odaklanması rekabette
üstünlüğü ve refahı da beraberinde getirecektir.
·
Tekniker ve
bilgi işçisi ordusu yaratmak için çok sayıda teknik, ticari, endüstri, meslek
lisesi, meslek yüksek okulu kurulacaktır. Bunların pratik eğitimleri, teknoloji
takipleri ve istihdamları çözülmesi gereken öncelikli sorunlardır. Bunun için
belirli ölçek ve üstü şirketlere ve ticaret, sanayi, oda ve sendikaları
aracılığı ile küçük şirketlere “vergiden düşülmek üzere” zorunlu staj sistemi
oluşturulacaktır. Teknik eğitim konusunda ileri konumda bulunan Almanya ve
Japonya örneklerinden yararlanılacaktır. Üniversite stajlarının da disipline
edilmesi ve benzer yöntemlerin uygulanması şarttır.
·
Çalışanların
şirkete ve kuruma bağlılığını sağlamak, verimliliği arttırmak ve iş barışının
sağlanması için iş garantisi, şirket ortaklığı, kooperatifçilik gibi imkânlar
kullanılacaktır. Bu konuda Japonya gibi özgün ve başarılı dünya örneklerinden
yararlanılacaktır.
Araştırma ve
Geliştirme (Arge) Ortamı
AR-GE,
özellikle tüm insanlığı saran kaçınılmaz bir politik vak’a olan küreselleşme
ortamında milli kimliğimizi, tarihimizi, kültürümüzü, birlik ve dirliğimizi
koruyabilmemizin en önemli güvencelerinden biri olmalıdır. Bilim ve teknolojiye
önem vererek, çağdaş gelişmelere paralel ve en üst düzeyde bilim ve teknoloji
üretimi, milletimizin, sosyal hayatın her alanında uluslararası platformda
etkin ve güç sahibi olmasını sağlayacaktır.
Ülkemizin
doğal kaynakları ve iktisadi zenginliklerinin başında vatan topraklarımızın
dünyanın en bereketli ve verimli niteliklere sahip olması ve tarımla uğraşan
insan gücümüzün kendine özgü özellikleri gelmektedir. Devlet olarak, toplum olarak ve hatta birey
olarak temel insan gücümüzü oluşturan köylülerimizi, toprakla, hayvanla ve
sularla uğraşan vatandaşlarımızı, çiftçilerimizi ve çobanlarımızı büyük bir
özen ve dikkatle kuvvetlendirmek zorundayız. Bu kuvvetlendirmede çağdaş bilim
ve teknolojinin bütün imkân ve fırsatlarının kullanılması yanında onları bilgi
ve teknoloji ile donatmak en önemli görevlerimizin başında yer alır.
Toprak
varlığımızı korumak ve geliştirmek, tarım ürünlerimizin verimliliğini artırmak
iktisadi hayatımızın temeli, millet olmanın gereği ve geleceğimizin
güvencesidir. Bu düşünce ve yaklaşımla Erozyonla Mücadeleyi milli bir görev
olarak kabul etmeliyiz. İkinci olarak tarımsal üretim yapılabilecek
topraklarımızın korunup, genişletilmesini ve sulu tarıma geçişin hızlandırılıp,
gelişmesine özen göstermeliyiz.
Partimizin
Tarım ile ilgili politikaları şunlar olacaktır:
·
Ülkemizde
yeni bir tarım ve tarımsal üretim devrimi, bir başka deyimle “Yeşil Devrim”
başlatılacaktır.
·
Tarım
politikasında ana hedef köylüyü ve çiftçiyi köyünde tutmak, kendi coğrafyasında
geçimini sağlayabilir hale getirmek, refahını arttırmaktır. Köylünün, çiftçinin
köyünde ve kırsal kesimde zenginleşmesi, kalkınması ve topraklarına bağlanması
sağlanacaktır. Böylece:
o
Tarım
bölgelerinde istihdam yaratılacaktır.
o
Göç
önlenebilecektir.
o
Göçe bağlı
olarak kent sorunları ve harcamaları azalacaktır.
o
Köylü
ekonomiye kazandırılacak, ulusal iç pazar büyüyecek ve derinleşecektir.
o
Stratejik
bir olgu olan “kendi kendine yetebilen bir ülke” olunabilecektir.
o
Dış
pazarlara ihracat olanağı sağlanabilecektir.
o
Tarımda
ithalat dolayısıyla dış ticaret açığı azalacaktır.
o
Kıtlık
yaşayan ülkelere yardım yapılabilecek ve Türkiye’nin itibarı artacaktır.
o
Tarım ile
ilgili sanayi sektörleri gelişecek, az gelişmiş bölgelere sanayi yatırımları
kendiliğinde yapılacaktır.
o
Sanayi
yatırımları, ürünlerini satabilmek için zenginleşen köylünün yanına
kendiliğinden gelecek, az gelişmiş bölgeler kendiliğinden sanayileşecektir.
o
Ekonominin
ülke coğrafyasına homojen yayılması sebebiyle etnik ayrımcılık ve teröre darbe
indirilecektir.
o
Vergi veren
kesim arttırılacaktır.
·
Tarımda
tekelcilik, ağalık düzeni ve sömürü sistemi engellenmek zorundadır. Toprak
reformu kararlılıkla uygulamaya sokulacaktır. Tarım arazileri ile ilgili Miras
Hukuku değiştirilecek ve topraklarımızın belirlenecek miktarın altında
parçalanması önlenecektir. Tarım topraklarının amaç dışı kullanılmasına müsaade
edilmeyecektir.
·
Büyük toprak
sahipleri sanayiye özendirilerek, özel teşvik ile (toprak karşılığı sanayi
teşviki) toprakları devletleştirilmesi yoluna gidilecektir.
·
Devletleştirilen
tarım alanları, işletilmek üzere köylü kooperatiflerine kiralanacaktır. Üretime
dayalı teşvik sistemi kurulacaktır. Böylece, Osmanlı Devleti zamanında doğu
topraklarında Türk toplumu aleyhine bozulan Selçuklu ve ilk Osmanlı dönemindeki
dirlik düzeni benzeri sistem tekrar hayata geçirilecektir.
·
Tarım
çerçeve yasası hazırlanacaktır. Hangi ürünlerin hangi bölgelerde
yetiştirileceği, tarım ve hayvancılık bölgeleri DPT uygulamalarıyla tespit
edilecektir.
·
Tarım kritik
sektör olarak desteklenecektir. Kritik ürünler belirlenecek, stratejik ürünler,
ekonomik öneme sahip ürünler ve önceliksiz ürünler olarak sınıflandırılacaktır.
·
Teşvikler
sayesinde ithalat önlenecek, iç pazar doyurulacak ve dış pazarlara ihracat
yapılacaktır. Dışarıdan gelecek olan ürünlere karşı yerli üretim teşvik
edilecek ve korunacaktır. Tarımda yerli Pazar korunacak, derinleştirilecek ve
geliştirilecektir.
·
Tarımda
rekabet için biyoloji, genetik, ilaç, tohumculuk, tarım makine sanayi
geliştirilecek, teşvik edilecektir.
·
Tarım ve
hayvancılık sektörü alt yapısı güçlendirilecektir. Tarla alanlarının tamamının
sulu tarıma kavuşturulması sağlanacaktır.
·
Ziraat
teknisyen ve mühendis ordusu kurulup organize edilecektir. Teknik ziraatçı ordusu
kooperatifler aracılığı ile köylü ile buluşturulup tarımda verimlilik devrimi
gerçekleştirilecektir.
·
Tarıma
üniversite desteği sağlanacaktır. Tarım teknoparkları kurulacak, Devlet elinde
ve yönetiminde bulunan çiftlik ve benzeri tesislerin tarım endüstrisi, tarım teknolojisi, tarım araştırma ve
geliştirme hizmetleri verecek işletmelere dönüştürülecek, Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Çiftlikleri
kurulacaktır. Devlet çiftliklerinde araştırmalar uygulanacak, buralarda yoksul
çiftçiler istihdam edilecektir.
·
Tarıma
destek geniş bir yayılıma sahip olacaktır: ürün alımları, toprak dağıtımı ve
reformu, girdi, makine, üretim ve satış kooperatifçiliği, vergi indirimi, düşük
faizli gübre, tohum, sulama, makine, yakıt kredisi, sigorta, vb. Kısaca girdi
maliyetleri düşürülecektir. Çiftçilerimizin üretimdeki temel girdisi olan
akaryakıtta uygulanan vergi uygulamasına son verilecektir. Tarım girdilerinin
yerli üretimi sağlanacaktır.
·
Üretim,
makinalı tarım ve tarım teknolojileri, pazarlama, satış, dağıtım, kredi temini
amaçlı kooperatifçilik sistemi yeniden düzenlenecektir.
·
Tarıma
dayalı sanayi için Organize Sanayi Bölgeleri kurulacak ve geliştirilecektir.
·
Köylü ve
çiftçiye cazip kredi imkânları sağlanacak ve tefecilik sistemi yok edilecektir.
·
Tarımda
sigortacılık uygulamaları başlatılacak ve geliştirilecektir.
·
Tarımda
doğrudan gelir desteği uygulamasına son verilecektir. Toprak sahipliğine değil,
üretim miktar, kalite ve niteliğine göre teşvik verilecektir.
·
Köylüyü
köyde tutacak politikalar ve teşvikler oluşturulmak zorundadır. IMF ve Dünya
Bankası köylü nüfusu %10'a çekmek istemektedir. Bu bir tuzaktır. Bu hedefin
sakıncaları şunlardır:
o
Köyden kente
göç ile işsiz ordusu yaratılacaktır
o
Bu ucuz
işçilik elde etmek için yapılmaktadır,
o
Bu ucuz ve
örgütsüz iş gücünü kendi kontrollerindeki şirketlerin hizmetine sunulabilir
hale gelecektir
o
Bunun
yanında şehircilik maliyetlerini yükseltip Dünya Bankası aracılığı ile kredi ve
borç verilmesi mümkün olacaktır.
o
Kente göç
eden köylü, kendi kültürünü kaybetmekte, yozlaşmakta, fakirleşmekte,
cahilleşmekte bu sayede Batı güdümündeki partilerin siyasi oy deposu haline
gelebilmektedir.
·
GAP projesi
süratle tamamlanacak ve yabancı yağmasına karşı korunacaktır. Konya ovasında
benzer ölçekli ikinci bir proje başlatılacaktır
·
2010'lu yıllarda
Çin ve Hindistan gibi hızlı büyüyen ülkelerde gıda krizi baş gösterebilir.
2004'teki demir çelik krizi gibi tüm kaynakları Çin tüketebilir. Buna
hazırlıklı olunmalıdır. Türkiye tarımda dışa bağımlılıktan acilen
kurtulmalıdır. Hatta bu ülkelere tarım ürünleri ihraç etme fırsatı
kullanılmalıdır.
Hayvan
varlığımızın korunması, güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi
halkımızın beslenme, sağlık ve çevre gibi hayati konuları içinde yer alır.
Hayvancılığımız bütün yönleri ve özellikleriyle ülkemizin doğal olduğu kadar
toplumumuzun sosyal, iktisadi ve kültürel zenginlik kaynağıdır. İktisadi
kalkınmamızın vazgeçilmez unsurlarından biridir.
Partimiz
Hayvan Varlığımız ve Hayvancılığımız hakkında öncelikli hedefleri şunlardır:
·
Halkımızın
sağlıklı, düzenli, yeterli ve ucuz şekilde et, süt, yumurta, bal ve benzeri
gıdalarla beslenmesinin sağlanması,
·
Hayvan
üreticilerimize, besicilerimize, hayvan ürünleri işleyenlerimize
hayvancılığımızın meydana getirdiği iktisadi potansiyeli en verimli ve etkin
biçimde kullanmaları imkân ve fırsatlarının verilmesi,
·
Birim hayvan
başına daha sağlıklı, kaliteli ve fazla ürün elde edilmesi.
·
Partimizin
Hayvan Varlığımız ve Hayvancılığımız konusunda izleyeceği politikalar
aşağıdadır:
·
Hayvan
neslinin ıslahı, üretimin sağlıklı biçimde artırılması,
·
Halkımızın
hayvan ürünleri ihtiyacının düzenli bir şekilde karşılanması,
·
Hayvan
ürünleri ihracat ortam ve şartlarının olumlu düzeye çıkarılması,
·
Hayvan
ürünlerinin çağdaş teknolojilerin, bilgilerin, uzmanlıkların kullanılması,
üretici ve işleticilerin finans ihtiyaçlarının karşılanması suretiyle
sanayileşme alanında katma değer kazandıracak bir duruma getirilmesi,
·
Çayır-mera
gibi toprak varlıklarımızın korunup, geliştirilmesi,
·
Kaliteli,
sağlıklı, düzenli yem üretim ve arzının artırılması,
·
Süt
sığırcılığının, besiciliğinin, koyunculuğunun, tavukçuluğunun, arıcılığının,
ipek böcekçiliğinin ve benzeri hayvan yetiştiriciliğinin güçlü işletmeler,
kooperatifler, yetiştirme birlikleri şeklinde örgütlenmelerinin özendirilmesi,
desteklenmesi, için halkımızın, ilgili grupların, üreticilerin ve besicilerle,
işletmecilerin aydınlatılmasını, irşat edilmesini ve yönlendirilmelerini esas
alır. Partimizin hayvancılığımız konusundaki görevleri, bilgi ve teknolojiye
ağırlık vererek eğitici, özendirici, destekleyici, yönlendirici sorumlulukları
üslenerek, gerektiğinde yapısal ve hukuki düzenlemeleri hazırlamaktır.
Denizlerimizde
ve iç sularımızda mevcut ve/veya üretilecek su ürünlerinin korunması,
geliştirilmesi, artırılması yurtiçi talebi karşılaması ve yurtdışına etkin bir
biçimde ihracı iktisadi hayatımızın ve iktisadi kalkınma çabalarımızın
öncelikli hedefleri içinde yer alır ve önemli güç kaynaklarımızdandır.
Partimiz
halkımızın su ürünleri konusunda aydınlatılmasını, irşad edilmesini, su
ürünlerine olan talebinin artırılmasını ve bunlara paralel olarak su ürünleri
üreticilerinin bilgi ve teknolojiyle donatılarak güçlendirilmelerini esas alır.
Denizlerimizde ve iç sularımızda su ürünlerimizin korunmasını,
geliştirilmesini, soğuk ve donmuş gıda zincirinin, konserveciliğin kurulup
işletilerek yurtiçinde dağıtım, mübadele ve pazarlanmasının ve yurtdışına
ihracatının özendirilmesini, desteklenmesini öngörür. Balıkçılığımızın açık
denizlere etkin ve verimli bir biçimde ulaşmasını stratejik bir yaklaşım olarak
benimser. Denizlerimizde ve iç sularda yetiştiriciliğin yaygınlaşmasını ve
yetiştiricilerin bilgi ve teknolojilerle donatılmalarının gereğine inanır.
Partimizin
hukukçuları açıklanan esaslar ve gerekler doğrultusunda hareketle görevlidirler.
Orman
Varlığımız ve Ormancılığımız
Ormanlarımız,
milli varlığımızın toprak gibi en önemli ve etkin bir parçasıdır. Orman
varlığımız hayat tarzımızı şekillendirir. İktisadi kalkınmamıza güç, imkân ve
fırsatlar hazırlayan kaynaklarımızın başında gelir. Jeopolitik ve jeoekonomik
özelliklerimizi tamamlar. Stratejik ve taktik savunma yeteneklerimizi artırır.
Ormanlarımız,
vatanımızın akciğerleri, topraklarımızın kan damarları, doğamızın kendisini
koruyup, yenileyebilmesi kaynağıdır. Onlar atalarımızdan bizlere yaşatmamız ve
geliştirerek gelecek nesillere teslim etmemiz için emanet edilen en değerli
hazinelerimizdir. Amaç, yaşadığımız dünyada insan-doğa-teknoloji dengesini
kurup, düzenleyerek, yurdumuzun ormansızlaşma, çoraklaşma, toprak erozyonu, taşkınlar
gibi milli felaketlerden korunmasını sağlamak, yaşayan ve doğmamış
nesillerimize ağaçlandırılmış, her türlü doğal ve yapay tehdit ve tehlikelerden
korunmuş, yemyeşil ve güçlü bir vatan hazırlamaktır.
Partimizin
Orman Varlığımız ve Ormancılığımız konusundaki hedefleri şunlardır:
·
Orman ve
yeşile ilgi ve sevgiyi toplumumuza yeniden kazandırmak. Bunun için gelenek ve
törelerimizi ve tarihi kültür birikimimizi canlandırarak, yaymak; başta
çocuklarımız, gençlerimiz olmak üzere tüm halkımızı amaçlar doğrultusunda
aydınlatmak, şuurlandırmak, yönlendirmek.
·
Ekolojik,
sosyal, iktisadi, tarihi ve bilimsel özellikleriyle ormanlarımızı, orman
yörelerimizi, köylerimizi ve yeşil alanlarımızı genç nesillere tanıtmak, onlara
buralarda yaşama inanç, düşünce ve hayat tarzı kazandırmak.
·
Sağlık,
çevre, bitki-su-yaban hayatı dengesi ile orman peyzajını ve doğal değerlerini
koruyarak, halkımızın orman ürünlerine ve hizmetlerine olan ihtiyaçlarını
kaynaktan devamlı ve çok yönlü olarak sağlayıcı önlemler, öneriler, projeler geliştirmek,
bunların uygulamaya geçirilmesi imkânlarını hazırlamak.
·
Devlet
ormanları, Milli Park alanları dışında ve gerektiğinde bunlarla da ilgili
olarak, bütün orman alanlarının ve/veya ormana dönüşecek yerlerin orman
köylülerinin özgür iradeleriyle kuracakları “Orman Kalkınma ve Refah
İşletmeleri” tarafından işletilmelerini, bakımlarını, korunmasını desteklemek,
yönlendirmek. Özel ormanlar kurulmasını özendirmek. Bu konularda yasama ve
idari organlar ve kurumlarla işbirliğinde bulunmak.
·
Orman
köylerinin kuracakları birliklerin, işletmelerin, kooperatiflerin ihtiyaçları
olan bilgilerin, teknolojilerin, uzmanlık deneyimlerinin doğrudan ve yerinde
karşılanmasını sağlayacak çalışmalar yapmak, üyelerini bu konularda
aydınlatarak, görevlendirmek.
·
Enerji ormanlarının
kurulmasını, yeşil kuşak çalışmalarını, rüzgâr perdesi ve koruyucu orman
şeritleri oluşturulmasını, ağaçlandırma çalışmalarını, çok amaçlı ormanların
işletmeye açılmasını, tarımsal-sosyal ormancılık faaliyetlerini özendirmek,
desteklemek.
·
Orman turizmini
yaygınlaştırmak.
·
İlk, orta,
yüksek öğretim ve eğitim kurumlarında, hareketin oluşturacağı bütün örgütlenme
çalışmalarında, birimlerinde açıklanan hedefler doğrultusunda aydınlatma,
şuurlandırma, yönlendirme faaliyetlerini doğrudan, sürekli şekilde uygulamak.
Ülkemizin
coğrafi konumu, jeopolitik, jeoekonomik, jeostratejik özellikleri denizlerimiz
ve deniz kaynaklarımızla önemli anlamlar ve değerler kazanmaktadır.
Denizlerimiz ve deniz kaynaklarımız milli varlığımızın korunması,
geliştirilmesi ve devamı için sayısız imkânlar ve fırsatlar hazırlamakta,
potansiyel kuvvetlerimizin ve zenginliklerimizin büyük bir bölümünü
oluşturmakta, milli gücümüzün tüm unsurlarını desteklemektedir.
Deniz ve
deniz kaynaklarımız iktisadi, sosyal ve kültürel hayatımızı güçlendirecek,
iktisadi faaliyetlerimizi çeşitlendirip, dünya pazarlarına ulaştıracak,
iktisadi kalkınmamıza hareketlilik ve ivme kazandıracak, toplumumuzun
çağdaşlaşma özlem ve beklentilerini gerçekleştirecek özelliklere, niteliklere
ve etkinliklere sahip bulunmaktadır.
Bugün,
Karadeniz’i, Ege ve Akdeniz’e; Akdeniz’i, Ege ve Karadeniz’e bağlayan
kıyılarımız, karasularımız ve Boğazlarımız Anadolu’nun bütünlüğünü
sağlamaktadır. Bu kıyılarımız, karasularımız ve deniz yataklarımız paha
biçilmez güzellik ve zenginlikleriyle toplumumuzun denizle olan bağını
geliştirmekte, denizciliğimizin dünya denizlerine açılmasının doğal ve hazır
bir ortamını oluşturmaktadır.
“Arkadaşlar,
en güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye;
endüstrisi, ticareti ve sporu ile, en ileri denizci millet yetiştirmek
kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türk’ün
büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.” Partimiz
Yüce Atamızın açıkladığı hedefe ulaşmasının, yeni bir devrimle gerekli olduğu
inancındadır. Bu devrim “Mavi Devrim”dir.
“Mavi
Devrim” hareketinin öncelikli hedefleri ve politikaları şunlardır:
·
Halkımızı,
gençlerimizi, yeni yetişen nesillerimizi, denizlerimiz ve deniz kaynaklarımızla
ilgilendirmek, onları denizin çok önemli bir iktisadi güç özelliği ve niteliği
taşıdığı konularında aydınlatmak, deniz sevgisini aşılamak, deniz ve denizcilik
şuurunun yeniden doğmasını ve geliştirilmesini sağlayacak her türlü önlemleri
almak, faaliyetlerde bulunmak.
·
Toplumumuzu,
aydın ve etkin kamuoylarını kıyılarımızın yalnız dinlenme ve turistlik imkânlar
sunmadığı bunların ötesinde önemli zenginlikler ve fırsatlar hazırladığı
konularında bilgilendirmek, özendirmek.
·
Ülkemizin
kıyı ve karasularında ve uluslararası sularda ve denizaşırı bölgelerde deniz
ulaşımını sürat ve güvenle gerçekleştirecek, vatandaşlarımızın seyahat ve mal
taşımacılığında deniz ulaştırma araçlarını seçecek önlemleri almak, teşvikler
uygulamak.
·
Genel olarak
öğretim ve eğitimin her kademesinde, örgün ve yaygın eğitimin her düzeyinde
deniz ve denizcilik konularına ağırlık verecek düzenlemeler ve programlar
yapmak, uygulamak, orta ve yüksek denizcilik okullarının, öğretim ve eğitiminin
yaygınlaşmasını sağlamak, bu alanda özel girişimleri desteklemek.
·
Deniz
ticaret filomuzun Karadeniz, Ege ve Akdeniz ülkeleri ticaret filolarıyla
rekabet edebilecek güce kavuşturulmasını, Okyanuslarda bayrak gösterme
etkinliğine ulaşmasını sağlamak; bunun için:
o
Gemi inşa
sanayini güçlendirmek, gelişmesini gerçekleştirecek her türlü imkân ve
fırsatları hazırlamak, gerekli teşvikleri uygulamak.
o
Tüm
denizlerimizde en son teknolojileri kullanacak, yerli teknolojilerin de
üretilmesini, gelişmesini sağlayacak, rekabet gücüne sahip tersanelerin
kurulmasını, işletilmesini özendirmek, desteklemek.
o
Zaman
geçirilmeden genç, süratli, taşıma kapasiteleri yüksek, en son teknolojileri
bünyesinde taşıyan “Deniz Ticaret Filosu”na sahip olabilmek amacıyla iktisadi,
sosyal, idari ve yasal her türlü önlemi almak, özel teşvikler uygulamak,
yüklerimizin kendi gemilerimizle taşınmasını kurallaştırmak.
o
Gemi inşa
sanayi, balıkçılık, deniz araştırmaları ve benzeri faaliyetler için ham, yarı
mamul, mamul madde üretecek yan sanayi ve işletmelerin kurulmasını, gelişmesini
özendirmek, desteklemek.
o
Açıklanan
tüm konu ve önlemleri ilgilendiren ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeleri
yapmak, gerekli değişiklikleri sağlamak, uluslararası örgütlenmelerde ve
örgütlerde her türlü girişimde bulunmak.
·
Balıkçılığımızı
iç talebi dahi karşılamayan kısır, çelimsiz, dağınık durumdan kurtararak
iktisadi kalkınmamızın önemli bir girdisi haline getirecek aydınlatma, irşat
etme, yönlendirme faaliyetlerinde bulunmak. Uzak deniz ve okyanus balıkçılığını
özendirecek imkânları hazırlamak. Bunlar için:
o
Tüm
kıyılarımızda halkımızın da katılımını sağlayacak balıkçılık, deniz ürünleri
üretim, işleme ve ihraç işletmelerinin kurulmasını özendirmek, desteklemek.
o
Deniz
kaynaklarımızın ekonomik değerlerini üretime katabilecek, koruyacak, çeşitli
olumsuzluklardan ve çevre kirlenmesinden uzak tutacak teknolojik ve bilgi
kapasiteleri yüksek işletmelerin kurulmasını desteklemek.
o
Balıkçılarımızın
ihtiyaçları olan iş ve sosyal güvenlik sistemlerini, yurtiçi ve yurt dışı
sigortacılık hizmetlerini en etkin ve gelişmiş duruma getirmek.
o
Barınak
sanayini geliştirmek, gereken altyapı hizmetlerini yapmak.
·
Deniz
tabanı, toprak altı, toprak içi deniz araştırmalarını yaygın ve etkin bir
duruma getirmek. Buralardan elde edilecek hammadde ve mineralleri ve benzeri
iktisadi değerleri, ekonomik kalkınmamıza kaynak ve yarar sağlayacak şekilde
işlemek, işletmek, ihraç etmek. Bunlar için araştırma, inceleme ve üretim imkân
ve kabiliyetlerini artıracak, denizüstü ve denizaltı platform yapımını,
işletilmesini özendirip, desteklemek.
·
Kıyılarımızı;
deniz ve deniz kaynaklarımıza açılan birer kapı, deniz ticaretimizin ve deniz
ulaştırmamızın çağdaş bütün imkân ve kabiliyetlerine, teknolojilerine sahip
üsleri, deniz ve denizcilik sanayimizin, tersanelerimizin, limanlarımızın,
barınaklarımızın yapım, yerleşme ve işletme alanları durumuna getirmek. Bu
yaklaşımla kıyılarımızın yeniden bilimsel etütlerini yaptırmak, jeofizik,
morfolojik araştırmaları, tarihi ve kültürel değerlendirmeleri dikkate alarak
her biri halka açık işletmeler şeklinde hizmet verecek “Deniz ve Deniz
Kaynakları Üretim Birimleri” kurmak. Özetle, kıyılarımızda limansız ve üretim
birimsiz bir yerleşme yerinin kalmamasına özen göstermek. Dış ticaret
imkânlarının bulunduğu yerlerde liman kapasite ve teknolojilerini artırmak,
serbest pazar bölgeleri kurmak.
·
Mavi
Devrimin başarısı ve açıklanan hedeflere ulaşabilmesi Partimizin öncülerinin ve
bu harekete katılanların gösterecekleri çabalara, özveri ve kararlılığa bağlı
olduğu kadar kamu kurum ve kuruluşlarının elinde bulunan deniz, deniz
kaynakları ve denizciliğimizle ilgili bütün limanların, tesislerin,
tersanelerin, işletmelerin halkımızın sermayelerine ve varlıklarına ortak
olacağı ve emekleriyle katılacakları, bilgilerini, becerilerini, deneyimlerini
koyacakları “Halka Açık Deniz ve Deniz Varlıklarımız İşletmeleri”ne
devredilmesi esasının kabul edilerek uygulanmasına bağlıdır.
·
“Mavi
Devrim” Hareketi’nde kamunun görevi planlama, özendirme, destekleme, öğretim ve
eğitim, yönlendirme ve denetlemedir.
Madenlerimiz,
milli varlığımızın ayrılmaz parçası ve unsurları. İktisadi kalkınmamızın itici
gücüdürler. Doğal kaynak ve zenginliklerimize millet egemenliğinin bütün anlam
ve kapsamı ile etkinliği bağımsızlığımızın bir şartı, toplumumuzun ve
insanımızın refah ve mutluluğunun dayanağıdır.
Partimizin
Maden ve Madenciliğimiz konusundaki hedefleri şunlardır:
·
Madenlerimiz
vatandaşlarımızın her türlü güç, yetenek ve girişimcilikleri aracılığı ile
iktisadi hayatımıza kazandırılmalı ve kalkınmamıza kaynak sağlamalıdırlar.
·
Madenlerimizin,
enerji ve sanayi hammadde talebini ucuz, güvenli ve sağlıklı biçimde
sağlamaları, halkımızın ihtiyaçlarını karşılamaları, kısa-orta-uzun vadeli plan
ve programlarla uygun şekilde gerçekleştirilmelidir.
·
İşlenmiş,
yarı mamul, mamul hale getirilmiş, Ulusal Pazarımızın ihtiyacı dışında
madenlerimizin ihracatı özendirilmeli, desteklenmeli ve arttırılmalıdır.
·
Madenlerimiz
çağdaş bilim ve teknolojiler doğrultusunda, kaynaklarımızın güç ve
kapasitelerine uygun olarak yeniden ele alınmalı, geçmiş haksızlıklar giderilmeli,
tamamen vatandaşlarımızın veya onların kuracakları işletmelerin,
kooperatiflerin etkinliklerine bırakılmalıdır.
·
Karma
ekonomi düşüncesinin esas olacağı ve madenlerimize gerçek bir anlam ve güç
kazandırmayı ve bu alanda çalışanların refah ve mutluluğunu hedef alan Maden
Devrimi - Gri Devrim gerçekleştirilmelidir.
Partimizin
Gri Devrim’i gerçekleştirinceye kadar açıklanan hedefler doğrultusunda
politikaları şunlardır:
Madenlerimiz
ve doğal kaynaklarımız, kendi ulusal kaynaklarımıza dayanma ilkemizin temelini
oluşturmaktadır. Yerli, ulusal sanayinin ihtiyacı olan hammadde girdisinin
ucuza temini ve hammaddelerin işlenerek katma değeri yüksek ara mamul halinde
ihracatı temel ekonomik amaçlardandır. Bu yaklaşımlarla:
·
Maden ve
doğal kaynakların aranması, çıkartılması ve işlenmesi yabancı şirketlerin
elinden alınacak ve millileştirilecektir.
·
Yerli sanayi
kuruluşları madenciliğe teşvik edilecektir.
·
Kooperatifçilik
esaslarına dayanarak maden köyleri kurulacak, geçimini madenlerden sağlayan ve
kooperatif örgütlenmesine gitmiş köyler teşvik edilecektir.
·
Üniversitelere
madencilik konusunda arama ve çıkartma teknolojileri geliştirecek şekilde
fonlar tahsis edilecektir.
·
Üniversitelerden
mezun olan maden mühendisleri kooperatif ve yerli sermaye ile ilişkilendirilecek,
madencilik verimi arttırılacaktır.
·
Üniversitelerde
Türkiye’nin yeryüzü şekli ve yapısı itibariyle karşılaşılacak arama ve çıkarma
zorluklarını yenecek özgün teknoloji üretimi için çözüm bulunması
sağlanacaktır.
·
Madenlerin
işlenmesi, ara mamul haline getirilmesi için yerli sanayi özendirilecek,
desteklenecektir.
·
Özel sektör
ve kooperatiflerin yatırım yapamayacakları madencilik alanlarında devlet
kuruluşları ön plana çıkacaktır.
·
Arama
yapılmamış bakir bölgelerde maden araştırmaları yapılacaktır. Karadeniz,
Güneydoğu, Tuz Gölü, Trakya, Ege Denizi’nde petrol ve diğer madenler
aranacaktır.
·
Baraj,
hidrolik santral, termik santral ve nükleer santral yatırımları ile istihdam ve
ekonomik canlılık sağlanacaktır. Bunların aynı zamanda halkın katılımını ve
desteğini arttıracak şekilde propagandası yapılacaktır.
Partimizin
Enerji konusundaki politikaları şunlardır:
·
Türkiye’nin
enerji de dışa bağımlılığı ortadan kaldırılacaktır.
·
Petrole olan
bağımlılığın azaltılması sağlanacaktır.
·
Sanayiye
ucuz enerji girdi maliyetinin sunulması için gereken önlemler alınacaktır.
·
Enerji
üretimi ve dağıtımında verimin arttırılmasına özen gösterilecektir.
·
Türkiye,
petrol ve doğalgaza olan bağlılığını azaltmak yok etmek zorundadır. Bunun için
potansiyelinden tam olarak yararlanmadığı hidroenerji yatırımlarını bir an önce
yapacaktır.
·
Kömür
üretiminin arttırılması ve çevre dostu termik santrallerde kullanılması
gerçekleştirilecektir.
·
Gerektiğinde
halkın kabul ve desteği ile en son teknoloji ile çevre riskleri minimize
edilmiş nükleer santral yatırımları yapılacaktır.
·
Yenilenebilir
enerji kaynaklarından özellikle güneş ve rüzgâr enerjisinden azami surette
faydalanılacaktır. Bunun için gerekli araştırma faaliyetleri tamamlanıp, yerli
teknoloji ile üretilmiş yüksek verimli cihazlar, ekipmanlar kullanılacaktır.
Üretim ve dağıtım ile ilgili yasal düzenlemeler yapılarak özellikle yerel
santral kurulacak ve küçük çaptaki yerleşim merkezleri ve küçük sanayinin
enerji ihtiyacı yerel olarak sağlanacaktır.
·
Türkiye,
denizlerle çevrili bir ülke olması itibariyle dalga enerjisi teknolojisini
kendisi geliştirip fayda sağlayacaktır.
·
Aynı
ulaştırma konusunda olduğu gibi, ülkenin “köprü” olma stratejisi enerji
konusunda da geçerlidir. Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve Avrupa arasında
enerji yollarının kilit ülkesi olunacak ve bunun getirdiği ekonomik, siyasi,
askeri ve toplumsal-kültürel faydalardan azami surette yararlanılacaktır.
·
Baraj,
santral, boru hatları vs. başta olmak üzere enerji yatırımları ekonomik
kalkınma seferberliğinin ana kalemlerinden birisi olması itibariyle halkın
katılımı ve desteği sağlanacak ve halka mal edilecektir.
Bir millet,
ülkesinde kurup bilgi ve teknoloji ile geliştirip, yaygınlaştırdığı ulaşım
ağları oranında hür, egemen ve çağdaş sayılır. Vatan toprakları üzerinde güvenle
ulaşılamayan herhangi bir coğrafi yer veya alanın bulunması durumunda o ülkede
milli birlik ve bütünlükten söz edilemez.
Partimizin
Ulaşım Hizmetleri konusundaki politikalarının esası, güvenli bir taşıma
sisteminin kurulup geliştirilmesine ve sürekli yenilenebilir bir çevre
duyarlılığına dayanır. Bu hizmetler, iktisadi ve sosyal kalkınmayı
desteklemeli, dar boğazlar oluşturulmamalı, ulusal ve uluslararası ticareti
kolaylaştırıp, etkin kılmayı, katma değer üretmeyi, ödemeler dengesini
zorlaştırmamayı öngören politikaların üretilmesini gerektirir. Bu yaklaşımla:
·
Ulaştırma
yatırımı olmadan kalkınma mümkün değildir. Ulaşım yolları ülkenin damarlarıdır.
Ekonomi, siyasi, askeri ve toplumsal-kültürel gelişimde önemli rol oynar.
Türkiye’de karayolu dışındaki diğer yollar ihmal edilmiştir. Öncelik sırasına
göre demiryolları, denizyolları, havayolları ve karayolları yatırımları
yapılması zorunludur. Üç strateji güdülecektir:
o
Ticari ve
sanayi açısından gelişmiş bölgeleri iç ve dış pazarlara bağlayacak ve rekabet
avantajı yaratacak yolların tasarlanması, sanayi bölgeleri arası mal akışına
göre ulaşım ağı ve yatırımları planlanacaktır.
o
Azgelişmiş
bölgelerin diğer bölgelerle bağlanması. Sanayi ve sermaye pazara yakın olmak
ister. Geri kalmış bölgeler yolları ile bağlanırsa pazar haline gelirler ve
yatırımları da çekerler. Bu sermayenin ve yatırımların tüm coğrafyaya homojen
yayılımını, dolayısıyla toplumsal barışı ve birlikteliği sağlayacaktır.
o
İpek
Yolu’nun yeniden yaratılması ve Türkiye’nin Doğu pazarlarına bağlanması.
·
Demiryolu
ağı son derece yetersizdir. Ulaşımda verim ve düşük maliyet, güvenlik ve hız,
yüksek kapasite ve süreklilik sağlamak demiryolları ile mümkündür. Mal ve ürün
taşımacılığı yanında yolcu taşımacılığı da demiryolu ile yoğun olarak
yapılacaktır.
·
Kıyı
taşımacılığı ile büyük sanayi ve ticaret şehirleri birbirine bağlanacaktır.
·
Limanlar
inşa edilecek, mevcutların kapasiteleri arttırılacak, modernize edilecektir.
·
Deniz
ticaret filosu geliştirilecek, güçlendirilecektir.
·
Hedef,
Türkiye’nin iç ve dış ticaretinde denizyolu taşımacılığını %100
yerlileştirmektir. Sonraki aşamada uluslararası taşımacılıkta jeostratejik
konumumuzun hak ettiği yatırımlar yapılmalıdır. Bu nedenle: Yolcu taşımacılığı
yükü kıyı şeritlerinde karayollarının üzerinden alınıp, denizyollarının üzerine
verilecektir.
·
Limanlar,
kara, deniz ve havayolları ile ilişkilendirilip, ağ tamamlanacaktır.
·
Karayolları
yatırımlarında ana kriterler şunlar olacaktır: Çift şeritli yol ve
sinyalizasyon, büyük şehirlerarasında ücretsiz otoban, demiryolu ve denizyolu
ile ulaşılamayan bölgelere ulaşım, trafik mühendisliği ile yol verimsizliği ve
trafik problemlerinin azaltılması.
·
Havayolu
taşımacılığında özel havayolu şirketlerinin özendirilmesi ve teşviki ana
politika olacaktır.
·
Denizyolu,
demiryolu, tersane, köprü, liman, gemi yapımı vs. ile istihdam ve ekonomik
canlanma ve büyüme sağlanacaktır. Halkın desteği ve katılımı sağlanıp, ulusal
bir amaç ve heyecan haline getirilecektir.
·
Türkiye’nin
jeostratejik konumu itibariyle Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve Avrupa
arasındaki köprü rolünü oynamak ve bundan ulusal çıkarlar doğrultusunda
yararlanmak ulusal stratejilerimizdendir. Bundan dolayı, bu stratejisini demir,
kara, hava ve denizyolları ağı ile örtüştürmek zorundadır. Bu ulaştırma
ağlarını nitelik, nicelik ve konum olarak doğru yapılandırabilirse, çok önemli
ekonomik, siyasi, askeri ve toplumsal-kültürel kazanımlarda bulunabilecektir.
Vatandaşlarımızın
ülke ve dünya sorunları hakkında bilgi sahibi olmaları, haberleşmeleri en doğal
haklarıdır. Siyasi iktidar ve bürokrasi, vatandaşlarımızın bu hakkını
kullanabilmesi için gerekli tüm tedbirleri almakla mükelleftir. Haber alma
özgürlüğünün ve haberleşme güvenliğinin en yüksek teknolojilerle sağlanması
devletin görevidir.
Ülkemiz,
bölgemiz, Türk Dünyası ve diğer bölgelerde doğru ve güvenilir haberleşme
imkânını tesis etmelidir. Bu amaçla hedef, yüzde yüz Türk yapımı uyduları
Türkiye’den fırlatabilme bilgi ve teknolojik altyapısına kavuşmaktır.
Partimizin
Haberleşme ve İletişim Hizmetleri konusundaki politikaları şunlardır:
·
Türk Uzay
Ajansı kurularak Türk dünyası ile ortak uzay, uydu haberleşme konularında
çalışmalar başlatılacaktır.
·
Eurovision
benzeri Asiavision kurularak Asya ülkelerinin birbirlerinden haber ve görüntü
akışı sağlanacaktır.
·
Yabancı
ajansların bizi haber yapmalarını beklemeden Türkiye ürettiği her türlü ürünü
istatistikî veri haline getirerek dünya kamuoyunun bilgisine sunacaktır.
Böylelikle bugünkü haber konularımızdan çok daha fazla, farklı ve anlamlı
konuların gündeme girmesi sağlanacaktır.
·
Haberleşme
özgürlüğü ve güvenliği en üst seviyede sağlanacaktır.
·
Kişilerin
özel hayatlarının mahremiyeti her türlü saldırıdan korunacaktır.
·
İletişim ve
haberleşme sektörü stratejik bir alandır ve milli menfaatlere aykırı düşen her
türlü özelleştirme, yabancılaştırma uygulamaları geçersiz sayılacaktır.
·
TV ve radyo
yayınları yalnız eğlence aracı değildir. TV ve radyolardan eğitim, kültür,
sanat alanlarında da yararlanılması esastır. Milli ahlâka, milli vicdana uygun
yayınlarla toplumun bilgi, görgü, sanat ve estetik anlayışlarının gelişmesine
katkıda bulunacak yayınlar esastır.
·
Senelerdir
ihmal edilen, Türk kültürünü konu alan belgesel, dizi, drama, sinema yapım ve
yayınlarına öncelik ve ağırlık verilecektir. Çizgi film konusunda dünya piyasalarına
hitap edecek yerli yapımlar teşvik edilecektir.
·
Uydu
yayınlarıyla ülkemize sokulan kökü içerde veya dışarıda her türlü zararlı
yayınlarla teknolojik olarak mücadele edebilme imkânlarına kavuşulacaktır.
·
Türk
dünyasının kültürel birlikteliğini ortaya çıkaracak organizasyonlar
yapılacaktır. “Türk Dünyası En iyi Yazar Ödülü” - “Türk Dünyası En İyi Sinema
Filmi” - “Türk Dünyası Gazetecilik Ödülü” - “Türk Dünyası En İyi Tiyatro Eseri
Ödülü” - “Türk Dünyası En İyi Şairi” - “Türk Dünyası En İyi Bilimadamı” seçilip
törenlerle ödülleri verilecektir.
Turizm,
çeşitli sanayi ve hizmet sektörlerini harekete geçirme, istihdam yaratma ve
katma değer sağlama kapasitesine ve özelliklerine sahip bulunmaktadır. Bu
bakımdan iktisadi kalkınmamızın kaynak üreten bir sektörüdür.
Turizm
ayrıca tarihi ve kültürel mirasımızı, gelenek ve göreneklerimizi tanıtmanın,
korumanın ve geliştirmenin önemli ve vazgeçilmez bir aracıdır. Turizm, hayat
tarzımızın önemli özelliklerini bünyesine alabilen, bu niteliği ile başka
toplumlarla, halkımızın yakın temasını sağlayan, karşılıklı ilişkilerinin
gelişmesine yardımcı olan bir hizmet sektörüdür.
Partimizin
Sağlık konusundaki hedefleri şunlardır:
·
Milletimizin
akıl ve beden sağlığını korumak ve güçlendirmek.
·
Türk
milletinin yaşadığı her yerleşim birimini, ev, iş tüm açık ve kapalı mekânları
sağlığın, temizliğin, maddi ve manevi güzelliğin, bilim ve teknolojinin ve
milli kültürün örneği durumuna getirmek.
·
Böylece, her
yaştaki vatan evlatlarını, çevre şartları ne olursa olsun, yeryüzünde yaşayan
en sağlıklı, en az hastalanan insanlar haline getirmek.
·
Sağlık
sorunu olan insanlarımızın ise, sağlık hizmeti sunan kurumlara en kolay ve kısa
sürede ulaşmasını, en kaliteli sağlık hizmetini süratle almasını ve kurumdan
sağlığına kavuşmuş, yüzü gülerek ayrılmasını sağlamak.
·
Böylelikle,
insanlarımızın güçlü bir milletin parçası olmakla övünen, büyük insanlık
ailesine ışık tutan sağlıklı, mutlu, sevgi dolu ve özgüvenli bireyler olarak
yaşamasını sağlamak.
“Türkiye
Sağlık Cumhuriyeti Projesi”, beş yıl sonunda bütünüyle ve eksiksiz olarak
hayata geçirilecektir. “Türkiye Sağlık Cumhuriyeti Projesi” ile ülkemizde
sağlık hizmetleri alanında, düşünülüp değerlendirilmemiş hiçbir ekonomik
kaynak, çözülmek üzere projelendirilmemiş hiçbir sorun, tamamlanmamış hiçbir
yatırım ve hiçbir atıl insan gücü bırakmamak amaçlanmıştır.
“Milli
Sağlık Vakfı” derhal kurulacak ve ilk iş bu vakfa olabildiğince çok sayıda ve
güçlü kaynaklar sağlamak olacaktır. Bu vakıfta, halkımızın doğrudan temsil
edilebilmesi için en küçük yerleşim birimi olan her mahallede, o mahallenin
muhtarlığında bir “Sivil Sağlık Örgütü” oluşturulacak, bunun başkanı gönüllülük
esasına dayanarak o mahallede oturan bir doktor, o ilçenin kaymakamı tarafından
tayin edilecek veya otomatikman o mahallenin Aile Hekimi, Sivil Sağlık
Örgütü’nün de başı olacaktır. Diğer bir üye sağlık ocağı doktoru yoksa, sağlık
evi hemşiresidir. Kalan dört üyenin üçü halktan kişiler ve muhtarın kendisidir.
Türkiye’nin
hedeflenen sağlık düzeyine ulaşması için bu vakfı; vatandaşlarımızın tümünü
kapsayan genel sağlık sigortası kasasına akacak öncelikle yurtdışı sonra
yurtiçi gelir kaynakları, fonlar, iratlar, işletmeler ve halkın sırtına yük
teşkil etmeyecek primler ile beslemek gerekmektedir. Gelir kalemleri arasında
en başta yer alacak olan kaynak yurtdışına sağlık hizmeti ihraç etmek
olacaktır. ABD de ve AB ülkelerinde, sağlık güvencesi (sigorta) sistemlerinin
iflasına yol açan, bu ülkelerde maliyeti çok yüksek olan ağız-diş sağlığı,
estetik, genel, kalp, beyin ve sinir cerrahisi dallarında Batı ülkelerine, bu
branşlar ve diğer tüm tıp alanlarında; Kafkas, Balkan, Ortadoğu, Afrika ve
diğer bütün bölge ülkelerine “Türkiye Sağlık Cumhuriyeti” hizmetlerini en üstün
kalitede ve en uygun şartlarda pazarlamak öncelikli işimizdir. Bu pazarlama
yapılırken diğer Türk Devletleri ile sinerji içinde, ekonomik, bilimsel ve
kültürel köprüler oluşturularak hareket edilecektir. Bu kardeş devletlerle
yapılacak iş birliği, sağlık alanında da çok önem verdiğimiz bir konudur.
“Milli Sağlık Vakfı”nda toplanan gelirler ile:
·
Metropollerde
beş yıldızlı hastane sayısı öncelikle satın alma yoluyla süratle
arttırılacaktır. Devasal boyutlarda büyük tam donanımlı hastaneler
kurulacaktır.
·
Metropollerde
mülkü “Milli Sağlık Vakfı” tarafından sağlanan, her 3000 kişi için bir “Aile
Hekimi” muayenehanesi kurulacak. “Aile
Hekimliği Uzmanları” ordusu süratle arttırılacak, mevcut pratisyen hekimlerden
arzu edenler, bu kadronun yanında istihdam edilerek, üç yıl içinde onlara da
uzmanlık imtihanı uygulanacaktır.
·
Metropollerde
koruyucu hekimlik, sağlık ocaklarında pratisyen hekimler tarafından yapılmasına
devam edilecektir. Birincil görevlerinden kalan vakitte bu hekimler de arzu
ettiklerinde ve talep olduğunda poliklinik yapabileceklerdir. Mevcut heyet
raporları üzerinden reçete tekrarı yapmak hiçbir hekimin görevi değildir. Heyet
Raporu süresi hastalığın cinsine göre uygun sürelerde tekrarlanmak ve ilaçlar
ve dozajları ihtiyaç halinde yine heyet vasıtasıyla belirlendikten sonra şu an
çalışmakta olan sigorta ve emekli sandığı sistemi üzerinden ilaçlar Nüfus
Cüzdanı beyanı ve fotokopisinin teslimi ile, kutuyla değil, sayı ile hastaya
veya yakınına eczane tarafından verilecektir. Her bir hastanın (sağlık
güvencesi olsun, olmasın) müracaatı sırasında eczane tarafından hastaya “Milli
Sağlık Vakfı E-Kartı” da verilecek, her ilaç aldığında bu kart ile takip
edilecek, kişinin sağlık ve tüm vatandaşlık özgeçmişi otomatik olarak
güncellenecek, gerektiğinde bu kart ilgili yetkili memurlarca
değerlendirilebilecektir. Bu kart yenilenen nüfus cüzdanlarının yan bölümü
şeklinde “Ziraat Bankası” tarafından bir aylık gelir düzeyi ile sınırlı kredi
kartı özelliğini de taşıyacaktır. Böylece hem bu bankanın pazar payı
arttırılıp, rekabet şansı sağlanarak yok edilmesi engellenecek, hem de
yenilenen kartlar sübvanse edilip bu sistemin kuruluş maliyetinin adeta
olmaması sağlanacaktır. Kartla ilgili bir diğer husus da, her yıl bir (l) YTL
olan “Sağlık Vakfı Yaşatma Payı”nın verilmiş olup olmadığının her ilaç alımında
denetlenebilecek olmasıdır. Genel Sağlık Sigortası Primleri ise parti
programımızın vergi politikalarında olduğu gibi üretime göre değil, tüketime
göre halkımızın sırtına ek bir yük yüklemeden düzenlenecektir.
·
Atalarımızın
canları pahasına yurt edinip muhafaza ettikleri ve bize emanet ettikleri, ancak
yeterli çalışmayı gerçekleştiremeyip ihmal ettiğimiz kutsal vatan topraklarına
bugün hizmet götürmeleri için tayin ettiğimiz evlatlarımız, çok özel istisnalar
dışında kendilerini bir süre sonra sürgün edilmiş gibi görmekte ve hissetmektedirler.
Bunun sonucunda, büyük bölümü ya bu görev yerinden her türlü imkânlarını
değerlendirip kaçmak için çaba harcamakta ya da depresyona girip, kendilerine
ve topluma faydasız veya en azından verimsiz bireyler haline gelmektedirler.
Kendince şanslı olan bir kısmı ise, “madem bu kötü koşullarda yaşayacağım, bari
bu süre içinde yapabildiğim kadar sermaye biriktireyim” düşüncesiyle, yöre
insanının mesleği ile ilgili beklenti ve ihtiyaçlarını mevcut sistemin
sınırları içinde olabildiğince değerlendirmeye çalışmaktadır. Bunlar
yüzleşmemiz gereken gerçeklerdir. Yüzleşmediğimiz sürece de devam edip
gidecektir. Suç aranacaksa, bunu kurban ettiğimiz evlatlarımızda değil, bize
emanet edilen bu topraklarda, Türk inkılâbını tamamlayamamızda aramalıyız.
·
Mevcut durum
kabul edilemez. Bu hal böyle sürüp gidemez. 1938 de kalınan yerden tekrar
başlanarak, her şey yeniden yapılandırılarak, bu gidiş mutlaka tersine
çevrilecektir.
·
İlçelerde de
bu modelin biraz ufağı uygulanacak, kasaba ve köylerdeki her 3000 nüfusa düşen
sağlık ocaklarına bağlı il ve ilçelerde bu büyük kompleks yerleşimlerde oturan
hekimler ve hemşireler birer haftalık rotasyonlarla yollanacaktır. Böylelikle,
tayin edilen görevliler hayat tarzlarını değiştirme zorunda kalmadan gittikleri
her yerde bilgi ve sevgi ile hizmet verecekler, aile düzenlerini, bilimle ve
sosyal çevreleri ile bağlantılarını bozmadan hayatlarını sürdüreceklerdir
·
Ayrıca, her
köyden hanım gönüllüler istenecek, bölge başhekimlik heyeti tarafından uygun
görülenler, bir sene teorik ve pratik kurs sonucunda başarılı olduğu takdirde
kendi köyüne onbeş senelik bir süre için kalıcı ebe hemşire olarak tayin
edilecektir.
·
Sağlık
alanında kullanılan tüm araç-gereç, aşı ve ilaçların akılcı ölçülerde azami
olarak yerli üretilmesini ve ihraç edilmesini her şart ve durumda mutlaka
gerçekleştirmek, bunun için bilim ve teknolojiye öncelik tanımak gerekmektedir.
(AR-GE Sağlık Projesi) Bu maksatla, devlet ve özel sektör olarak, araştırma ve
geliştirme (AR-GE) çalışmalarına TÜBİTAK kontrol ve önderliğinde çok büyük önem
ve yer verilecek, bu konuda yapılan özel girişimlerin önü her türlü kolaylık
(vergisizlik, teşvikler v.b.) sağlanarak açılacaktır.
·
Teşhis ve
tedavi alanında, her konuda AR-GE çalışmaları yapmanın, özellikle de gelecekte
sağlık hizmetlerinde en önemli yeri tutacağını öngördüğümüz “Gen Mühendisliği”
ve “Nanoteknoloji” alanlarında özel bir çalışma birimi oluşturarak,
hastalıkları ortaya çıkmadan veya mikro düzeyde tespit edip, yok etmek için
bugünden teknoloji ve bilgi üretmenin, bizi sağlık alanında 2023 yılında
ulaşmayı arzu ettiğimiz seviyeye taşıyacağını düşünüyoruz.
·
Deprem gibi
doğal afetler yaşandığında, Türk Ordusu’nun bünyesinde daha önceden hazırlanmış
sağlık ekiplerinin önderliğinde, olağanüstü sağlık organizasyonunu süratle
devreye sokabilmenin, milletimizin beklenmeyen tehditler karşısında ölümünü
azaltmak için çok değerli olacaktır. Bunun plan ve tatbikatları her yıl
yapılacaktır.
·
“Türkiye Sağlık Cumhuriyeti Projesi”;
sermayenin, bilginin, becerinin, aklın ve teknolojinin içinde yer alacağı ülke
çapında bir örgütlenme modeliyle, sağlık hizmetlerinin bütün vatandaşlarımıza
eşit, sürekli, dengeli, uygun, kolay, ucuz ve şansa yer bırakmayacak tarzda,
etkin ve verimli şekilde ulaşmasını sağlayacak şekilde hazırlanmıştır.
“Eğitimdir
ki, bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır veya
bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder...” (1925) - “Eğitimin gayesi
yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha ziyade memlekete ahlâklı,
karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, müspet, atılgan, başladığı işleri
başarabilecek yetenekte, dürüst, muhakemeli, iradeli, hayatta rastlayacağı
engelleri yenmeye hazır ve güçlü gençler yetiştirmektir...” (1928) - “Eğitim ve
Öğretimde uygulanacak yol, bilgiyi insan için fazla süs, bir zorbalık aracı
yahut medenî bir zevkten ziyade maddî hayatta başarılı olmayı sağlayan pratik
ve kullanılması mümkün bir cihaz haline getirmektir...” (1923) Mustafa Kemal
ATATÜRK.
Millî
Eğitimin Amacı: Düşünce, tutum, davranış ve eylemlerinde özgüven ve erdem
sahibi; millî ve manevî değerlerle, tarihî ve kültürel mirasa, Cumhuriyete,
İnkılâplara, Atatürkçü Düşünceye bağlı; vicdanı ve fikrî hür; girişimlerinde,
görevlerinde, çevrelerinde dürüst, çalışkan, bilgi ve teknoloji üreten ve
kullanan, cesur ve özverili vatandaşlar ve sayılan bu nitelik ve yeteneklerini
sürekli geliştiren nesiller yetiştirmektir.
Millî
Eğitimin Hedefi: Halkımızın tamamını Atatürkçü Düşünce doğrultusunda çağdaş
eğitim ve öğretim imkânlarına kavuşturmak, bilgi ve teknoloji ile donatmak,
eğitim ve öğretimin her alanında, her düzeyinde ve her kademesinde kalitenin
yükseltilmesini sağlamak, öğretmenleri, öğretim üyeleri ve görevlileri, kısaca
tüm eğitim ve öğretim topluluğunu toplum içinde hakları olan onur ve
saygınlığa, iktisadî ve sosyal imkânlara ulaştırmak, okumuş ve yetişkinlerin
cehaletine, taklitçiliğine ve güvensizliklerine son verecek önlemleri almaktır.
Millî Eğitim
Politikalarının başarısı bazı şartlara bağlıdır. Bunlar:
·
İzlenen
politikalar halkın büyük çoğunluğunca kabul edilmeli, özümsenmeli, güven
sağlamalı, halkın maddî ve manevî katılımını ilke kabul edip, uygulanmalıdır.
·
Toplumun
sahibi bulunduğu tarihî ve kültürel mirasa özen gösterilmeli, başarılı
uygulamaları dikkate alınmalı ve buna uygun modeller geliştirilmeli, çağdaş
bilgi ve teknoloji donatımına özen gösterilmeli, çağdaş bilgi ve teknoloji
üretimine yönelmelidir.
·
İstikrarlı
olmalıdır. (Gelecek 15-30-45 yıllık süreçlerdeki oluşumları, gelişmeleri
öngörerek hazırlanmalı, gelip-geçici, cazip, taklitçi girişimlerden kaçınmalı,
siyasî iktidarla değişen tutum ve davranışlardan kaçınılacak önlemleri kendi
içerisinde almalıdır.)
İlköğretim,
kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur. İlköğretim üç aşamadan oluşur,
12 yıldır. Devlet okulları tarafından verilir. İlköğretim parasızdır.
Anaokulları, kreşler dışında ilköğretim ile doğrudan ve/veya dolaylı şekilde
ilgili olan ve bu eğitimi veren bütün özel okullar millileştirilir.
·
Yüksek
Öğretim, meslek, sanat, teknik okullar, eğitim veren araştırma merkezleri ve
enstitüler ile üniversitelerden oluşan bir bütündür. Yüksek öğrenim süresi altı
yılı geçemez, paralıdır.
·
Meslek,
sanat, teknik okullar ile eğitim veren araştırma merkezleri ve enstitüler
öğrenim ve eğitim sürelerine bakılmaksızın Üniversiteler çatısı altında
toplanır, üniversitelere bağlı olarak çalışırlar.
·
İstanbul
Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Uludağ
Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Adana Çukurova
Üniversitesi, Van Üniversitesi, Harran Üniversitesi, Erzurum Atatürk
Üniversitesi, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi dışında kalan bütün üniversiteler,
Vakıf Üniversiteleridir. Bunlar en kısa sürede aşağıda belirtilen esaslar
içersinde Vakıf Üniversiteleri hukuk düzenine dönüşeceklerdir.
·
Üniversiteler
özerk, bilimsel, idarî ve malî özerkliğe sahip kurumlardır.
·
Vakıf
Üniversiteleri öncelikle yerel yönetimlerin, halkın ve üniversite çevresinin,
gönüllü kuruluşlarının ve şahısların maddî ve manevî imkân ve katkılarıyla
kurulur.
·
Devlet ve
Vakıf Üniversitelerinin bu faaliyetleri “Millî Eğitim ve Öğretim Yüksek
Konseyi” tarafından belirlenir.
·
Vakıf
Üniversitelerine yapılacak devlet yardımı, her yıl açılacak ve alınacak
sonuçları kamu ve özel hizmetlerde esas alınacak, “Devlet Sınavları” başarı
puanlarına, uluslararası bilimsel ve teknolojik etkinliklerine bağlı olarak
yapılır
·
“Millî
Eğitim ve Öğretim Yüksek Konseyi” Millî Eğitim Bakanı başkanlığında, bütün
üniversite rektörlerinin katılımıyla oluşacak, devamlı ve sürekli bir kurumdur.
Yüksek Öğrenimle ilgili tüm hukukî düzenlemeleri ilgilendiren kanunların,
tüzüklerin hazırlanması, malî, idarî, eğitim ve öğretimle ilgili sorunların
çözümü bu kurumca yapılır.
·
İlköğretim
ve meslek, sanat ve teknik yüksek öğretim öğretmenlerinin tamamı yukarıda
adları yazılı Devlet Üniversiteleri tarafından yetiştirilir.
·
İlköğretim
ve meslek, sanat ve teknik yüksek öğretim kadrolarında görev alacak
öğretmenlerin maaşları, özlük ve sosyal hakları özel kanunlarla belirlenir.
Vakıf Üniversiteleri’nde görevli öğretim üyelerinin ve elemanların maaş, özlük
ve sosyal hakları Devlet Üniversiteleri’nde çalışan öğretim üye ve
elemanlarından fazla olamaz.
·
Bütün
öğretim kademelerinde ve üniversitelerde öğretim üye ve elemanları ile
öğretmenlerin bilgi ve teknoloji üretimlerine katkıları oranında ve yaptıkları
araştırmalar da dikkate alınarak ek malî, özlük ve sosyal haklarla
ödüllendirilmesi esastır.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi anlayışına göre; Türk inkılâbının gerçek nedenlerini,
fikirlerini, oluşumunu anlayan ve benimseyen, Atatürkçü Düşünce doğrultusunda
bir hayat tarzını kabul ederek, uygulayan herkes gençtir. Genç, açıklanan
düşünceyi şuurlaştıran ve gelecek nesillere ulaştıran kimsedir. Bu yaklaşımla
15-20 yaşındaki bir yobaz ihtiyardır. Yetmiş yaşındaki bir idealist de güçlü
bir gençtir. Gençlik, geleceğimizin güvencesidir.
Milli
varlığımızın korunması, geliştirilmesi, devamı ve bekası gençlerimizin geleceğe
olan ümitlerine, beklentilerine, bu ümit ve beklentileri gerçekleştirme azim ve
kararlılıklarına bağlıdır.
Çeşitli
sebepler ve olumsuzluklar sonucu tarihinden koparılmış, içinde yaşadığı
toplumun siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel, teknolojik hayatından soyutlanmış,
yaşadığı çevrenin oluşumlarından, etkinliklerinden yoksun bırakılmış, sürekli
ve ardarda gelen sorunlarla karşı karşıya bırakılmış gençliğin ne kendisine, ne
ailesine ve ne de milletine bir yararı olamayacağı yadırganamaz.
Bir toplumun
geleceğini risk ve tehdit altına sokmasının ve hatta bilmeden yok etmesinin en
kestirme ve kesin yolu gençliğini küçümsemesi, kötülemesi, gençliğin meydana
getirdiği potansiyel kuvveti dikkate almaması ve bu büyük gücün boşuna
harcanmasına seyirci kalmasıdır.
Sağlıksız,
eğitimsiz, işsiz ve özellikle mefkûresiz, idealsiz her genç, gelecek on
yılların sağlıksız, cahil, her görüşe ve her tehdide açık, işe yaramaz güçsüz
ailelerinin kaynağını oluşturur.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi gençlerimizin sağlıklı, eğitim imkânlarına kavuşmuş, iş sahibi
insanlar olarak yetişmelerini en önemli milli sorunların başında kabul eder. Bu
yaklaşımla, gençlerin milli, manevi, kültürel değerlerle, çağdaş bilgi ve
teknolojilerle donatılmış olarak yetişmelerini, eğitilmelerini, toplumun
gelişmesini, ilerlemesini sağlayacak bütün oluşumlara, etkinliklere katılıp,
karar sahibi olmalarını, toplumla bütünleşmelerini, sağlıklı, güvenli bir ortam
içerisinde bilgi, yetenek ve becerilerini artırmalarını ve bunlara uygun iş ve
çalışma imkânlarına kavuşmalarını kısaca geleceğin refah içinde mutlu Türk
toplumunun hazırlayıcıları olmalarını temel ilke kabul eder.
Gençlik ile
ilgili hedef ve politikalardan bazıları şunlardır:
·
Atatürkçü
Düşünce doğrultusunda milli çıkarlarımızı ve amaçlarımızı gerçekleştirecek
“Gençlik Örgütleri”nin kurulmasını özendirmek, desteklemek. Bunun için,
mahalle, köy, kasaba, şehirlerde “Gönüllü Gençlik Dernekleri”nin kurulmasına
öncülük etmek, bunları her vasıta ve imkânlarla aydınlatmak elde edilen
sonuçları yurt içinde ve yurt dışında geliştirmek.
·
Gençliğin
eğitim ve öğretim, sağlık, sosyal güvenlik, işsizlik, çalışma eksikliği gibi
risklerini karşılayacak, evlenme, iş yeri kurma, işletme gibi durumlarını
güvenliğe alacak “Gençlik Güvenlik Sigortası” sistemini özendirip, desteklemek.
·
Gençliğin
eğitim ve öğretim başta olmak üzere çeşitli kamu ve özel hizmetlerden yararlanabilmesinin,
yurt, barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarının karşılanmasının gerektirdiği
iktisadi imkânları, kredileri sağlayacak “Gençlik Kredi Kurum ve
Kuruluşlarının” kurulmasını oluşturulmasını özendirmek, desteklemek, Gönüllü
Gençlik Derneklerinin bu kuruluşlara katılımlarını sağlamak. Halkın, yerel
yönetimlerin, Sivil Toplum Örgütlerinin açıklanan konuda aydınlatılmasıyla
bunların güç birliği yaparak sistemi bir Banka şekline dönüştürerek “Gençlik
Bankası” kurulmasını gerçekleştirmek.
·
Zihinsel ve
bedensel özürlü çocuklarımızın, gençlerimizin sağlık, eğitim ve öğretim
alanındaki ihtiyaçlarını, yetenek ve becerilerini geliştirecek yeni modeller
ortaya koymak, bu modellere “Gönüllü Gençlik Derneklerinin” öncülüğünde halkın,
yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin katılımlarını sağlamak.
·
Gençlerin
boş zamanlarını değerlendirmeleri, fiziki, sosyal, psikolojik ihtiyaçlarını
karşılamaları fırsat ve imkânlarını hazırlayacak girişimlerde bulunmak, bu
girişimleri kurumlaştıracak önlemler almak, sistemler geliştirmek.
Çalışma
Hayatının Esasları üç temel düşünceyi ve bu düşüncelere bağlı önerileri kapsar.
Bunlardan; Birincisi; Toplumda huzur, barış, güvenlik ve istikrar içinde
varlığını devam ettirecek ve başta ülke kaynak ve zenginliklerinin verimli
kullanılması olmak üzere iktisadî gücün ve diğer millî güç unsurlarının dengeli
bir şekilde gelişmesini sağlayacak çalışma düzeninin kurulmasıdır. İkincisi;
Bireylerin serbest iradeleriyle üretim sürecine katılma imkânlarının hakça ve
şartlarının insan hak ve özgürlüklerine yakışır biçimde hazırlanmasıdır.
Üçüncüsü; Üretim sürecinde çalışmaları, çabaları, faaliyetleriyle yer alan
bireylerin (işçilerin, emekçilerin) ücret, iş, sosyal güvenliklerini sağlayacak
ve onların mutlu olmalarının yol ve yöntemlerini gösterecek önlemlerin
alınmasıdır.
“Çalışma
herkesin hakkı ve ödevidir.” Çalışma, Türk vatandaşlarının var oluş nedeni,
onurları ve görevidir. Çalışma hayatı bir çatışma, sürtüşme, üretimi
engelleyen, durduran, zarar veren rekabet alanı değil, tam aksine barışı,
uzlaşmayı, üretimi artıracak kaliteyi yükseltecek, bir dayanışma ve paylaşma
alanıdır. Bunun için:
·
Çalışanların
elde edilen gelirden (üretim bazında) adil pay almaları,
·
Devlet-Özel
Sektör-İşçilerin sürekli diyaloglarına açık bir sistemin geliştirilerek çalışma
hayatını düzenleyici, sürekli istikrarı, dayanışmayı, paylaşmayı esas alan
önlemlerin hayata geçirilmesi,
·
Üretim ve
bütün özlük ve sosyal hakların iş, liyakat, verim ve kıdem karşılığı olarak
belirlenip, artırılması, fiyat artışlarına karşı korunup, güvence altına
alınması,
·
Çalışanların
sürekli eğitimleri, bilgi ve teknoloji ile donatılmaları, bilgi ve teknoloji
üretir duruma getirilmeleri,
·
Tüm
çalışanlar ve/veya çalışamayacak durumda olanlar için doğru, istikrarlı,
geleceğe yönelik ayırımsız ve kendi kendisini yenileyip, büyüten ve geliştiren
tek bir sosyal güvenlik sisteminin kurulup işletilmesi, gerekir.
Dar anlamda
tam istihdam, “bir ekonomide çalışma istek ve yeterliliğinde olup da kendisiyle
aynı beceri sınıfındaki iş gücü için geçerli ücret düzeyinden çalışmayı kabul
eden herkesin iş bulabildiği durum demektir...” Geniş anlamda tam istihdam
“emekle birlikte sermaye ve doğal kaynakların da tam kapasiteleriyle
çalıştırılmalarını, ekonomide boş duran kaynak bulunmamasını ifade eder...”
Partimiz,
“Tam İstihdamı” iktisat politikasının en önemli araçlarından biri; iktisadî
kalkınmanın da hedefi olarak kabul eder.
İktisadi
Kalkınma Politikaları ve İnsan Kaynakları Politikaları uygulandığında İşsizlik yok edilecek ve Tam
İstihdam sağlanacaktır.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi insanı, toplumsal, doğal, moral (psikolojik) ve fiziki
varlıklarıyla bir bütün kabul eder. Çevre anlayış ve yaklaşımı da bu bütünlüğü
yansıtır. Bu harekete göre Çevre, insanın toplumsal, doğal, moral (psikolojik)
ve fiziki varlığının ve bunlar arasındaki ilişkilerin, etkileşimlerin tümüdür.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi'nin amaçlarının başında yaşayan ve doğmamış olan Türk
nesillerinin toplumsal, doğal, moral (psikolojik) ve fiziki varlıklarının her
türlü tehdit ve tehlikelerden korunması ve bu doğrultuda vatandaşların
aydınlatılması, irşat edilmesi ve yönlendirilmesi gerekir. Bugün, insanımızın
toplumsal varlığı her türlü çözümleyici, gerici, bölücü, yıkıcı tehlikelere
açık durumdadır. Bu durumun en önemli nedeni, Atatürkçü Düşünce'nin toplumumuzu
meydana getiren bireylerine verdiği özgüvenin ve çağdaş, ileri, yüksek bir
toplum olma aşkının ve kararlılığının yıpranması ve tehdit altına girmesidir.
Yüce
Atamızın aramızdan ayrılarak sonsuzluğa yürümesinden sonra, eğitim başta olmak
üzere çeşitli yol ve yöntemlerle, dış kaynaklı propagandalarla, yabancı olan
her düşünceye, her üretime aşırı hayranlıkla, ideolojik yaklaşımlarla,
taklitçilikle bireyin ve toplumun tarih şuuru yok edilmeye çalışılmış, Türk
Milletinin binlerce yıllık tarihini meydana getiren her davranış, her eylem,
her olay ve her oluşum cehalet, kuşku, garez, küçümseme ve inkâr bulutları
arasında kaybedilmeye uğraşılmıştır. Temel kültür unsurlarımızı meydana getiren
dilimiz, inançlarımız, müziğimiz, folklorumuz, geleneklerimiz ve törelerimiz ne
olduğu belirsiz mozaik ve etnik kültür tezleri, politika ve uygulamalarıyla
özünden, bütünlüğünden koparılmaya girişilmiş ve açıklanan unsurların
gelişmesine engel olunarak gelecekte köksüz, dilsiz, müziksiz, geleneksiz bir
toplum yaratılmak istenmiştir. Siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel, bilimsel ve
teknolojik hayatımızda, bireylerin güvenlik, sağlık, eğitim gibi doğrudan
varlığını ilgilendiren ihtiyaç ve konularda güvensizlikler artmış ve yaygınlaşmıştır.
Bütün bunların sonucu olarak toplumsal varlığımızda dayanışma ve uzlaşma yerini
bireysel, günlük çıkar ve çatışmalara bırakmış ve Türk insanının özgüveni
üzerinde en büyük en önemli olumsuzluklar yaratılmıştır.
Bugün,
insanımızın doğal varlığı, sahibi bulunduğu doğal kaynakları ve zenginlikleri,
doğa ile ilişkileri ve etkileşimi de üç büyük tehdit ve tehlike altındadır.
Bunlardan birincisi; dünyamızın karşı karşıya bulunduğu genel tehdit ve
tehlikelerdir. Ozon tabakasındaki delinme, nükleer atıkların depolanması ve
yayılması, orman varlığımızın yok olması, su, toprak, hava kirliliği, erozyon
gibi tüm insanlığın kaderini etkileyen tehlikelerdir. İkincisi; yurdumuzun
kaynaklarını, zenginliklerini ve güzelliklerini her gün artan bir ölçüde
bilgisiz, bilinçsiz şekilde kullanma hırsı sonucunda, büyük ölçüde kirletmemiz,
yıpratmamız ve yok etmemizdir. Bu durum sürekli kılınabilir, ekonomik
kaynaklarımızı da büyük ölçüde etkilediğinden, gelecekteki refah amacımızı
tehdit etmektedir.
Toprağımıza
gerekli özeni göstermemek, yeşil alanlarımızı yok etmek, her türlü kirliliği
kabullenip bir anlamda çirkinliği hayat tarzımız haline getirmek, bu konuda
sayısız örneklerden ancak bir kaçıdır. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi,
insanımızın sahibi bulunduğu doğal kaynaklar konusunda henüz yeterli bir
bilgiye ve bilince ulaştırılmamış olmasıdır. Üç tarafı denizlerle çevrili bir
ülkenin vatandaşlarının “deniz, deniz kaynakları, denizcilik...” gibi konularda
aydınlatılmamış, irşat edilmemiş, şuurlaştırılmamış bulunması, çok büyük bir
kayıp olmakla kalmamakta toplumumuzun doğrudan kaderini etkilemektedir.
Çevre ile
ilgili hedef ve politikalardan bazıları şunlardır:
·
Bütün
siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik ve özellikle eğitim, sağlık ve
güvenlik politikalarında ve uygulamalarında çevre boyutunun dikkate alınmasını
sağlayacak girişimlerde bulunmak, bu politikaları üretenleri ve uygulamayanları
aydınlatmak, irşat etmek.
·
Uygulanabilir
çevre standartlarını tespit etmek ve yaygınlaştırmak.
·
Deniz,
akarsu, göller ve benzeri alanlarda başta insan sağlığı olmak üzere su
ürünlerinin korunmasına öncelik ve ağırlık veren iktisadi politikaların
oluşmasını ve uygulanmasını sağlamak.
·
Kıyı
şeritleri başta olmak üzere bütün yapılanmaların öncelikle çevre ve kamu yararı
açısından ele alınmasını, değerlendirilmelerini dikkate alan politika ve
uygulamaların yapılmasını sağlayacak girişimlerde bulunmak, izlemek, kamuoyu
yaratmak.
·
İktisadi tüm
kaynaklarımız hakkında halkımızı ve toplumumuzun bireylerini aydınlatmak, irşat
etmek ve bunların kullanımlarında kendi kendilerini yeniden üretebilecekleri
önlemleri hazırlamak, güneş enerjisi, seracılık ve benzeri faaliyetleri yaymak,
desteklemek, özendirmek.
·
Kimyasal,
fiziksel, radyoaktif ve benzeri atıkların ülke topraklarını, sularını, denizlerini,
havasını kirletmesine engel olacak bütün aydınlatıcı, irşat edici faaliyetleri
yerine getirmek, gereğinde bunlara engel olacak örgütlenmelere giderek,
mücadeleyi sürekli kılmak.
Şehirlerde
görülen yığınlaşma, yalnız o kent ve bölge sakinlerinin sağlığını, hak ve
hürriyetlerini, iktisadi, sosyal ve kültürel hayatlarını, güvenliklerini, hayat
tarzlarını tehdit etmekle kalmayarak, tüm toplumu ve yaşam çevrelerini
etkilemekte, milli varlığımızı çeşitli risklerle karşı karşıya bırakmakta, tarihi
ve kültürel değerleri zayıflatıp, çözmektedir. Bu durum ne sanayileşmenin ne
çağdaşlaşmanın ve ne de her hangi bir gelişmenin sonucu ve göstergesi olabilir.
Aksine, mevcut durum, çarpık ekonomik ve sosyal politikaların, bölgesel
dengesizlikler yanında bozulan köy-şehir dengesinin, gelir dağılımındaki
adaletsizliğin, istikrarsızlıkların ve bir anlamda geri kalmışlığın ve
çaresizliğin sonucu ve göstergesidir.
Partimizin
Kentleşme konusundaki hedefleri ve politikaları şunlardır:
·
İdari
yapılanmaya paralel olarak: İstanbul, Trakya ve Marmara Bölgesi’nin; İzmir, Ege
Bölgesi’nin; Antalya-Adana, Akdeniz Bölgesi’nin; Diyarbakır-Van, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nin; Elazığ-Erzurum, Doğu Anadolu Bölgesi’nin; Trabzon, Doğu
Karadeniz Bölgesi’nin; Samsun, Orta Karadeniz Bölgesi’nin; Zonguldak, Batı
Karadeniz Bölgesi’nin; Ankara-Konya ve Kayseri, İç Anadolu Bölgesi’nin;
Metropol veya Metropolleşen Yöreleri olarak kabul edilerek, bunlara kendi
coğrafi konumlarına ve diğer özelliklerine uygun yeni şehirleşme sistemleri uygulanacak
ve her biri iktisadi-sosyal-kültürel kalkınmanın Çekim Merkezleri haline
getirilecektir.
·
Açıklanan
Metropollerin imar, iskân, kalkınma, şehircilik, konut üretimi, belediye
hizmetleri ve benzeri faaliyetleri yeniden düzenlenecektir.
·
Metropollerin
mali imkân yaratma ve kullanma esasları belirlenecektir.
·
Diğer il,
ilçe ve köyler ve yeni kurulacak bucaklar birer örnek kalkınma, imar, iskân,
şehircilik, konut üretimi hizmet üniteleri şekline dönüştürülecek, bunların her
biri kendi özelliklerine göre iktisadi kalkınmaya katkı sağlayacak duruma
getirecektir.
·
Metropollerin
kendi aralarında ve bölgelerinde bulunan il, ilçe, bucaklarla kalkınma, destek
ve yardımları iletişim, ulaşım, sağlık, eğitim gibi temel ve altyapıyı
gerektiren hizmetleri Kamu’nun desteğiyle sağlanacaktır.
·
Partimizin,
iktisadi politikaları dengesizlikleri ortadan kaldıracak, istikrarı sağlayacak
ve özellikle Köy Kalkınmasına ve Köy Hizmetlerine verilen önem ve öncelikle
şehirlere olan akını durduracaktır. Metropollerin iktisadi gücünün bölgesindeki
illere, ilçelere, bucaklara ve köylere akması değişmez ilke olarak kabul
edilecek ve uygulanacaktır.
·
Organize
sanayi bölgeleri bulundukları çevrenin birer örnek uydu imar, iskân, yerleşim,
kalkınma alanı haline getirileceklerdir. Sanayi-ticaret-hizmetler-halk
işbirliği modeli bu alanlarda oluşturulacaktır.
Halkımızın
konut sahibi olma istek ve beklentileri hayat tarzımızın bir özelliği, iktisadi
kalkınmamızın gereği, refahın, mutluluğun ve güvenliğin yaygınlaştırılmasının
zorunluluğu olarak değerlendirilmelidir. Konut, zenginliğin değil, sosyal
adaletin, aile birliğinin sağlanmasının en etkin aracıdır. Mülkiyet hakkının
kullanılmasını ve devamının göstergesi, insanca yaşama onurunun ve özel hayatın
korunmasının güvencesidir. Devletin vatandaşlarına konut sahibi olacak imkân ve
fırsatları hazırlaması, onları özendirmesi ve desteklemesi bir atıfet veya
üstlenilmiş bir fazla yük değil, aksine bir yükümlülüğün ve sorumluluğun yerine
getirilmesidir. Çünkü, vatandaşların konut sahibi olma hak ve hürriyetlerinin
gerçekleştirilmesi çağdaş devlet anlayışının gereğidir.
Partinin
konut üretiminde temel düşüncesi, arsa-konut girdileri, finansman gibi
desteklerin kamu ve yerel yönetimler tarafından sağlanması, projelendirilmesi
esaslarının ve proje üretiminin tamamen kamu ve yerel yönetimlerin
sorumluluğuna verilmesi, yapım (üretim) faaliyetlerinin ise, halk tarafından
gerçekleştirilmesidir. Halkın, verilen uygun projeleri, belirli girdiler
desteğini de elde etmesi halinde konut açığının, standartlara uygun konut
üretiminin süratle arttırılarak en kısa zamanda giderileceği kabul edilmelidir.
Halkın konut üretimine ilişkin örgütlenme esas ve sistemleri, serbest iradesine
bağlıdır. Gereğinde münferit üretimin dahi desteklendirilmesi ve özendirilmesi göz
ardı edilmeyecektir. Açıklanan temel düşüncenin, uygulamasında kaynak tasarrufu
sağlanacağı, ekonomik kalkınmaya gereken katkıların getirileceği açıktır.
Milli
varlığımız, düşünce ve hayat tarzımızı, tutum ve davranışlarımızı oluşturan,
geliştiren ve devam ettiren Milli Kültür Değerlerimiz’dir. Bu değerlerimizin
başında dilimiz ve dinimiz gelir.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketinin ilk, sürekli ve vazgeçilemez görevi bilgisizlikle
mücadeledir. Son otuz yılı aşan bir süre içerisinde, toplumumuzu, gençlerimizi,
yetişen yeni nesillerimizi, çeşitli bahaneler, safsatalar ve çıkar sağlama
düşünceleriyle, bilgiden yoksun bırakmaya çalışan ve bunda da önemli başarılar
sağlayıp, uzun mesafelere ulaşan politikalarla, fikirlerle, tutum ve
davranışlarla mücadele etmek, ülkemizde tek bir okuryazar olmayan ve Türk
dilini yeterince kullanamayan vatandaş kalmayıncaya kadar genel kültür
hamlelerini devam ettirmek, toplumumuzun bütün kesimlerini çağdaş bilgiyle
donatmak ve bilgi talebini artırıcı her türlü girişimlerde bulunmak Partimizin
temel politikasıdır.
İnsan dili
ile görür, dili ile düşünür, dili ile anlar ve ancak dili ile düşüncelerini,
hislerini, duygularını anlatabilir. İnsanın maddi ve manevi, somut ve soyut
varlık dünyası ile ilişkilerini ve bağını dil kurar, devam ettirir, geliştirir.
Dil, insanı,
toplumu, en gelişmiş şekliyle milleti meydana getiren ve bütün bunlarda
dünü-bugüne, bugünü-yarına bağlayan temeldir. Dil olmadıkça ne insandan, ne
toplumdan ne milletten ne de milletler ailesinden söz edilebilir.
Tarih:
Tarih, dilin oluşumunu, gelişimini ortaya koyacak en önemli bilimdir. Tarih
olmaksızın dilin geçmişten günümüze gelişimi izlenemez. Tarih olmadan,
atalarımızdan bize kalan en değerli miras ve emanet olan dil hakkında hiçbir
bilgi sahibi olunamaz. Bu yaklaşımla, tarihin en önemli meselesi dilin
oluşumunu, gelişimini ortaya çıkarmaktır. Ancak, bu görevini yerine getirirken
dili bir işaretler sistemi, bir araç gibi gören görüşleri de belirlemesi ve bu
görüşlerin meydana getirdiği hataları açıkça ortaya koyması gerekir. Tarihi
varlık alanının dile bağımlılığı konusu da ancak gerçekler dünyasında yapılacak
bilim çalışmaları ile ortaya çıkabilir. Tarihin dil karşısında ikinci önemli
meselesi ise, bugün çeşitli maksatlarla yaratılmak istenen suni (yapay) diller
hakkında bilim olarak kesin kararını vermesidir. Bir müessese (kurum) olarak
tarih ise, kültürün yapıcı unsuru olan dili zenginleştirmenin, geliştirmenin
kaynaklarını hazırlamak meselesiyle karşı karşıyadır.
Bir kültür
ve ülkü birliği olarak Türklüğün en önemli konusu dildir. Türk dili binlerce
yıllık Türklük dünyasının temelini teşkil etmektedir. Aynı zamanda Türk dili,
Türk kültür ve ülkü birliğinin de kurucu unsurudur. Türk dili tarihin en eski,
en geniş, en yaygın dillerinin başında gelmektedir. Türk dili bütün dillere
yüzyıllarca kaynaklık etmiş, bu dillere birçok kelime vermiş, kurallar
getirmiştir.
Bugün
dünyada, içerisinde Türk dilinden kelimeler, kurallar bulunmayan hiçbir dil
yoktur. Dünyada hiçbir dil, Türk dili kadar büyük hücumlara, yok edilmek
gayretlerine, çabalarına uğramamıştır. Hiçbir dil bu kadar düşman sahibi
olmamış ve gene hiçbir dil binlerce yıl gücünü ve niteliklerini Türk dili kadar
koruyamamıştır. Türklüğün yok edilmesi gayretleri her zaman Türk dilinden
başlamıştır. Türk, karşı karşıya kaldığı her yok edilme durumunda, dili
üzerinde yapılan her baskı karşısında, yazı diline uzanan her hasmahane
harekette, nesilden nesile gelen “öz dilini” unutmamış, o dille düşünmeyi
varlığının ve hayatının bir parçası saymıştır. Türk dilinde bu “öz” bugün Türk
dünyasının varlığını ortaya koymuştur. Cumhuriyet bu “öz”e dayanmakta, Yüce
Atatürk’ün deyimiyle “Kültür temeline oturmaktadır.” Bir kültür ve ülkü birliği
olan Türklüğün, Türk dili meselesi iki grupta toplanır. Dilin korunması ve
geliştirilmesi. Dil, bağımsız bir
ortamda gelişir, güzelleşir, özüne bağlı yeşerir. Bu ortam Türkiye’dir.
Yazısı
olmayan veya düşüncesini, duygularını, görgülerini, hislerini kendi yazısı ile
anlatamayan, gelecek nesillere aktaramayan bir dil, tam olarak kendi varlık
alanını da meydana getirmemiş demektir.
Günümüzde
Türk dil ve lehçelerinin başlı başına bir “dil ailesi” meydana getirdikleri ve
bunların “Ana Türkçe” denen bir dilden türemiş bulunduğu bilimsel olarak
kanıtlanmıştır. Dünya üzerinde ikiyüz elli milyon Türk bu ana dilden türeyen
dil ve lehçeleri konuşmaktadır. Bugün, bir kültür ve ülkü birliği olarak
Türklüğün en önemli konusu olan “dil” bu önemini devam ettirmektedir. Bir
kültür ve ülkü birliği olarak Türklüğün en önemli meselesi ise “Türk
Alfabesi”nin, aynı dili ve lehçeleri konuşan bütün Türkler tarafından
kullanılmasıdır.
Diline ve
inançlarına sahip çıkmasını bilen bu büyük Türklük dünyası, Türk Alfabesinin
kullanılmasını bir mesele olarak şuurlaştırmak durumundadır. Türklük dünyası
üzerinde oynanan bütün oyunlar önce Türk dilini ve yazısını hedef almışlardır.
Bugün durum değişik değildir. Ortak tek bir alfabenin “Türk Alfabesi”nin
kullanılması, her şeyden önce bu fikirlerin varlığına, yayılmasına ve
şuurlaştırılmasına bağlıdır. Bu fikirlerin yeri ise Cumhuriyet Türkiye’sidir.
Türk aydınlarıdır.
Türkçenin
korunması ile ilgili politikalardan bazıları şunlardır:
·
Yabancı dil
öğrenimi ile yabancı dilde eğitim farklı kavramlardır. Ülkedeki her seviye
okulda (anaokullarından, üniversitelere kadar) yabancı dilde eğitime son
verilecektir. Buna özel statüdeki okullar da dahildir.
·
Bunun
yanında yabancı dil öğreniminin etkinliği arttırılacak, gerekli öğretmen, dil
laboratuarı yatırımları yapılarak her ilköğretim mezununun bir yabancı dili çok
iyi okur, anlar, yazar ve konuşur hale gelmesi sağlanacaktır.
·
Yabancı
literatürdeki kitapların Türkçeye çevirisi için seferberlik yapılacaktır.
·
Yabancı
dilin kültürümüzü etkisi altına aldığı işyeri ve marka isimlerinin yabancı
dilde olması, kılık kıyafetlerdeki yabancı dil egemenliği, teknik terimlerin
yabancı dilde olması gibi konuların üzerine gidilecek, başta çocuklar ve
gençler olmak üzere Türkçeye özendirme programları düzenlenecektir. Bunun için
görsel yazılı basın yayın organları, sinema, tiyatro gibi sanat dallarından
faydalanılacaktır.
·
Türk Dil
Kurumu ve Türk Tarih Kurumu yeniden Yüce Atatürk’ün olmasını istediği konuma ve
işlerliğe kavuşturulacak, Türkçenin üretkenliği emniyet altına alınacaktır.
Din,
kültürün temel unsurlarından biridir. Devletin din unsuru hakkındaki görevleri,
sorumlulukları, yetkileri bu açıdan ele alınmalıdır. Devlet, dil, tarih şuuru,
geleceğe inanç, kan bağı, gelenek ve örfler, çeşitli değerler ve benzerleri
gibi kültür unsurlarının korunması, geliştirilmesi, yaygınlık kazanması
hakkında nasıl çeşitli görev, yetki ve sorumluluklar taşıyorsa, din unsurunun
korunması, geliştirilmesi ve yaygınlaşması için de aynı görev, yetki ve
sorumluluklara sahiptir.
“Tek tanrı”,
“tek yaratan” düşüncesi insanlık tarihinde ilk defa Türklerde başlamıştır. Bu
düşünce içerisinde Türkler, bir arayış içerisine girmişlerdir. Çeşitli dinler,
çeşitli ilahi sayılan uygulamalarda daima aradıkları “Yaratan”dı.
Türklerin,
yaratanı arayış düşünceleri onları İslamiyet'i çok kolay ve kitleler halinde
kabule yöneltti. Bu suretle, Türk-İslamiyet’te aradığını buldu ve İslamiyetle
bütünleşti. Çünkü, İslamiyet ilk defa “yaratanı” tam, doğru, gerçekçi, akla ve
mantığa uygun aynı zamanda tabii olayları açıklayıcı şekilde ortaya koymuştu.
Türk’ün yüzyıllardır aradığı “kutsal su” bu idi.
Bir kültür
ve ülkü birliği olarak Türklüğün en önemli unsuru dil ve din’dir.
Türkle-islamın bütünleşmesi sonucu yepyeni bir Türk kültürü meydana gelmiştir.
Tarih içerisinde bu bütünlüğü bozmaya, Türk’ün dinini daha açık bir anlatımla
dini inancını zayıflatmaya, hatta yıkmaya yönelik birçok çalışmalar olmuş,
yüzlerce yıl bu konu daima Türk’ün düşmanlarının gündeminde bulunmuştur. Bugün
de durum değişik değildir.
Partimizin
“Din” konusundaki temel ilkesi; “Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki
fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve
vicdanlarından çekip alamamıştır ve alamaz.” Özdeyişinden ve toplumumuzun
binlerce yıllık tarihinin gerçeklerinden almaktadır. Bu yaklaşımla:
·
Din, insanın
manevi hayatını güçlendiren, geliştiren, ilişkilerinde ve etkileşimlerinde
doğruluğu, güven ve özveriyi egemen kılan bir unsurdur.
·
Din, bir
vicdan konusudur, insanla-Yüce yaratanı arasında doğrudan, araya hiçbir vasıta
ve engel girmeden inancını belirler, bu inancın gerekli kıldığı görevlerin
yerine getirilmesini emreder.
·
Din, temel
kültür unsurlarının başında gelir. Devlet, milletin kültür unsurlarını korumak,
geliştirmek, devam ettirmekle görevlidir. Devletle din arasındaki ilişki, dinin
bir kültür unsuru olması ile açıklanmalıdır.
·
Din, bir
hukuk düzeni içinde yer alır ve o hukuk düzeni içinde korunur. Bu hukuk
düzenini Anayasamız ve yasalarımız oluşturur.
Partimizin
“Din” konusundaki hedefi; tam bir vicdan özgürlüğü ve laiklik esasına bağlıdır.
Bu yaklaşımla, ülkemizde her vatandaş dilediği inanca, dilediği mezhebe özgür
iradelerle bağlanmalı, hukuk düzeni içinde inancının gereklerini yerine
getirmeli, hiçbir maddi veya manevi baskıya uğramamalıdır.
Her vatandaş,
“Dini en doğru, siyaset ve çıkarlara bulaşmamış en çağdaş kaynaklardan öğrenme
hakkına sahiptir.” Bu temel düşünce ile Partimizin temel politikası Dinimizi
ayırım yapmaksızın ilköğretim aşamasında bu eğitimi veren okullarımızda
öğrenilmesidir. Bunun için bütün önlemler alınacak, bilgi ve teknolojiyle
donatılacak okullarımızda gerçek din eğitim ve öğretimiyle yetişmiş
öğretmenlerimiz yetiştirilecek, vatandaşlara gereken hizmet verilecektir.
Müdafaa-i
Hukuk Hareketi’nin türban sorunu yoktur. Türbanın kökeni itibarıyla Türk İslam
Kültüründe yeri olmayan, Türklere Anadolu’daki Hıristiyan giyim kuşam
adetlerinin bir parçası olarak geçmiş bir giyinme yöntemi olduğu bilinmektedir.
Buna rağmen, bireyleri özgürlüklerinin bir parçası olarak sivil toplum
hayatında giyilmesinin hiçbir sakıncası yoktur. Ancak gerek siyasi gerek dini
bir sembol haline getirilmiş olması itibarıyla belirli kurallar dahilinde
davranılmak zorunda olunan kamusal alanda yeri yoktur.
İnsan önce
kendi varlığı hakkında, sonra çevresiyle ilgi ve ilişkilerinde, tutum, davranış
ve eylemlerinde birçok değerlere sahiptir. Yaratılışı ile birlikte insan
çözülmesi gereken sayısız sorunlarla karşı karşıya kalır. İnsanın karşılaştığı
sorunları çözümlemede bir tavır alma (tutumda bulunma), davranışta ve eylemde
bulunmasıdır. Bütün bunları yönlendiren ise “Değerler”dir.
“Değerler”, en geniş anlamı ile “her türlü
amaçlar, hedefler, ilgi ve çıkarlar; idealler, ülküler, davalar, güç ve iktidar
etkenleri; ün, şan, hırs, yerme, övme, saygı, saygısızlık, inanma ve inanmama,
sözünde durma ya da durmama, dürüstlük, sevgi, nefret... gibi” doğuştan var
olan veya sonradan kazanılan şeylerdir.
Bilim,
değerleri iki grupta toplamaktadır. Bunlar:
1- Yüksek
değerler.
2- Araç
değerlerdir.
İnançlar,
idealler, ülküler, bağlılıklar, dürüstlük, dostluk, sözünde durma, iyilik,
yardımlaşma, sevgi, saygı gibi değerler yüksek değerlerdir. Çıkarlar, her türlü
maddi değerler, tutkular, güç, iktidar, ün, şan, hırs gibi değerler ise araç
değerlerdir.
İnsanların,
toplumların, milletlerin ve devletlerin insanlık dünyasında bir varlık olarak
yer alabilmeleri, varlıklarını koruyup, geliştirmeleri ancak bağlı oldukları
değerlere ve bu değerlerin özelliklerine bağlıdır. O kadar ki, insanlar,
toplumlar, milletler ve devletler bağlı oldukları değerlerle tanımlanırlar,
tarihi varlık alanında gerçek konumlarını alırlar ve anılırlar.
Bir ülkü ve
kültür birliği olarak Türklüğün, önemli meselelerinin başında; Türk toplumunun
ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş nedenlerini meydana getiren
“değerlerin” korunması, geliştirilmesi ve yaygın hale getirilmesi gelmektedir.
Bugün her
Türk, binlerce yıllık tarihinde hiç değişmemiş “değerleri” ile varlıklarını
koruyabilmekte, insanlık âleminde gerçek ve hakları olan yerlerini almak
mücadelesi vermektedirler.
Türkler,
Türk toplumları ve Türk devletleri daima yüksek değerleri kendilerine şiar
edinmiş, bu yüksek değerler tarafından yönlendirilmiş, yönetilmiştir. Hiçbir
çağ, bu değerlerden Türkleri ayıramamış, koparamamıştır. Bazı örnekler vermek
gerekirse; Türkler için “aile” kutsal sayılmıştır. Toprak, su, devlet
kutsaldır. Dostluk, söz haysiyeti, ciddiyet, dürüstlük, yoksullara, düşkünlere,
yalnız kalanlara, düşman olsa bile aman dileyenlere, zayıflara yardım esastır.
“Çocuk” ve “yaşlı” kişiler Türkler’de ayrı bir özene, ayrı bir saygıya
sahiptir. “Gençlik” temel varlık şartı görünür. O, her şartta yetiştirilir,
bakılır. Hatta “gençlere sevgiden çok, saygı beslenir.”
Türklerde
vatan kutsaldır. Vatan savunması daha beşikten başlayan bir görev sayılır.
Askerlik, sancak, bayrak her değerin üstünde gelir. İlim ve ilim adamı
Türklerde önemli kavramlar, önemli kurumlardır. Adalet, Türk’ün kendisi
sayılır. Zulüm affedilmez. Ekmekle oynanmaz. Yazılı her şey değerlidir. Bütün
bu değerler, bir ülkü ve kültür birliği olan Türklüğün, hem esas unsurlarını
meydana getirir, hem de üzerinde titizlikle durulması gereken meselelerini
teşkil eder. Çünkü, bunların yıpranması, zayıflaması yerlerine özellikle araç
değerlerin konulmasına çalışılması Türklüğü, karşılaştığı tehditlerin sahasına
iter ve tehditlerden önce yok eder.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin var oluş nedeni, milli değerleridir. Çünkü, bu değerler
sonucunda millet mücadelesi başarıya ulaşabilmiş, istiklâl ve bağımsızlık
kazanılmış, hürriyet içerisinde Türk toplumu, kendisini bütün insanlık âlemine
kabul ettirmiştir. Milli değerler, Türk olmak, Türk gibi düşünmeye, Türk gibi
davranmaya ve hareket etmeye bağlıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, her
şeyden önce milli değerlere sahibiyetle mümkündür ve sahibiyetle devam eder.
Partimiz her
şeyden önce yüksek değerlere sahip, yüksek değerleri koruma ve geliştirme
kararlılığında olan kişilerin başlattığı bir düşünce ve eylem birliğidir.
Partimizin politikalarının esasları ve onları uygulayanların sorumlulukları,
yüksek Türk değerlerini korumak, geliştirmek, yaymak, yayınlamakla
yükümlüdürler. İkinci olarak görevleri vatandaşlarımızı bu değerler konusunda
uyarmak, aydınlatmak ve irşat etmektir.
Bir kültür
ve ülkü birliği olan Türklüğün varolmasında, gelişmesinde en önemli unsurlar ve
etkenleri Türk sanatı ve bu sanatın ürünleri, eserleri teşkil eder. Bugün bir
Türklük dünyasından söz edebiliyorsak, bunu Türk diline, Türk müziğine, Türk folkloruna,
Türk el sanatlarına, Türk gösteri sanatlarına, Türk tezyini sanatlarına ve bu
sanatlar arasındaki onbinlerce yıllık tarihi birlik ve bütünlüğe borçluyuz.
Türk edebiyatının şiir, roman, hikâye, destan... dallarındaki tutarlı ve “özde”
birleşen durumu, Türklüğün varlığında en önemli unsurlardan biri olmuştur.
Bütün yok edilme çabalarına rağmen bu “öz” bozulmamıştır, yıpranmamıştır.
Varlığını devam ettirmektedir. Mesele, bu varlığı hissedebilmek, anlayabilmek
ve bir kültür ve ülkü birliği içinde geliştirmektir.
Beden
Kültürü - Beden Eğitimi – Spor
Beden
Kültürü, insanın var oluşu ile başlar. İnsanın maddi varlığını koruması,
savunması ve ihtiyaçlarını giderebilmesi çeşitli davranış ve eylemlerde
bulunmasını zorunlu kılar. Bu genel olarak süreklilik isteyen davranış ve
eylemler insanoğlunun fiziki, psikolojik ve düşünce varlığı ile “Bedeni” ile
ilgilidir.
Beden
Kültürünün kitlelere ulaşmasını ve etkilemesini sağlayan en önemli ve kapsamlı
alanıdır.
Partimizin
“Spor” konusunda hedeflerine ulaşmak için izleyeceği genel politikalar
şunlardır:
·
Okullarımızda,
başta ata sporlarımız olmak üzere her çeşit spor faaliyetlerinin eğitimi,
yoğunluğu ve niteliği yeniden belirlenecektir.
·
Sağlıklı
yaşam için spor alışkanlığı kazandırılmak üzere okullarda spor eğitim ve
öğretimi yapılandırılacaktır.
·
Uluslararası
yarışmalarda başarı ve profesyonel sporculuğun gelişmesi için küçük yaşlardaki
yeteneklerin tespit edilebilmesi amacı ile her spor dalı ile ilgili tarama
çalışmaları yapılacak buna paralel olarak spor eğiticilerinin görüşlerinin de
alınabileceği bir iletişim ağı oluşturulacaktır.
·
Küçük yaşta
sporcu eğitimi bir politika haline getirilecek, yetenekli sporcuların burs ve
diğer maddi imkânlardan yararlanması, ilerleyen yaşlarda da geçimlerini
sağlayabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
·
Okullardaki
spor faaliyetlerinin nitelik ve nicelik olarak iyileştirilmesi için tesis
yatırımları arttırılacak, bölgesel okulların aynı tesislerden yararlanabilmesi
için düzenlemeler yapılacaktır.
·
Spor
eğitimcilerinin daha kaliteli olarak yetiştirilmesi ve sayılarının arttırılması
için spor akademileri yeniden yapılandırılacaktır.
·
Sporun
içindeki mücadele ve yarışma ruhunun geliştirilmesi, toplumsal kaynaşmanın
iyileştirilmesi amacıyla her spor dalı için düzenli ve yaygın yarışmalar
programlanacaktır.
·
Her türlü
spor dalının ileri gelen sporcuları özellikle uluslararası yarışmalar ve
olimpiyatlarda başarı kazanmış olanlar, birer halk kahramanı muamelesi görecek
şekilde, maddi ve manevi ödüllendirmeye tabii tutulacaklar, gençliğin bu
sporculara özendirilmesi ve sporun yaygınlaştırılması ile toplumda milli gurur
ve özgüven duygusunun gelişmesi sağlanacaktır.
·
Spor
ahlakının korunması ve spor barışının sağlanması için çok katı denetleme ve
disiplin kuralları geliştirilecek ve uygulanması sağlanacaktır.
·
Yetişkinlerin
spor alışkanlıklarını devam ettirebilmeleri, yerel yönetimlerin ve
belediyelerin spor tesis ve çevre düzenlemeleri yapmaları için bütçe ayırmaları
ve yatırım yapmaları sağlanacak ve bu konudaki performansları merkezi olarak
takip edilecektir.
·
Yetişkinlerin
spor alışkanlıklarını devam ettirebilmeleri için, özellikle yüksek sayıda
çalışana sahip şirket ve işyerlerine tesis ve personel için teşvikler
verilecektir.
·
Yetişkinlere
yönelik medya ve yazılı basında propaganda ve eğitimler düzenlenerek, spor
alışkanlıklarını korumaları ve geliştirmeleri özendirilecektir.
·
Bu hedefler,
programın sağlık ile ilgili maddelerine paralel olarak yürütülecektir.
·
İzcilik
bütün ülkede yaygınlaştırılacak, her yaş ve kesimde vatandaşların izciliğe olan
eğilimleri geliştirilecek, bunlar bilgi ve teknolojilerle donatılacak ve
finansmanları kamu ve yerel kaynaklarca karşılanacaktır.